AK Parti ve Saadet Partisi
Obama'yı ne yapmalı?
TV 5'te, Pazartesi akşamı Kenan Çamurcu'nun hazırladığı bir programda Hillary Clinton'un ziyareti ile ilgili bir analiz sunuldu. Analizde, Hillary'nin gelişi ile, 2000 yılında, kocası ve dönemin ABD Başkanı Bill Clinton'un gelişi arasında bir paralellik kuruluyor, özetle şöyle deniyordu:
-Bill Clinton'un gelişinden sonra Türkiye'de bir süreç başladı. Fazilet Partisi içinde Abdullah Gül'ün başını çektiği ayrılıkçı hareket boy gösterdi ve sonunda AK Parti çıktı. Acaba şimdi ne olacak?
Bu yaklaşım, yeni değil.
-Refah'ı Amerika yıkmıştır. AK Parti aslında bir Amerikan yapımıdır. Ona götüren süreç de, Amerika tarafından oluşturulmuştur.
Şeklindeki değerlendirme Refah - Fazilet - Saadet camiasında öteden beri oldukça ilgi görmektedir. Yukarıdaki analiz, bugün, Hillary'nin gelişi ve Obama'nın yakın gelecekte Türkiye'yi ziyaret etmesi ile birlikte yeni bir "kötü dönem"in içine girileceği endişesini dile getirmiş olmaktadır.
Burada olay üzerinde iki farklı açıdan durulabilir:
1- Bir ABD Dışişleri Bakanı, ardından Başkan'ın Türkiye'yi ziyaretine mutlak olarak iyi veya kötü diye bakılamaz. Ancak, her iki olayın, söz konusu ülkenin Türkiye ile ilişkilere önem verdiği anlamına geldiğini söylemek, çok basit bir gerçeğin ifadesi olur. Hele bu, Amerika gibi bir süper güç ise ve hele söz konusu Başkan, yeni seçilmiş, Türkiye ile nasıl bir ilişki kuracağı merak edilen, bazı odakların saptırması ile negatif tavır alması ihtimali bulunan bir kişi ise, ziyaret daha da önem kazanır. Obama'nın Türkiye ziyaretinin bölgede tüm ülkeler nezdinde önemsendiği herhalde inkar edilemez.
Açık ki, böyle bir ziyaret, Türkiye ile Amerika'nın, bölge ile ilgili tüm konuları birlikte masaya yatırması anlamına gelir. Bu, Amerika'nın, bir süper güç olarak, bölge ile ilgisini reel - politik gereği kabul ederseniz, Türkiye'nin de bölgenin tüm meselelerinde görüşüne ihtiyaç duyulan bir ülke olarak kabullenildiği sonucuna götürür ki, Türkiye açısından olumlu görülebilir.
2- Ama ikinci açı biraz farklıdır. Oradan bakıldığında, mesela Amerika'nın bölgedeki tüm varlığı sorgulanabilir. Hatta reddedilebilir. O zaman da, hangi boyutta olursa olsun Amerika ile tüm ilişkiler sorunlu hale gelir. Amerika ile birlikte görülen her ilişki, "işbirlikçi", "emperyalizme yataklık" niteliğinde görülür. Yapılan analizlere bakıldığında Saadet'in durduğu yerden AK Parti'nin ABD ile ilgili politikaları işte böyle görülüyor.
Bu noktada, AK Parti cenahı, "reel politik" savunması yapıyor, Saadet camiası ise, "reel politik" söyleminin, uydu politikacılığın sığınması olduğunu ifade ediyor.
Böyle bir durumda ne demek gerekir?
Bence burada sorun, bir politik tercihi ya da ideolojik duruşu sadece seslendirmekte ortaya çıkmıyor. Sorun, bu politik tercihi ya da ideolojik duruşu, Türkiye adına temsil etmekte ve işleme koymakta çıkıyor.
Yani benimsediğiniz politikayı ve ideolojik duruşu, kim taşıyacak ve taşımasını öngördüğünüz o yapı, bunu taşıyabilecek güçte mi?
Şöyle düşünülebilir sanıyorum:
-Refahyol iktidarda kalabilseydi, 28 Şubat gibi bir operasyona maruz kalmayabilseydi, yıkılmayabilseydi, Refah kapatılmayabilseydi ve 28 Şubat bir NATO - Amerikan operasyonu idiyse, bu ekarte edilebilseydi, yani, Amerika'nın bölgesel operasyonu safdışı bırakılabilseydi... Yani Refah çizgisi, kendi reel - politiğini Amerika'ya rağmen ikame edebilseydi.... öteki reel - politik kaygıları dışlamak daha anlamlı olabilirdi.
Ama Türkiye gerçeği, askeri, siyasi, medyatik, ekonomik, hatta halk oyu vs... tüm boyutlarıyla, bu gerçek ne kadar hoşumuza gitmezse gitmesin, Refah politikalarını taşımadı. 28 Şubat oldu, oldu, oldu ve bugün Saadet oyu yüzde 2-3 noktalarına düştü. Burada soralım: Saadet'in temsil ettiği dünya görüşü, Türkiye'de yüzde 2-3'lerde midir? Yoksa halk da, Saadet kadrolarından farklı bir reel - politik değerlendirmesi mi yapmaktadır?
Soru şu:
AK Parti, yola Amerika'nın, AB'nin nabzını dikkate alarak çıktı ise, 6 yıllık iktidarında, reel - politik adına tamamen ABD ve AB'ye eklemlenmiş bir siyaset mi izledi?
Bunu söylemek hakşinaslık olmaz. Evet, AK Parti iktidarının reel - politik kaygıları taşımadığı söylenemez. Ama bu, Türkiye'de her iktidarın yapması gereken şeydir. Reel - politik değerlendirmesi yaparken, yanılabilirsiniz, korku, endişe gibi hisler sizi daha az cesaretli kılabilir, biz de zaman zaman AK Parti iktidarını eleştirmişizdir, ama, bir ülke adına politika yaparken, reel - politiği tümüyle dışlamak, maceracılık olur. Kaldı ki, AK Parti iktidarının ABD, AB ve onlarla iç içe görünen İsrail karşısında, bir eklemlenme siyaseti izlemediğini söylemek de gerekiyor. Bunu, Amerika da biliyor, Avrupa da, İsrail de... Hele, Ortadoğu'nun Müslüman coğrafyası da... İran'ın, Filistinlilerin, diğer İslam ülkelerinin, kendilerinin ve bölgenin çıkarlarını gözardı edip, Davos'un sadece hamasi görüntüsüne tutulduğunu söylemek herhalde sağlıklı bir yaklaşım olamaz.
Bu olayda, benim hassasiyet gösterdiğim konu, Saadet'in, makul zeminler yerine toptancı söylemlere devam etmesidir.
Oysa somut soru şu:
-Obama'nın Türkiye'yi ziyaret edecek olmasına nasıl bakıyorsunuz? Bu, ABD'nin Türkiye üzerinden yeni kolonyalist hamlesi midir, yoksa Türkiye'nin ihmal edilemez bir partner olarak görülmesi mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.