Yehova şahitliğinden, Mesih şahitlerine
Çocukluğumda Kiel veya Hamburg sokaklarını arşınlarken en fazla dikkatimi çeken yoğun Hıristiyanlık kampanyasıydı. Daha sonra bunların küçük bir grubun işi olduğunu anlayacaktım. İslâmî kesimlerde de en gürültücü gruplar en az taraftarı ve mesajı olan kesimlerdir. Mesaj ne kadar gür çıkıyorsa içi o kadar boş görünüyor. Tabii ki her şeyin bir istisnası olduğunu unutmadan. Evet, o gürültülü Hıristiyanlık propagandasını yapan grup Yahova Şahitleri idi. Özellikle yabancıları ve Türkleri kendilerine hedef seçmişlerdi. Bundan dolayı gurbetçilerimiz tarafından Almanya kaynaklı olarak birden fazla Yahova şahitlerine reddiyeler yazıldı. Bunlardan birisi de, Tarassut Kulesi veya benzeri bir isim olsa gerek. Günümüzde de Beyaz Saray sanki bir Mesih Şahidi Gözlem Evi gibi çalışıyor. Afganistan ve Irak'ta misyonerlik faaliyetlerini ordu eliyle yürütüyorlar. Bush'u Sudan konusunda en fazla kışkırtanlardan birisi Bush'un dini müttefikleri olan Evanjeliklerdi. El Cezire'nin 4 Mayıs (2009) tarihinde ortaya çıkardığı bir kaset görüntüsü de Afganistan'da Amerikan ordusu eliyle misyonerlik faaliyetlerinin yürütüldüğünü ortaya koyuyor. Bu meselenin manevi boyutu ve mahiyeti elbette ki son sıralarda piyasaya düşen gerek Bush'un konuşmalarından gerekse Rumsfeld'in konuşmalarından ve savaşla ilgili İncil'den yaptıkları alıntılardan daha iyi anlaşılıyor. Irak'ta da benzeri kareler yaşanmıştı. Beyaz Saray'ın misyonerlerinden General William Boykin, eline geçirdiği Somalili bazı gerillalarla şamata yapmış ve şunları söylemiştir: "Bizim Allah'ımızla Müslümanların Allah'ı aynı değil. Aynı Allah'a ibadet etmiyoruz. Bizim tanrımız Müslümanların tanrısından çok üstün..." Demek ki, Amerikan ordusunun Mesih şahitliği yeni bir gelişme değil. Emperyalizmin yeniçerileri veya akıncıları veya keşif kolları sadece oryantalistlerden ibaret değilmiş meğer. Misyonerlik de bunun keşif kollarından birisi.
Kaya Ramada Otelinde yapılan Filistinle Dayanışma Konferansında Yusuf Karadavi ve başka münasebetlerde de Gannuşi ve diğerlerinin dediği gibi, Müslümanlar Haçlı Savaşlarını Haçlı Savaşı olarak nitelememiş ve Ortaçağ Müslüman tarihçiler bu savaşları Frenk Savaşları olarak anmışlardır. Halbuki, Batılı tarihçiler bu savaşlara Haçlı Savaşları demişler ve adını öyle koymuşlardır. 2001'den itibaren Bush, Haçlı Seferi ifadesini ağzından kaçırmış ve ardından sözlerini düzeltmeye çalışmıştı. Halbuki, bugün yakinen biliyoruz ki, savaşın her safhasında İncil'e ve Kitab-ı Mukaddes'e başvurmuş ve atıfta bulunmuşlar. Dolayısıyla Ortaçağ'da kendi tarihçilerinin koydukları ismi günümüzde Boykin, Bush ve Rumsfeld yaşatmakta ve üzerinde taşımaktadır. Müslümanlar nadiren bu ismi veya kavramı kullanırken Bush ve çetesi bu kavramı kullanmakta bir beis görmediği gibi Afganistan ve Irak'ta fiili uygulamaya girişmiştir. Misyonerlik faaliyetlerini aleniyete ve fiiliyata da dökmüşlerdir. Bagram Havaalanında ordu vaizleri ve misyonerleri askerlere Dari ve Peştu dillerine çevrilmiş İncilleri dağıtma talimatı veriyorlar. Yarbay Gary Hensley Bagram Hava Üssündeki askerlere ve erata şöyle hitap ediyor: "Sizler Mesih'in takipçileri olarak burada onun şahitleri olacaksınız..." Ve devamında şunları söylüyor: "Askerler insan avına çıkar ve insan avlar. Sizler ise Mesih adına yeni taraftarlar avlayacaksınız. Onları melekuta kazandıralım ve biz de arkalarından cenneti avlayalım. Bırakın bizim işimiz de bu olsun..." Kandaharlı imamlardan Naim Ahund misyonerliği Afgan evine girmeye çalışan bir pitona benzetiyor. Misyonerlik hususunda hazırlanan raporlardan birisinde, misyonerlerin misafiri oldukları ülkelerde din özgürlüğü ve dini hoşgörü yaftası altında çalıştıkları hatırlatılıyor. Oysa ki, Amerikan Ordusu Merkez Komutanlığı hangi din olursa olsun askerler tarafından misyonerliğini yasaklıyor. Bu talimatları aşmak için de üstleri aslarına 'biz misyonerlik yapmıyoruz sadece İncil hediye ediyoruz' diyorlar. Yani hile-i şer'iyye yapıyorlar. Bu da insana Obama'nın babasının yaşadığı Kenya'daki misyonerlik tarihini hatırlatıyor. Obama'nın babaannesini Hıristiyanlığa kazandırmaya çalışan bu zihniyetin son kalıntıları karşısında Kenya halkı zamanında şöyle feryat etmişti: "Geldiklerinde ellerinde İncil vardı. Bizim elimizde de topraklarımız bulunuyordu. Şimdi topraklarımız onlarda İnciller ise bizde..." Bu ne güzel ve kazançlı ticaret veya dini emperyalizme ve çıkara alet etmek değil mi?
Misyonerlikleri sabit görülen ve Taliban tarafından sorgudan geçirilen Dyna Curry ve Heather Mercer daha sonra Bush tarafından kahramanlar gibi karşılanmıştır. Güney Kore genel olarak Hıristiyan bir ülke olmamasına rağmen bu ülke Batı tarafından misyonerlik üssü olarak kullanılmaktadır. 17 bin misyoneri İslâm ülkelerinde cirit atmaktadır. Batı'ya bilvekale misyonerlik hizmetleri ifa etmektedir. ABD de Afganistan'ı Güney Kore gibi yapmak niyetindeydi. Bu hususta İncil'i bile yasaklayan İslâm Kerimov, Kuzey Kore Lideri Kim Jong Il'ye benzemektedir. Taraflardan birisi İslâmî ve bütün dini faaliyetleri keyfi olarak yasaklarken, diğeri de İncil'i çıkarlarına ve ahlâksızlığına alet etmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.