Türkiye'de bu sözleri algılayacak kimse var mı?
20. Yüzyıl Osmanlı'nın kayıpları üzerine kuruldu. İmparatorluğun tasfiyesi, topraklarının dağıtılması, yeryüzünün merkezinin kontrolsüz bırakılması, bu mirasın paylaşılması üzerine bir dünya sistemi kuruldu. Bugün bile, yüz yıl sonra bu sistem köklü bir değişime uğramış değil.
21. Yüzyıl, Türkiye'nin vereceği kararlara göre, Türkiye'nin kendini tanımlama biçimine göre, Türkiye'nin yapacağı tercihe göre şekillenecek, yeryüzünün merkezi bu pozisyon almaya göre sekilenecek, bu merkez üzerindeki küresel nüfuz mücadelesi Türkiye'nin tercihinden derin biçimde etkilenecek denebilir mi?
Bazıları böyle olacağını düşünüyor. Bazıları, gerçekten de yeni yüzyılın, yeryüzünün fay hattını oluşturan Avrasya, daha geniş anlamda Afro-Asya kuşağının merkezinde dinamik bir güç olarak öne çıkmaya çalışan Türkiye'nin tercihlerine göre şekilleneceğinden emin. Bunlar büyük düşünceler, büyük hayaller, büyük sözler. Bazen abartılı, hayali, iddialı da olsa, bugünün gerçeklerini yansıtan boyutları da var.
Türkiye'de genelde istihza ila karşılanan bir yaklaşım bu. Dünyadaki Türkiye tartışmalarını bu açıdan Türkiye'deki tartışmalardan daha gerçekçi buluyorum. Burada hemen “gaza gelmeyelim” itirazını duyuyor gibi oluyorum. Elbette bu tür yorumları, değerlendirmeleri yapan her çevre ait olduğu gücün çıkarlarına, perspektifine göre bakıyor. Belki Türkiye'yi galeyana getirerek olmadık maceralara da sürüklemek istiyorlar. Ama hepsi bu değil. Türkiye'de zihinler ısrarla dar alana hapsedilmek isteniyor, özgüven ciddiye alınmıyor.
Ortadoğu'da birtakım adımlar atılmaya çalışılır alay konusu olur. Kafkaslar'da bir şeyler yapılmaya çalışılır, alay konusu olur. Avrupa Birliği ile ilişkiler sadece Brüksel perspektifi ile ele alınır. Kendi içinde zoraki de olsa dönüşüm çabaları Soğuk Savaş dönemi söylemleriyle algılanır. Türkiye'nin yakın çevresine ilişkin bütün açılımları ABD'nin rol tayiniyle sınırlı algılanır. Bütün bu ilişkilerin niteliğini kavrama konusunda ciddi bir rahatsızlık söz konusu. ABD ile çıkar örtüşmesi ile rol tayini birbirine karıştırılır. Türkiye'nin AB'ye ihtiyacı bütün boyutlarıyla, hatta abartılarak ele alınırken AB'nin 21. Yüzyılı'nı şekillendirmede Türkiye'nin belirleyici etkisi ciddiye bile alınmaz.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un Harp Akademileri'ndeki konuşmasını, bir önceki Genelkurmay Başkanı'nın konuşmasıyla bu yüzden birlikte tartıştım. Dar iktidar ilişkileri açısından değil. Biri dışa dönük, diğeri içe dönük yol haritasının ipuçlarını veriyordu çünkü. Türkiye'nin önümüzdeki yirmi-otuz yılında olabilecekler konusunda zihinlerimizi harekete geçiriyordu. Bir sonraki gün, konuşmayı değerlendiren yazılara baktım. Bu yaklaşımdan eser yoktu. Sorun da buydu zaten.
Bu köşede, yeni küresel sistem arayışında Türkiye'nin Batı'da algılanışı konusunda çok kez alıntı yaptım. Yukarıdaki serzenişe örnek olması için bu sefer de Le Monde Diplomatique'in Türkçe versiyonundan bazı cümleleri buraya almak istiyorum.
“Türkiye Avrupa Birliği'ne sırtını dönerse jeopolitik deprem yaşanacak” gibi son derece güçlü bir iddia ile kaleme alınan ve Brüksel'in Türkiye'yi algılama biçimini yerden yere vuran yazıda bakın nasıl cümleler kullanılmış:
“Washington, Moskova ve hatta Tahran, Ankara'nın gönlünü kazanmaya çalışırken Brüksel, Türkiye'ye adeta zavallı âşığı muamelesi yaparak küçümsüyor. Avrupalı bürokratlar şunu unutmamalıdır ki evlilik için iki kişi gerekir, ama boşanma için tek kişinin talebi yeterlidir. Türkiye bu 50 yıllık beraberliğe sırtını döndüğünde NATO da sıkıntıya düşecektir.”
“Türkleri hafife almayın. Bu eksen Türkiye'den, Batı'dan Doğu'ya ve Kuzey'e doğru jeopolitik bir kaymanın sesini duyan Obama da haklı olarak kalktı bu ülkeye geldi. Brüksel, gıcırdayan tektonik plakaların uğursuz sesine kulak vermiş gibi görünmüyor. Türkiye artık kendini zengin adamın kapısında içeri alınmayı bekleyen biri gibi görmüyor. Brüksel tarafından geri çevrilirse gideceği daha pekçok yer var.”
“AB'nin kendini bulunmaz Hint kumaşı sandığı günler çoktan geride kaldı. O günlerde adaylar kuyruğa girip, AB bürokratlarının boş zamanlarını kollayıp, kendilerine sıra gelmesini beklemek zorundaydılar. AB liderleri, Türkiye'nin enerji yoksulu Avrupa ile enerji varsılı Rusya, Orta Asya ve Ortadoğu arasında aldığı yeni jeopolitik konumu gözardı ediyorlar. Resmi olarak tüm Türk partileri hâlâ AB üyeliğini destekliyor, ama gerçekte başka seçenekler değerlendiriliyor. Rusya'dan Körfez'e uzanan hilal üzerinde yeni müşterilerle flört ediliyor.”
“Türkiye, Batılı ülkelere musluğu açık tutuyor, ama bunun fiyatını, Batı, Türkleri gücendirecek olursa çok daha yükseltebilir. Türkiye'nin siyasetçileri, AB'ye katılma tutkusundan vazgeçerse bir jeopolitik deprem olacaktır, bunun şok dalgaları Avrupa'da ve Batı'nın her yerinde hissedilecektir.”
Türkiye'de herhangi birinden böyle sözler duyabilir, böyle cümleler okuyabilir misiniz! O anlı şanlı, havalı, herkese akıl veren düşünürlerimizden, yazar/çizerlerimizden bu tarz değerlendirmeler duyabilir misiniz! Elbette hayır. Çünkü bu sözler utanılası sözlerdir. Hamasidir, abartıdır. Onlar hayal görmezler, gerçekçidirler. O kadar gerçekçidirler ki, bu kadar olmasa bile buna yakın düşünenleri rezil ederler.
20. Yüzyıl Osmanlı'nın kayıpları üzerine, mirası üzerine kuruldu. 21. Yüzyıl Türkiye'nin tercihleri üzerine şekillenir mi bilmiyoruz. Ama bu tercih sadece Avrupa Birliği'ni değil, bütün Avrasya kuşağını derinden sarsacak, bunu biliyoruz. Türkiye'nin yüz yıl sonra böylesine bir tercihe yöneldiğine dair güçlü işaretler alıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.