Neo Osmanlıcılığa neden karşılar?
Cengiz Özakıncı gibiler, Samuel Huntington’dan menkul: “Türkiye İslâm’ın Lideri Olmalı” gibi sözlerden yola çıkarak Huntington gibilerini hilafetçi olarak nitelendiriyorlar ve bundan dolayı da Noah Feldman gibilerini de yanına katarak Siyonist çevrelerin hilafetçi olduklarını ileri sürüyorlar. El insaf! Belki de bu sözler Siyonizmin hizmetinde olan sözlerdir. Bu tarihçiliğin Turgut Özakman’ın tarihçiliğinden hiçbir farkı yoktur. Tarih mühendisliğinden ibarettir. Yahudilerin tarih boyunca ilişkilerine kuşbakışı baktığımızda kısaca şu gerçeği görürüz: Hıristiyanlık ve Sasani mücadelesinde ve akabinde İslâm ile Hıristiyanlık mücadelesinde Yahudiler kah o tarafla kah bu tarafla olmuşlardır. Merkezkaç gücü temsil eden Yahudiler 614 yılında Kudüs’ü fethedip, Haç’ı indiren ve Hıristiyan halkı kılıçtan geçiren Sasanilerin tarafını tutmuşlardı. O zaman Müslümanlar ise Rum Suresinin de ortaya koyduğu gibi Ehl-i kitap olma özelliğinden dolayı Hıristiyanları yani Bizansı, Sasaniler karşısında desteklemiştir. Haçlılar döneminde ve 1492 yılında ve sonrasında da Haçlılar karşısında Yahudiler Müslümanlarla birlikte oldular. Bu sayede Osmanlı topraklarında barınabildiler. Siyonizm ideolojisiyle birlikte ise bu ittifak nihai olarak çökmüş ve sona ermiştir. Modern dönemde ise tam tersine dönerek; İslâm dünyasına karşı Batı ile olmuşlardır. Hilafet ayakta kalsaydı İsrail devleti kurulamaz ve Siyonizm emellerine ulaşamazdı. Dolayısıyla Siyonistlerin, hilafeti ve Osmanlıyı ihya etmek istediklerine dair iddialar ancak bir mizah konusu olabilir. Tarihi gerçeklere aykırı olduğu gibi en hafif tabiriyle bühtandır. Delilden önce mantık gelir. Ve burada Özakıncı’nın kendisine göre serdettiği deliller mantıktan ari yani çıplaktır. Dolayısıyla Huntington gibi ‘Herkes kendi çöplüğünde ötsün’ diyen medeniyet ırkçılarını kriter alanlar yanlış bir perspektifin esiri olmuşlardır. Keza Papa 16’ıncı Benediktus da Türkiye’nin İslâm alemine dönmesini istemiştir. Zira her ikisi de kutuplaşmacı ve çatışmacıdır. Birisi dini anlamda diğeri medeniyet ve seküler anlamda. Yoksa onlar hilafeti istiyor değiller aksine Müslümanları istemiyorlar. Kümelerin birbirinden farklı olduğunu söylüyorlar. Herkes kendi ait olduğu kümeye gitsin diyorlar. Bu hilafet istemekse evet adamlar hilafet istiyorlar. Batı’nın altına dinamit koymak istiyorlar!
Ve gerçekten de Cengiz Özakıncı, Huntington ve Papa taraftar olduğu için mi hilafete karşı çıkıyor yoksa hilafete karşı olduğu için mi onların sözlerine kulak kabartıyor? Tevekkeli boşuna ‘şıracının şahidi bozacı’ dememişler! Elbetteki onlar taraftar olduğu için değil kendisi karşı olduğu için onların görüşlerine delil olarak başvuruyor. Bu durumda Raid Salah gibi Siyonizme karşı hilafeti panzehir olarak gören Filistinlileri acaba niye delil kabul etmez?
Onların taleplerini görmüyor mu yoksa görmek mi istemiyor? Görse ezberi bozulacaktır da ondan görmüyor. İsrail mesela kimlik aşınmasına uğramamak için Filistinlilerle aynı çatı altında ve demokratik tek devlet yapısı altında buluşmak istemiyor. İpe un sermek maksadıyla tek devlet çatısı yerine çift devlet teklif ediyor ama bu onun çift devleti kabul ettiğini göstermez. Gösterseydi bu kavga 1948 yılından beri devam eder miydi? Huntington ve Papa’nın bize yol göstermesi buna benzer. ‘Sizi içimize almak istemiyoruz, ne haliniz varsa görün’ diyorlar bu kimileri tarafından bize yer gösterdikleri şeklinde algılanıyor. Hani gösterdikleri yer?
¥
Özakıncı (yeniçeri demek daha doğru olur belki de) ‘Türkiye’nin Siyasî İntiharı “Yeni Osmanlı Tuzağı” kitabında yeni Osmanlıcılığı ve hilafeti bir emperyalizm ve Siyonizm projesi olarak görüyor, gösteriyor. Halbuki tam tersi doğrudur. Bu Fransız Devriminin getirmiş olduğu hürriyet, eşitlik ve kardeşlik sloganlarının birbirine zıt olduğunu anlamamak gibi bir bedbahtlıktır. Özgürlük ile eşitlik ifadelerinin slogan dışında buluştukları nerede görülmüştür? Bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Ama ezberciler, slogancılar 200 yıldan beri tekrar edip dururlar. Yıllar yılı bu teslis/üçleme milletlerin afyonu olmuşur. Hilafetin emperyalist bir proje olarak gösterilmesi de böyle bir üllizyondur. Şapkadan tavşan çıkarmaktan daha beter bir sihirbazlık ve madrabazlık örneğidir.
Bir yazar arkadaş, Mümtaz’er Türköne’nin ‘Türk milliyetçiliğini “Küçük Türkiye milliyetçiliği”, Yeni Osmanlıcılığı ise büyük düşünmek’ olarak takdim etmesini milliyetçiliğe hakaret telakki ediyor ve ardından şu yargı cümlesini sarf ediyor: “Oysa bugün için Osmanlıcılık yapmak, ‘Büyük İsrail’ projesine hizmet etmektir.”
Bu cümleler sanki Cengiz Özakıncı’nın mahut satırlarından yansımış gibidir. Bir gerçek ancak bu kadar makus ve zıt olarak takdim edilebilir. Burada yeni Osmanlıcılık ve hilafet meselesi peşinen emperyalizmin yeni malzemesi ve araçları olarak takdim edilmeye çalışılmaktadır. Bu tarihi gerçeklerin tamamen tersyüz edilmesidir. 09/02/2009 tarihli Radikal gazetesindeki ‘Ya ABD’nin Türkiye’ye ihtiyacı...’ başlıklı yazısında Ceyda Karan tam da AB üzerinden Cengiz Özakıncı’ya susturucu cevabı veriyor: “İsrailli bir uzman, çok değil, iki yıl kadar önceki bir İsrail ziyaretimde ‘Türkiye’nin sırf Osmanlı’nın mirasçısı olması sebebiyetiyle dahi Ortadoğu’daki meselelere fazla karışmasını arzulamayacağını’ söylemişti…” İsrail ve ABD aklını peynir ekmekle mi yemiş ki neo Osmanlıcılığı veya hilafeti istesin! Aslında dünyanın sulhü sükünü açısından belki onların da buna ihtiyacı var. Lakin ABD ile İsrail arasındaki özel bağlar gevşemeden ve kopmadan ABD, İsrail namına bunu istemeyecektir ve istemesi de mümkün değildir. Filistin tarafından Raid Salah gibilerin açıklamaları ile Ceyda Karan’ın referans verdiği bir İsrailli uzmana atfettiği ifadeler çok açık bir biçimde Cengiz Özakıncı gibilerin tezini çürütüyor ve nakzediyor. Aksini savunmak sapla samanı karıştırmaktır. Koç’a veya Besim Tibuk’a göre rota tayin edilmez. Belki Ekmeleddin İhsanoğlu’nun dediği gibi temsiliyet sorunu çözülmesi ve Batı’nın ve dünyanın bölgede bir muhatap bulabilmesi için ortak bir mekanizmanın olması hem bölge hem de dünya yararına olacaktır.
Ama bunu söylediğinizde bile karşınıza çıkarlar ve dana altında buzağı ararlar. Çünkü onlar için bölge düzeni üzerinden Türkiye düzeni önemli değildir önemli olan içine kapanmış bir Türkiye’dir. İdeolojik olarak ancak o şekilde rahat edebilirler. Fakat içe kapanmak bizi zayıflatırken bölgesel ve uluslararası tehditleri de artıracaktır. Onlar için önemli mi? Gerekirse Tuncer Kılıç Paşa’nın seslendirdiği gibi arkalarını Rusya ve Çin’e dayarlar ve onların hamiliğine sığınırlar. Gerekirse patron değiştirirler. Batı’nın kuyruğu olmaya razı olmazken giderler bu defa da başkalarının peşine takılırlar. Kuyruk olacağımıza neden lider olmuyoruz? Bu sadece bizim değil bölgenin de belki dünyanın da ihtiyacıdır. Görmek istemeseler bile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.