Müslümanlar, bu ‘akıl tutulması'nı atlatmaya mecb
DTP Gen. Başkanı Nurettin Demirtaş ile Leylâ Zana ‘AP'de (Avrupa Parlamentosu'nda) konuşturulmuş .. Daha önce de, Öcalan'ın affedilmesi ni isteyen Zana , ‘ Türkiye, artık çözüm yollarını kapadığı için türkçe konuşmaya gerek yok..' diyerek kürdçe konuşmuş.. Her ikisinin de isteği, Türkiye'nin PKK'yı muhatab kabul etmesi.. Demirtaş , Anayasa'da ‘türklüğe vurgu yapılmaması' nı da istiyor. O elbette bununla İslâm vurgusunu istemiyor, ama, o itirazında, bu etnik hastalığın şifasını da farkında olmadan belirtmiş oluyor.. Ancak, özellikle, ‘ Öcalan'ın serbest bırakılması ..' halinde, Türkiye'de hapiste hiç kimsenin kalmaması gerekir. Yoksa, ‘ teröre başvurun, sizi de serbest bırakalım. ' mesajı verilmiş olur. Bu gibi tavırlar belirlenmesinden Ahmet Türk 'ün de rahatsız olduğu anlaşılıyor.. Zaman' da 4 Aralık 07 Salı günü yayınlanan röportajında, Ahmet Türk , açıkça, ‘ parlamento dışından birisinin Gen. Başk.lığa getirilmesinin mahzurlarına dikkati çektiğini' belirtiyor.. Kendisinin Gen. Başkanlığa aday olmayışını ise, sadece sağlığının elverişli olmaması yla izah etmiyor, ‘Genel Başkanlığımın devamından rahatsız olan bazı kesimlerin ve bazı ‘ ŞAHIS' ların olduğunu da biliyordum' diyor, Türk .. Bu ‘ şahıs 'lardan maksadın, bütün kürd şahsiyetlerinin kendi gölgesinde toplanması gerektiğini düşünen; yani, kendisini kürdlerin ‘ tek adam 'ı olarak gören Öcalan olduğu açık.. Ve amma, o hapiste, askerin pençesinde olduğuna göre, kendi iradesiyle değil, kendisini yönlendirenlerin siyaset planlama heveslerine göre hareket eden , birisi.. Yoksa, bir mahkûm un içerden gönderdiği mesajlarla, bir terör örgütü nü yönlendirmesinin bir başka örneği, T.C.'nin 84 yıllık tarihinde yoktur ve bu durum, hapiste tutulmanın mantığına da aykırıdır.. Bu noktada, Meclis'e girmekle, DTP'nin, ülke ve halkımızın geleceği açısından eline geçen ‘ altın fırsat 'ı bonkörce harcamaması temennimizi bir daha tekrarlayalım.. Keşke, onlar, kendilerine destur veren ‘ tek kişi 'nin dışında, ülke çapında geniş bir yelpaze oluşturup, başka beyinlerle görüş alışverişinde bulunmayı da akledebilseler.. Mesela, kürd halkının içinde yaşayan, isabetli teşhis ve tesbitleriyle, sadece ‘ kürd halkının değil, ülke halklarının ezici çoğunluğunu potasında eritmiş olan İslâm inanç ve değerler sistemine yönelinilmesinin şart olduğu, aksi halde, bu gibi gailelerin atlatılamayacağı' görüşünü dile getirebilecek kadar net konuşan Altan Tan gibi ‘ seçkin beyin 'lerden.. Bu yapılmayıp, DTP (yani PKK) 'nin son günlerde buhranın üzerine daha bir giderek, hadiselerin inisiyatifini, kontrolünü ele geçirme taktiğine, mukabil bir çılgınlıkla karşılık verilirse.. Ondan sonra hadiselerin, nerede ve nasıl duracağını kim kestirebilir? AP'deki konuşmalar da gösteriyor ki, PKK, konuyu bir ‘ terör örgütü' görüntüsünden kurtarmaya, ‘ bir özgürlük hareketi' konumuna çekmeye çalışıyor. Bu noktada, T.C.'deki bazı çevrelerin de kontrolsüz beyanları devam ederse, ( uluslararası şerr odakları nın her fırsatı değerlendirmekten elçekmeyip) uluslararası güçlerin devreye girmesine bile vesile olunabilir.. Belli bir coğrafî kesime, uluslararası güçler girdikten sonrası ise.. Ancak bir ‘ kaos 'tur.. Bu açıdan, evvelki gün, Gen. Kur. Başk . Gen. Büyükanıt ' ın, Arnavutluk'a giderken yaptığı açıklamada, ‘bir tek askerin ölümü bile bizim için büyük acıdır..' şeklindeki doğru bir cümleden sonra, ‘ isterse karşı tarafta on bin terörist ölsün.. O bir askerin kaybı bile ondan çok daha önemlidir.. ' demesi, konuya nasıl bir hâlet-i rûhiye ile yaklaşıldığını göstermektedir. Bu söz, böyle bir ordunun, savaşırken hangi kurallara bağlı kalacağını ve konuya âdetâ, dinmek bilmez bir ‘ kan dâvası' gibi yaklaşıldığının da delili sayılabilir.. Halbuki, ‘ onbinlercesinin öldürülmesine bile itina gösterilmeyeceği' belirtilen ‘ karşı taraf ' da, senin ülkenin vatandaşıdır ve senin laik/kemalist rejiminin çarpık eğitim sisteminin ‘ acı meyve' sidir.. Siz, böyle konuşursanız, karşı taraf, silahı niye bırakacağının cevabını nasıl bulacaktır, içinde.. O halde, bu durumda, yapılacak ilk işlerden birisi, ‘ ordu 'nun ‘taraf olduğu' görünümünden çıkarılmasıdır. Her konuda olduğu gibi, terörle mücadelede de, kararı, millet adına, Meclis verir ve Hükûmet de icra organı olarak o kararı uygula(tı)r; ordu bu proğramı kendisini taraf kabul etmeden uygulayacak olan ve re'sen (kendiliğinden) hareket etmeyen bir savunma mekanizmasıdır.. O, savaşın veya barışın tarafı değildir.. Hükûmet'in emrindedir, öyle olmak zorundadır. Aksi halde, özellikle son 300 yıldır kurtulmanın mümkün olmadığı başına buyrukluk görüntüsü yanlışının etkileri sosyal bünyeyi zehirler.. Bu noktada, Başbakan Tayyîb Erdoğan 'ın kendi partisi içindeki birçok etkili isimlere göre bile, herkesten daha bir dikkatli, daha bir akl-ı selîm sahibi olarak konuya yaklaştığı söylenebilir.. Nitekim; Ahmed Türk bile, ‘ duygusal ve kültür düzeyi düşük bir coğrafyada yaşıyoruz, etrafımız tuzaklarla dolu.. ' demekte ve ‘ bölge insanının, savaş çığırtkanlarına karşı AK Parti'yi sığınılacak bir liman olarak gördüğünü , kendilerinin (DTP'nin) çözüm gücü olmadığını çok iyi bildiğini, CHP ve MHP'nin frenlenmesi için AK Parti'yi desteklediğini' belirtiyor ve şu anda da, ‘ CHP ve MHP'nin açılımlara direnip, şoven / milliyetçi politikalar izlemelerinin AK Parti'nin reflekslerini azalttığı 'na işaret ediyor.. Dahası, Ahmet Türk, ‘Ben geçmişte etnisite yi (kavmî/ ırkî kökeni) çok öne çıkaran bir mantığa sahib idim.. Ama, bugün, etnisite üzerinden siyasetin büyük tehlike ve tuzaklarla dolu olduğunu görmeye başladım.. Birlikte yaşamanın müthiş faydaları var.. Kaldı ki, dünya küçülürken, bu durumun tersini savunmanın bir yararı yok. Ben değişmiyorum, demek, insana aid bir söz olmamalı.. Deneyimlerden, yaşadıklarımızdan dersler çıkarmamız gerekiyor.. Bugüne kadar PKK tarafından da ciddî eleştiriler aldım.. Vicdanî doğrularımı kimse için değiştiremem.. ' diyor ki, bu sözler üzerinde daha bir durulmalıdır.. Ahmet Türk deyip geçilmemelidir.. 2-3 sene önce, Diyarbakır 'da bir hafta kadar süren ve askerî birliklerin, tankların önleyemediği karışıklıkları, tek işaretle durduran bir kişidir, o.. Bu bakımdan, bu tehlikeli gelişmelere ‘ yangına benzinle gitmek' misali yaklaşılırsa, hadiselerin kontrolü, Öcalan veya PKK (DTP)'nin elinden bile çıkabilir ve arabanın önünde gitmesi gereken at, hızla yokuş aşağı inen arabanın arkasında kalıp, iradesizce sürüklenebilir.. Bu buhrana, Müslüman halkımız, türk veya kürd olarak değil, İslâm Milleti' nin bir ferdi olarak yaklaşmaya ve bu ‘akıl tutulması 'nı atlatmaya, sadece mecbur değil, mahkûm dur..