Halil İbrahim Buluşmaları ve “Yardım Ahlâkı”
Şanlıurfa’da Halil İbrahim buluşmalarının üçüncüsü yapılıyor. Mayıs ayının son on gününe girilmiş ve Hz. İbrahim’in şehrinde bunaltıcı sıcaklar başlamış. Dünyanın ve Türkiye’nin muhtelif yerlerinden gelen misafirler ve katılımcılar bu kendine mahsus şehre çok renkli bir canlılık getiriyor.
Buluşmalar, yardımlaşma ve dayanışma kurumlarının Şanlıurfa’ya yönelmesine vesile oluyor. Türkiye içinde ve dışında etkili yardımlar organize eden kuruluşlar yanında mahalli yardım kuruluşları da bu sergide yerini alıyor. Mahalli kuruluşlarda bile, bütün insanlığı kuşatmak isteyen bir geniş kavrayış hissediliyor.
Sergiyi her bölümde farklı bir dünyaya geçer gibi geziyoruz. Çünkü her kuruluş farklı bir heyecanı temsil ediyor. Öksüzlere, yetimlere yardımcı olmak için oluşturulanlardan, engellilerle ilgili kuruluşlara kadar geniş bir yelpazede çok sayıda kuruluşun yaptıkları, yapmayı tasavvur ettikleri bu küçük bölmelerde büyük dünyaların yaşatıldığını gösteriyor. Ayırım yapmadan bütün ihtiyaç sahiplerine ulaşmak, onlara zor zamanlarında el uzatmak bu büyük çadırın altında en güçlü ortak arzu olarak görünüyor. Bu hava içinde gezerken, birden bir bölümün önünde duraklıyoruz. Diğer standlardaki kucaklayıcılık burada yok. Her noktadan bir tarafgirlik, ideolojiklik ve tahditci yaklaşım gözleniyor.
Burası, son günlerde çok reklamı yapılan ünlü bir derneğin standı. Bu çok meşhur derneğin standı önünde çok fazla kalamıyoruz. Zaten büyük çadırın altındaki cıvıltılar burada yerini sessizliğe bırakıyor. Sergiyi gezenler ayakları geri geri gitmeden bir sonraki bölüme atlıyorlar. Böylece kaldıkları yerden devam edebiliyorlar.
Buluşmaların üçüncü gününde “Yardım ahlakı” konferansı var. Bu konferansta bizim de sözümüz olacak. Basında yardım ahlâkı konusundaki görüşlerimizi şöyle özetliyoruz. Modern dönemde yoksulluk ve yardımlaşma da bir ürün gibi pazarlanmaya başlandı. Kitle haberleşme araçları fakirliği daha görünür hâle getirdi, böylece yardım duygusu uyandırmada rol oynadı. Fakat bunun tatmini hususunda aynı derecede güçlü bir tesir oluşturamadı.
Türkiye geçmişinde sosyal hayatı, yardımlaşmayı, fakirlikle mücadeleyi vakıf müessesesiyle düzenledi. Birçok şehrimizde vakıf mülkiyeti kamu ve özel mülklerden fazla idi. Modern dönemlerde, Kızılay yardımlaşmayı düzenleyen resmî görünümlü bir kurum olarak ortaya çıktı. Son olarak yaşanan büyük Adapazarı depreminde, bürokratik ataletin kurumu güçten düşürdüğü görüldü. Kızılay’ın boşluğu, çeşitli yardım dernekleri ile dolduruldu. Bu derneklerin ekseriya bir televizyonla ilintili olmaları ilgi çekici idi. Çünkü, yardımlaşma duygusunu güçlü bir etki ile canlandırmak, ancak kitle iletişim araçlarını kullanmaktan geçiyordu.
Ürün reklamı kampanyalarını andıran yardım kampanyaları yapıldı. Böylece modern dönemlerin yardımlaşma tarzı ortaya çıktı. Medya destekli yardım, geleneksel yardım hissiyatını geri plana itti. Habersiz, bir beklenti olmaksızın, Allah rızası için yardım esas olmaktan çıktı. Yardım kuruluşlarının gelirlerinin hatırı sayılır bir kısmını yayın kuruluşlarına aktarmak zorunda kaldıklarını, büyüdükçe güçlü bir bürokratik mekanizmaya ve altyapıya ihtiyaç duyduklarını tahmin edebiliriz.
Yardımlaşma kampanyaları, zamanla basın yayın araçlarının da maddî kazanç sağladığı unsurlar haline geldi. Basın yayın araçları kurumsal yardım kampanyaları dışında, münferit yardımlaşma haberlerine az da olsa yer veriyorlar. Her halükârda bu yardımlaşma haberlerinde de bir arkaplan bulmak mümkündür. Bu arkaplanda, ekseriya bir kuruluşun adını duyurmak, tanıtımını yapmak, bir kuruluşa destek sağlamak gibi pratik amaçlar hemen görülmektedir.
Son dönemlerde yardım ahlâkı kavramını gündeme getiren bazı olaylar basına sıklıkla yansımış ve böylece kamuoyuna mal olmuştur.
Ahlâk, her ne kadar yaradılıştan gelen huylar demekse de, esas olarak ve en geniş şekilde iyi ve kötü hareketlerinin tefrik edilmesi şeklinde tanımlanabilir. Ahlak, ilim gibi var olanı tanımakla iktifa etmez, gerekeni, ideali araştırır. İlimler realiteyi tanıtıcı, ahlâk ise kaide koyucudur. İlimde sebeplilik ilkesi hâkimdir, ahlâkta ise hürriyet esastır. Ahlâk insanı iyi olana yöneltir, faziletli kılmak ister. Âdil olmayı, vazifesini veya sorumluluğunu yerine getirmeyi telkin eder. Bu noktada vicdan kavramı devreye girer. Vicdan, tavır ve hareketlerimizin ahlâkça değerli olup olmadığını muhakeme etme şuurudur.
Yardımın ahlaki boyutu elbette önemlidir. Zulüm yapmış, insanları katletmiş bir kimsenin adaletin elinden kurtulmasını sağlamak doğru bir yardım sayılabilir mi? Buna ahlâken ve vicdanen vereceğimiz cevap “hayır”dır. İkinci mesele de, bir şey verip, yardımda bulunup bir sonuç alma şeklinde yapılan yardımdır. Misyonerlerin ekmek verip, dine sokma şeklindeki yardımları gerçek anlamda ahlâkî bulunabilir mi? Yardım yapan, yaptığı yardımın iyilik oluşturmasını ister. Yardım yaptığı insanın bunu doğru yolda kullanmasını bekler. Ama yardımı bir alışverişe dönüştürmek, karşılığında çok açık bir beklenti oluşturmak, ahlaki sayılamaz.
Son bir yıl içinde, iki dernekle ilgili basınımızda bir hayli haber çıkmış, haber konuları ile ilgili de bir hayli yorum ve tahlil yapılmıştır. Derneklerin isimlerini açık olarak vermeyeceğiz.
Son yıllarda ortaya çıkan bir yardım kuruluşuyla aynı adı taşıyan yurt dışındaki bir kuruluşun Almanya’daki mahkeme safahatı, tamamen iç siyasetin malzemesi haline getirilmiştir. Elbette, konunun siyaseti ilgilendiren vecheleri bulunabilir. Fakat konu sıklıkla bu yönleri aşacak şekilde ele alınmıştır. Aynı adlı Türkiye’deki kuruluşun hizmet alanında yaptıkları, sağladığı sosyal fayda göz ardı edilmiştir.
Muhtaç kitleye destek veren kuruluşun siyasi eleştirilerden etkilenerek, ulaşmakta bulunduğu ihtiyaç sahibi insanlara hizmet verememesinin boşluğunun nasıl doldurulabileceği de düşünülmemiştir. Bunun konumuz açısından kötü bir örnek olduğunu belirtmek istiyoruz. Siyasetin böyle alanlarla ilgili sert yaklaşımları, yardım ahlâkı kavramının günümüzde ne ölçüde önem taşıdığını ortaya koymaktadır.
Diğer bir mesele, başka bir yardım kuruluşu ile ilgilidir. Bu kuruluş, isminden başlayarak ideolojik bir yaklaşımı esas aldığı etkisi uyandırmaktadır. Yardım, hayır, isterse buna “destekleme” denilsin, hiçbir ayırım gözetmeden bütün muhtaç olanları hedeflemelidir. Sözkonusu kuruluş bir hayat tarzının desteklenmesi üzerine tesis edilmiştir. Bu haliyle objektif olarak gerçek anlamda bir yardım veya hayır kuruluşu addedilemez. Yardımlaşma kurumları, elbette farklı kategorilerde hizmet verebilirler. Kimisi belli bir yaş grubuna, kimi bir sağlık konusuna yönelebilir. Sırf engellilerle ilgili destek sağlayan kuruluşlar olabilir. Fakat bu halde dahi, cins, ırk, din, mezheb veya siyasi görüş vb. ayırımı yapılması sözkonusu olamaz. Sadece bir siyasi görüşe mensup olanların, sadece belli bir ideolojiyi veya hayat tarzını benimseyenlerin yardıma mazhar olabileceği bir yardımlaşma sistemi sözkonusu olamaz.
İsmini zikretmeyeceğimiz yardım kuruluşunun başında olan ve yakın zaman önce hayatını kaybeden yönetici hanım, çocuklara, gençlere ve bilhassa kız çocuklarına burs ve yardım konusunda yaygın bir hizmet vermek iddiasındadır. Fakat bu hizmeti verirken, ayrımcılık yapıldığı, sözü geçen yönetici tarafından açıkça beyan edilmiştir. Bu beyanın, basın yayın araçları tarafından, tasvip görmemesi gerekirdi. Yani, ne sebeple olursa olsun, ayrımcılık yapılmasının yanlış olduğunun açıkça ilan edilmesi icab ederdi. Ne yazık ki, en azından bazı basın kuruluşları, böyle ayrımcı beyanları tasvib eder, hatta över mahiyette yayın yapmışlar ve böylece yardım ahlâkının gerektirdiği hiçbir ayırım yapmadan muhtaç olanları destekleme ilkesini hiçe saymışlardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.