Memlekette sazan mı yok?
Diyorum ya, bu ülkede ‘ironi’ yapmayacaksın... Hele, ‘tersten ironi’ girişiminde hiç bulunmayacaksın... Bir ‘aklıevvel sazan’ çıkar, cehaletini yüzüne vurur.
Fazıl Say diyordum...
Bu Fazıl Say’ın büyük, çok büyük, çok çok büyük bir piyano virtüözü olduğu söylendi. İhtiyaçtan bulunmuş bir ‘devrimci’ olduğu için de, ideolojik bir misyon atfedildi.
Fazıl’ın kendisi de teşneydi bu işe...
Durduk yerde Nazım Hikmet güzellemeleri, Sivas eyyamı, kuvözde büyütülmüş ve el değmemiş bir ‘devrimci duruş’, Türkiye’yi Ankara’dan ibaret görme saflığı, siyasi iktidarı oluşturan ‘Türkiye koalisyonu’nu ‘İslamcı’ sanma yanılgısı, ‘Bak Türkiye’yi terk ederim ha!’ şeklindeki tehdit ve gözdağı girişimleri, şu bu...
Pek politiğiz icabında.
Nazım severiz, şiir severiz, oratoryo besteleriz, her bir şeyi yaparız...
Nazım severiz de... İşimize gelmeyen bazı Nazım dizelerini ‘oratoryo’dan ketmetmeden duramayız. Bir tür sansür uygularız yani...
Nazım eyyamı yaparız da... Nazım’ın nasıl, hangi şeraitte, kim tarafından deliğe tıkıldığını hiç merak etmeyiz.
Sağa sola mektuplar yazarız, politikacılara akıl veririz, yeterince Kemalist bulmadığımız Baykal’ı eleştiririz, fikrimize uymayan gazetecilerle dalaşırız da... Türkçemize çeki düzen vermeyi düşünmeyiz... ‘Dünya çapındaki sanatçı ki’lerin, de’lerin, da’ların ayrı yazılması gerektiğini bilmiyor’ denildiği zaman da maraza çıkarırız.
Fazıl Say bu işte...
Bir yabancı gazeteye verdiği demeçte, ‘İslamcılar kazandı, yakında Türkiye’yi terk ediyorum. Zaten beni köşke de davet etmediler. Biz yüzde 30’uz, onlar yüzde 70. Mücadelemiz sürecek...’ şeklinde laflar etmişti.
Zülfü Livaneli’den de aferin almıştı.
Dünya çapında bir müzik adamı böyle diyecek de, besteleriyle giremediği kapıdan kötü romanlarıyla girmeye çalışan ama korkarım hiçbir zaman dünya çapında bir sanatçı olamayacak Livaneli’den destek bulmayacak.
Mümkün mü?
Daha önce de yazmıştım.
Daha önce de yazdığımı ‘Glenn Gould öleli 30 yıl oldu’ diyen sazanlar için özellikle belirtiyorum ki, yaptığım espriyi cehaletime vermesinler.
Diyorum ya, bu ülkede ironi yapmayacaksın.
Hele, ‘Glenn Gould Fazıl’ı taklit ediyordu’ gibilerden, tersten ironi girişiminde hiç bulunmayacaksın.
Hem üzülürsün, hem de yaptığın espriyi açıklamak zorunda kalırsın.
İşte tekrarlıyorum:
Fazıl Say en ünlü piyano virtüözümüzdür.
Başka da bir şey değildir.
Bazıları, ‘dünya çapında müzik dehası’ olarak lanse etse de, herhangi bir Avrupa ülkesinde (diyelim ki İngiltere ve Avusturya’da), sıradan kabul edilebilecek orta karar bir piyano sanatçısıdır.
Bach’ı öteden beri iyi yorumladığı söylenir.
Doğrudur.
Fakat kusura bakmasın, Glenn Gould varken dönüp Fazıl’a bakmam bile... Gould, hem gelmiş geçmiş en iyi Bach yorumcusudur, hem de ‘pathetic’ olabilen ve Bach duygusunu (Bach matematiğini) insana geçiren ender sanatçılardan biridir.
Bana inanmıyorsanız, müzikten anlayan birine sorun.
Bana da inanabilirsiniz.
Birazcık anlarım bu işlerden.
Fazıl’ı Gould’a benzetirler.
Hiç ilgisi yok.
Gould gerçekten pathetictir. Fazıl’da gördüğümüz ise ‘fiziksel bir özellik’tir. Allah vergisi bir şey yani... ‘Kusur’ demek istemiyorum... İstese de, ‘pathetic değilmiş’ gibi görünemez.
Siz benim cehaletimi bırakın da, Fazıl Say ne zaman ‘solcu’ olmuş, kendisini ‘solcu’ saymamızı gerektirecek hangi tutumu benimsemiş, onu anlatın bana.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.