Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

‘İslam bombası Müslümanlara yaramaz’

‘İslam bombası Müslümanlara yaramaz’

Mısır Dışişleri Bakanı Ahmet Ebu'l geyt, İslam nükleer silahı adı verilen şeyin Müslümanlara hizmet etmeyeceğini söylemiş. 'Sözde İslami nükleer silah' demeyi de ihmal etmeden.

Al Arabiya Kanalına yaptığı konuşmasında, zaten, İslam atom bombası diye bir şeyin olmadığını da sözlerine eklemiş. Sözde 'İslam bombasının' Müslümanlara bir faydasının dokunmayacağını da ilave etmiş. Bu bağlamda, Pakistan'ın adını veren Ebu'l geyt böyle bir bombanın Müslümanlara değil sadece üreten ülkelere veya sahiplerine fayda veya zarar getirebileceğini söylemiştir. Son sıralarda, nükleer silahların yayılması meselesi yeniden gündeme geldi. Bölgenin tek nükleer gücü olan İsrail potansiyeli mevcutla değil de potansiyeli potansiyelle mukayese ve bertaraf ederek nükleer silah edinecek ülkeleri bu hevesten vazgeçirmeye çalışmaktadır. Kendi elindekileri ise müktesep hak olarak görmektedir. Hatta İran nükleer silah edinirse diğer bölge ülkelerinin de sıraya gireceğini öngörüyor. Bununla da kalmıyor ve son sıralarda 'İran nükleer silah edinirse komşularını İsrail'le barış yapmaktan alıkoyar' propagandasını seslendiriyor. Sanki bugüne kadar onları İran mı engelledi? Böylece İran'ın veya başka bölge ülkelerinin nükleer silah edinmesinin önüne geçmek istiyor. Oysa Obama idaresi ilk defa olmayanlara emsal teşkil etmemesi ve nükleer silahların yayılmasını tetiklememesi için fiili nükleer güçlerin de masaya getirilmesini istedi. Yani pazarlıkta İsrail'in nükleer silahlarının da masada sürülmesini teklif etmiştir. Bu önemli bir gelişmedir. Lakin 'İslam bombası' ibaresi öldürücü ve ürkütücü bir silah olduğundan dolayı nasıl ki terör ile İslam bir arada ele alınamazsa nükleer bombalarla İslam ismi de bir arada ele alınamaz. Maalesef Batılılar İslam ile terörü zaman zaman yan yana hatta iç içe ele alıyor ve anıyorlar. Bu ise İslam'ı tezyif ve tahkir etme anlamı taşıyor. Masum bir kullanım biçimi olamaz. En hafif tabiriyle şeytanın iğvaatıdır. Herkesin var ama olanlar bombalarına kimliklerinin adını vermezken; Müslümanların ise olmayan bombasına İslam bombası diyorlar. Dolayısıyla bu tür ibarelerin Müslüman yetkililer tarafından da zikredilmesi en hafif tabiriyle talihsizlik olur. Batılılar Pakistan'ın nükleer silahlarına İslam bombası adını verirken Hind bombasına Hindu bombası demiyorlar. Veya İsrail'in ürettiği bombalara Yahudi bombası demiyorlar. Halbuki, Hindistan ve Pakistan'da her iki bombayı imal edenler de Müslümanlar. Hindistan'da Abdulkelam ve Pakistan'da Abdulkadir Han. Bu İslam'a yönelik olarak peşin hükümlülüğü gösteriyor.

Tabii nükleer silah meselesi gayri Müslimler tarafından tartışılırken Müslümanlar arasında da yoğun olarak tartışılmaktadır. Bilindiği gibi, bütün dinler harbi olmayanların (yani aktif olarak savaşta rol almayan ve silah kullanmayanların) öldürülmesini yasaklar. Din adamları, yaşlılar, çocuklar ve kadınlar bilhassa bu dokunulmaz grupların içindedir. Lakin kitle imha silahlarıyla birlikte temyiz imkanı kalmamakta ve dolayısıyla ayrım gözetmeyen bu tür silahların kullanımının meşruiyeti gündeme gelmektedir. İranlı din adamları; Ayetullah Humeyni veya Hamaney'den de nükleer silahların kullanılmasının yasak olduğuna dair fetvası aktarılır. Lakin meselenin mahiyeti sadece kullanılması ile sınırlı değil. Kullanılmasa bile caydırıcı olması açısından edinilmesi caiz midir? Dünya nükleer silahlar sayesinde 40 yıl dehşet dengesiyle barışa kavuşmuştur. Caydırıcılık anlamında edinme bir başka boyutta bir sorudur. Bunun ikinci aşaması şudur. Savunma aşamasında yani misilleme ile bu silahların kullanılması caiz midir? Kur'an-ı Kerim genel anlamda savunma ve misilleme hakkını vermektedir. İşte bu noktada bir belirsizlik vardır. Dolayısıyla üretme, kullanma aşaması birbirinden farklı olduğu gibi bunun dışında caydırıcı maksatla bulundurmak ve misilleme olarak kullanıma açık olması da başka boyutlu meselelerdir. Cenab-ı Hak elbette saldırgan tarafı sevmez. Mütecaviz ve saldırgan olanları daima kınamaktadır. Bunlar, Kur'an tarafından zemmedilmiş ve yerilmiştir. Kur'an, 'gücünüz yettiği nispette ve oranda güç ve kuvvet hazırlayın' derken burada gücün mahiyetini açık ve gayri muayyen bırakıyor. Dolayısıyla hazırlığın mahiyeti çağın ihtiyaçlarına ve düşmanın gücüne bağlıdır.

Yani diyalektik bir mesele. Bu durumda nükleer güce haiz bir ülkeyle sonuç alıcı bir konvansiyonel savaş yürütülemez. Bundan dolayı Kur'an seyyaliyeti ve dinamizmi çağa göre Müslümanlara hazırlık ruhsatı vermektedir. Lakin burada birinci derecede dikkate alınması gereken şey insani kayıplardır. Meselenin bam teli burasıdır. Dolayısıyla günümüzün savaşları meşruiyet anlamında çok karmaşık bir boyuttadır.

Bununla birlikte Müslümanlar ısrarla nükleer kulüpten uzak tutulmak istenmektedir. Bu uzak tutulma hali potansiyel sömürge olmalarıyla da yakından alakalıdır. Pakistan'ın başına gelenler hep bu yüzdendir. ABD'nin aklı fikri bu silahların nasıl müsadere edileceğindedir. Müslümanlar nükleer kulüpte görülmek istenmezken keza Güvenlik Konseyi'nde de daimi olarak temsil edilmiyorlar. Son vaziyette Türkiye'nin geçici üye olması gibi durumlar itibari ve geçici bir durumdur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi