Gelişmeler bilmeceyi andırıyor
İnsanları bir araya getirmenin en kestirme yolu ortak bir tehdit yaratmaktır. Geçmişte SSCB ve müttefikleri bu işlevi yerine getiriyordu ama bu tehlike ortadan kalktı. Büyük bir askeri güce, nükleer silahlara sahip bu gücün yerine terör ikame edildi. Üstelik geçmişteki tehdide karşı kurulan NATO büyütüldü ve başka katılımcılara açık hale getirildi. Yeni tehdit güç mukayesesi yapmaya uygun değildi ve tüm dünya bir araya gelse onunla başa çıkılacağından emin olunamıyordu. Eğer birisi bu tehdidi küçümser ve bu kadar hazırlığa gerek yok derse öyle bir terör dalgasıyla karşılaşabilirdi ki söylediğine pişman olurdu. Birinci bilmece tüm dünyaya kafa tutan terör örgütlerinin nasıl bir yapılanma içinde oldukları ve bu güce nasıl eriştikleriydi. NATO zirvesinde Başkan Obama’nın en çok kullandığı kelimelerden biri El-Kaide oldu.
Türkiye’de Medeniyetler İttifakı toplantısı yapılacağı sırada ve bu ittifakın amacının Hıristiyan ve Müslüman toplumları arasındaki gerginliği ortadan kaldırmak olmasına rağmen NATO Genel Sekreterliğine İslam karşıtı bir imaja sahip Rasmussen getiriliyordu. Bu Avrupa’nın önerisiydi ve ABD tarafından da destekleniyordu.
Bu sırada ilginç bir gelişme yaşandı ve Türkiye bu atamaya karşı olduğunu bildirdi ama verildiği söylenen güvence ve ödünlerle Türkiye itirazından vazgeçti ama Davos toplantısındaki one minute çıkışına benzer bir hamleyle Müslüman kamuoyundaki desteğini güçlendirdi. İkinci bilmece Müslüman dünyasıyla ilişkilerin yumuşatılmak istendiği bir dönemde Rasmussen’den başka birinin bu göreve getirilmesinin düşünülmemiş olmasıydı. Başka bir soru da ABD Başkanının Avrupa’yı Müslümanlarla karşı karşıya getirip Türkiye üzerinden vereceği mesajlarla kendi imajını düzeltip düzeltmeyeceğiydi.
Bir başka bilmece ekonomik krizden çıkıldığında her ülkenin eski konumuna mı döneceği ve nispi konumlarını muhafaza mı edeceği yoksa birileri öne çıkarken diğerlerinin arka sıralara mı düşeceğiydi. Eğer böyleyse bu sıralama nasıl olacaktı? Kriz ABD’de çıktığına göre bundan en çok zarar görecek olanın ABD olacağı öngörüsü doğru muydu yoksa tam tersi mi beklenmeliydi?
ABD Türkiye’nin AB’ye üye olmasını isterken Avrupa ülkeleri buna neden direniyordu? Sorun sadece AB’nin istediği reformların gerçekleşmemiş olması mıydı? Oysa Türkiye, Kürt sorunu da dahil, birçok açılım yapmıştı. Yoksa AB, geçmişte çok kullanılan bir tabirle Türkiye’yi Truva Atı gibi mi görüyordu? Hiç kimsenin ciddiye almayacağını bildiğim bir soruyu da sormadan edemeyeceğim: Türkiye’nin yeni düzendeki rolünün Avrupa’nın etki alanını sınırlamak için bir duvar oluşturmak mıydı? Gelecekte onun bir parçası değil rakibi mi olacaktı?
İsterseniz bu soruları gayri ciddi bulabilir ve dünyadaki en büyük tehdidin terör olduğunu ve ABD’nin bunu bertaraf etmek için uğraştığını kabul edebilirsiniz. Ama bu sürecin sonunda karşılaşacağınız dünya beklediğinizden çok farklı olursa şaşırmayın. Küme düşmüş bir Uzakdoğu ve Avrupa görmeye hazır mısınız?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.