Mahalle terörü değilse, ne?
Dün, nihayet sakin bir gün geçirdik. Etrafa sinmiş göstermelik matem havası dağıldı. Televizyonlarımız şenlendi. Anchormanlarımız klasik sunumlarına döndüler.
Dün ilk kez Türkan Saylan’sız bir gün geçirdik.
Dün ilk kez bir ‘ölümlü’nün ölümü ‘takaza fırsatı’ sayılmadı.
Madem normale dönüldü, suhuletle konuşmaya başlayabiliriz.
Kadrolu sapıklarım ve ‘çağdaşlığı’ küfretme özgürlüğü sanan eşşekler anlamakta güçlük çekecekler ama, ben Serdar Turgut gibi düşünüyorum. Turgut, neredeyse söz bırakmamış; Türkan Saylan konusunda söylenebilecek en esaslı şeyleri söylemiş.
Uzunca bir alıntı olacak ama, konunun önemine verin... Bir de, o kadar hakkaniyetle yazılmış ki, kırpmaya kıyamadım.
Okuyalım:
‘Türkiye’de laiklik sadece bir yaşam stili tercihi olarak algılanıyor. O yaşam stili tercihi içinde özellikle kadınların fiziksel görünümleri ve kılık kıyafetleri ile ilgili tercihler de çok önemli görülüyor. (....) Saylan’ın cenazesini laik Türkiye’nin bir gösterisi haline dönüştürenler, Türkan Hanım’ın arkadaşları, cenazeye özel ilgi gösteren TSK ve Deniz Baykal, laikliğe makul bir yeni tanım getirmenin, diyaloğun ve Türkiye’nin önünü açma imkanını kapadıklarını görmüyorlar maalesef. Güzel yaşamış ve güzel işler de yapmış olan Türkan Hanım’ın yaşamının toplumun bir bölümünü ötekileştiren ve yabancılaştıran bir yönünün olduğunu da hatırlamamız gerekiyor. (....) Keşke bu yanlışlar hiç yapılmasaydı ve keşke Türkan Hanım’ın evinin önünde birkaç türbanlı kız da ağlayabilseydi... Türkiye çok daha güzel bir ülke olmaya gidebilirdi.’
Bitti mi?
Hayır.
Benim de, bu cenazeyi bir tür ‘rüşt ispat etme vesilesi’ sayanların estirdiği mahalle terörüne itirazım var.
Herkes niçin o cenazede yokmuş...
Başbakan neden çelenk göndermemiş...
Filanca devlet yöneticisi niçin bir ‘taziye mesajı’ yayınlamamış...
Bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar neredeymiş...
Eskilerin ‘tecessüs’ dediği o sakınılası merak hali, bazen ‘organize faşizm’in dili olup çıkabiliyor. Tıpkı, üç gün boyunca, Doğan Grubu müesseselerinde karşımıza çıkan ‘sorular’ ve bu sorulara verilmiş maksadını aşan ‘cevaplar’ gibi...
Bazı televizyon kanalları, cenazeyi canlı yayınlamamış...
Mecburlar mı?
Bazı gazeteler haberi yeterince büyük görmemiş.
Mecburlar mı?
İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı cenazeye katılmamış...
Mecburlar mı?
Bazı köşe yazarları üzüntülerini kuvvetli bir dille ifade etmemiş.
Mecburlar mı?
Bu cenazeye katılmak, abartılı matem görüntüleri vermek, Türkan Saylan’ın esasında ne mühim bir şahsiyet olduğunu yazıp durmak ‘kamusal bir yükümlülük’ mü?
Ben cenazeye katılmadım.
Laikliğime ve yurttaşlığıma halel gelir mi?
Ne yapmam lazım?
Niçin insanlar, kendilerini ‘ötekileştiren’, laikliği belli bir yaşam tercihine indirgemiş, ideolojisinin esiri olduğu için bütün diyalog kapılarını sıkı sıkıya kapatmış; üstelik herhangi bir ‘ölümlü’ olmak dışında ayırıcı bir vasfı bulunmayan bu sıradan ‘ölümlü’ye özel muamele yapmak zorunda kalsın ki?
Mahalle baskısından yakınıyordunuz...
Sizin bu yaptığınız ne?
‘Mahalle terörü’nden farklı bir şey mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.