Yine o mesele (necât)
Sevdiğim ve takdir ettiğim Ebubekir Sifil, “İslam'ın diğer dinlere ve mensuplarına bakışı” konusunda, gayr-i müslimler ve Müslümanlara hitaben yaptığım bir irticali konuşmadan yola çıkarak benim çizgimdeki değişme üzerine bir yazı kaleme almış. İlim ve edep sınırları aşılmadığı için bu yazı bir cevabı/açıklamayı hak ediyor.
Bu konuşma üzerine tenkit yazanların temel yanılma noktası, necat (ahirette kurtuluş) konusunda İslam alimlerinin görüşlerini (tamamını) naklettiğim halde, muhataplarımı göz önüne alarak birini detaylı ve sahiplerine ait delil ve savunmalarıyla birlikte nakletmiş olmama bakarak bu görüşü bana mal etmiş olmalarıdır. O konuşmanın hiçbir yerinde bu görüşü ben de benimsiyorum demedim. Daima “onlara göre, böyle düşünenlere, yorumlayanlara… göre” dedim.
Peki o konuşmada benim görüşüm açık ve net olarak var mı?
Evet var. Bakın ne demişim:
“Son Peygamber'in tebliğ ettiği din de bu temele (İbrâhîmî tevhîde, İslam'a) uygundur ve yeryüzünde, ilâhî vahyi aldığı gibi halka ulaştıran, ulaştırdığı vahiy de asla değişmemiş, bozulmamış, içine Allah'a ait olmayan sözler katılmamış tek din O'nun tebliğ ettiği dindir. Daha önce gelmiş, asılları ilâhî, genel adı da İslam olan dinlerin kitapları zaman içinde bozulmuştur. Ama bu kitapların içinde Allah'ın sözleri de vardır. Ayrıca şirke sapan ehl-i kitap olduğu gibi onların içinde tevhîd çizgisini koruyan bir gelenek de vardır. Bütün peygamberlerin ortak inançları ve salih amellerine tabi olanlar “İslam”dan sapmış olmazlar. Ancak hem tevhîd inancının hem de salih amelin test edileceği ölçüyü veren tek kitap kalmıştır ki, o da Kur'an'dır; Kur'an'ı ve onun Peygamberini dışlayarak tevhîd inancına ve Salih amele ulaşmak imkansız gibidir. Bu sebepledir ki, bugün ehl-i kitaba dahil olan Yahudi ve Hristiyanların büyük çoğunluğu ya tevhîdden veya salih amelden uzaklaşmışlardır.” (s. 39).
Başka ne demişim?
26.10.2008 tarihli köşe yazımdan aktarayım:
…Ahirette durumları ne olur? Cennete mi, cehenneme mi giderler?
Bu sorunun cevabı, Hz. Peygamberden önce veya sonra yaşamış olmaları durumuna göre İslam alimleri tarafından farklı şekillerde cevaplandırılmıştır.
İsra Suresi'nde (17/15) Allah Teâlâ, “Peygamber gönderip dini tebliğ ettirmedikçe kimseye azap etmeyeceğini” bildiriyor. İmam Mâtürîdî, Allah vergisi aklın Allah'ın varlık ve birliğini idrak için yeterli olduğundan hareketle Peygamber tebliği ulaşmamış kimselerin de bununla yükümlü olduklarını, İmam Eş'arî ise onların yükümlü olmadıklarını söylemişlerdir. Peygamber dönemine ulaştıkları halde bulundukları coğrafya ve şartlar yüzünden ona ulaşmaları imkansız gibi olanlar da muaf tutulmuşlardır. İmam Ğazzalî'ye göre Peygamber hakkında, dikkat çekmek ve araştırmaya sevk etmek için yeterli olmayan, yalan yanlış haberler almış bulunanlar da onu bulmak ve inanmakla yükümlü değildirler. Yükümlü olmayanlar ise cehenneme girmezler.
M. Abduh, Reşîd Riza ve Süleyman Ateş gibi çağımıza yakın veya çağdaş bazı alimlere göre ellerinde, aslı kısmen bozulmuş da olsa bir ilâhî kitap bulunan Hristiyanlar ve Yahudîler gibi Ehl-i kitab da, şirk koşmadan Allah'ın birliğine ve ahirete iman eder, salih amel işlerlerse, Son Peygamberi de –bildikleri takdirde- inkar etmemek (onun da hak peygamber olduğuna inanmak) şartıyla ahirette kurtuluşa ererler.
“Polemik Değil Diyalog” isimli kitapta (Ufuk Kitap, 2006) yer alan bir konuşmamda yukarıda özetlediğim bilgileri verdim. Görüş sahiplerinin delillerini açıkladım, çağdaş görüş daha yeni olduğu için onun delillerini daha geniş olarak açıkladım. Tabii konuşma, yazmadan farklı olduğu, ifadeler arasında dağınıklık bulunduğu için bazı kimseler yanlış anladılar, bazıları da fırsat bulmuşken bunu kötüye kullandılar.
İyi niyetliler için bir daha tekrar edeyim:
1. Yukarıdaki görüşleri ben, kendi görüşüm olarak söylemedim, sahiplerini zikrederek naklettim (Bak. s. 28, 29, 35, 42).
2. Bana göre dördüncü görüşe sahip olan kişiler de İslam alimleridir.
3. Peygamberimizin gelmesinden sonra Ehl-i kitap da İslam'a davet edilmiştir, bunda şüphe yok, ancak Müslümanlığı kabul etmemeleri halinde davet edildikleri başka seçenekler de vardır: Sulh, teb'a olup cizye verme ve çağdaş bazı alimlere göre “Allah'a şirksiz, ahirete şeksiz inanma, salih amel ve Peygamberimizi inkar etmemek, O'nun da hak peygamber olduğunu kabul etmek.
Bana izafe edilen “Peygamber insanları İslam'a davet etmedi” sözü iftiradır. (Bak. 17, 37, 41).
Sevgili Sifil, ben asla “makas değiştirmedim”, adını andığınız kişi ile aynı çizgiye gelmedim, İslam'ın modernistler tarafından yapılan yorumuna katılmadım, “sünneti ve sireti devre dışı” bırakmadım. İşte bunları bir daha “deklare” ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.