Sahabe mizaçlı(!) bir kardeşim

Sahabe mizaçlı(!) bir kardeşim

Bu köşede kim bilir kaç defa yazmışımdır. Mümin kardeşlerime adeta yalvarmışımdır: “İtikadi bir yanlışımı gördükleri zaman beni kibarca değil, en sert şekilde tenkit ve muaheze etsinler. Ben onlara kızıp darılmak yerine ellerini öperim” demişimdir. Her gün beni yerden yere vuran nefsimin ve şeytanın, iman ve itikat konusunda beni yanıltabileceğine asla inanmam. Çünkü iman, aklımızın, bilgimizin, ilmimizin değil, Rabbimizin bize lütf-u keremidir. Eğer öyle olmasaydı, Batı'nın bütün oryantalistlerinin (müsteşriklerinin) Müslüman olmaları gerekirdi. Çünkü onlar dünyevi bilgi ve teknolojinin dışında İslâm'ı da bizden iyi bilirler. Ayrıca bizden çok da akıl sahipleridirler. Ancak akılları haddini ve aczini bilme şuurundan uzaktır. Onlarınki ebedi hayata değil, fani dünyaya ve menfaate dönük bir akıldır. Onların akılla elde etmeye çalıştıklarını, hayvanlar iç güdüleriyle bulurlar. Bu açıdan bakılınca maddecilerin hayvanlardan pek farkı yoktur. Ancak hayvanlar iç güdüsel hareketlerinden sorumlu değillerdir. Bize göre dünya, ahiretin tarlasıdır ve bir imtihan yeridir. Allah (cc) kimi bilginleri, kitabında, sırtında kitap yükü taşıyan merkeplere benzetmiştir. Allah'ın Resulü (sav) de, “Faydasız ilimden Allah'a sığınırım” buyurmuşlardır. Yunus Emre de; “Bir gönül yıktın ise, kıldığın namaz değil, 72 millet de yüzünü yumaz değil” demiştir. Malatyalıların ceddi Battal Gazi Hazretleri de papaz elbisesi giyerek, boynuna haç takarak, Bizans'ın içine dalarmış. Ve orada cihad yaparmış. Tanınmasın diye belki İslâm'a aykırı davranışları da olmuştur. Bunları izaha gerek yok. Zaten burası yeri de değil, Şimdi, Adana'dan (adı, adresi, telefonları bende mahfuz) bir kardeşim, bana 4 sayfa dolusu bir mektup yazmış. Gafillerin Vakit ailemizi iyi tanımaları için mektubunun giriş bölümünü aynen buraya aktarıyorum. Bana hiç de layık olmadığımız iltifatlardan sonra mektubuna şöyle devam ediyor: “Yılların Vakit okuyucusu ve Vakit medresesi talebesiyim. Gazetemi ve bütün köşe yazarlarını Allah için seviyorum. Hz. Ebubekir halife seçildiğinde, ‘ Eğer yanlışını görürsem seni bu eğri kılıcımla düzeltirim' diyen sahabe gibi biz de sizi gerektiğinde kalemimizle, sözümüzle düzeltmeye ve ikaz etmeye hazırız. Bunu bilesiniz! Bu dava için mücadelenizi ve her yerde yiğitçe hakkı söylemenizi takdir ediyorum. (Ah keşke siz beni tahkir etseydiniz de Rabbim takdir etseydi) Ona göre, affedilmez bir yanlışlık yapmışım. “Gerçek Alevilik İslâm'ın özüdür!” Çok şükür ki bu söz itikadi bir yanlış değildir. Edebiyatta zaaf-ı telif denilen bir ifade yanlışıdır. Maksadını aşan lüzumsuz bir sözdür. Yani itikat yanlışlığı değil, ifade yanlışıdır. İman zaafından ziyade bilgi noksanlığından gelen bir yanlışlık. Kardeşim aynı akşam, Fox TV'deki “Objektif” programında Alevi liderlerle yaptığımız tartışmayı izlemiş olsaydı, bana o mektubu yazmazdı. Yazsa da katı davranmazdı. Çok bilmiş kardeşim, mektubunda tarih dersi veriyor. Erzurumlu muhterem Kırkıncı Hoca'nın Alevilik ve Aleviler hakkında yazdığı kitaptan bahsediyor. Erzurum'a her gidişimde Kırkıncı Hoca'nın elini öpmeye gitmiş ve dualarına mazhar olmuş bir günahkârım. Ben hiçbir şey bilmem. Sadece haddimi bilirim. Bir de her şeyi bileni bilirim. O da bana yeter. Kırkıncı Hoca büyük bir alim. Halbuki ben bu davanın basit bir itiyim. Beni onunla nasıl kıyaslıyor? Bir ifade zaafından dolayı, Allah rızası için beni kardeşçe ikaz eden kardeşim. Keşke hançerini yüreğime saplasaydı da, şu itikadi yanlışlığı yapmasaydı. Bir cümlesinde aynen; “Ben zenci bir köle olan Hz. Bilal Habeşi'yi bile sevmesem, Allah ve Resulü'nü üzeceğimi bilirken, bunlardaki (yani bendeki) bu ne cesaret ve bu nasıl İslâm?” diyor. Keşke her sabah benim saçma sapan yazılarımı lütfen okuyacağına, Ahmedi Faruk'i Serhendi, Müceddidi Elfi Sani İmam Rabbani Hazretleri'nin Mektubatı'nı bir kerecik okumuş olsaydın. O zaman ashabın büyüklüğünü anlamış olurdun. Onların en büyüklerinden olan Hz. Bilal Habeşi'yi çok daha edepli bir dille anardı. İmam Rabbani (ks) Mektubatı'nda mealen şöyle buyuruyor: “Evliyanın en büyükleri Muaviye'nin bile atının burnundaki toz olamaz!” Keşke benim bilgisizlikten gelen basit bir ifade yanlışım, onu böyle bir itikat yanlışlığına sürüklemeseydi. Çok üzgünüm, bütün kardeşlerimden özür diliyorum. Benim gibi bir köpeği, mukaddes İslâm davasına hizmette kullandığı için Rabbime sonsuz şükürler ediyorum. Öylesi gençler oldukça gözüm açık gitmeyeceğim. Sevgi, saygı ve dualarımla...  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi