Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Ya bizi ikna et ya da ilelebet sus!

Ya bizi ikna et ya da ilelebet sus!

İktisat bilmiyorsan, susacaksın... Gelenek bilgisine vakıf değilsen, konuşmayacaksın... Çağdaşlığa ‘gelenek düşmanlığı’yla varılabileceğini düşünüyorsan, ağzını bile açmayacaksın... ‘Gelenek’ denildiğinde, ‘Haa, şu kötü miras mı?’ diye burun kıvırıyorsan, Hilmi Yavuz’dan yardım isteyeceksin...

Türkiye’deki sistematik tek bütünlüğün ‘bürokrasi’ olduğunu kavrayamamışsan, döne döne İdris Küçükömer, Sencer Divitçioğlu, Fethi Naci okuyacaksın...

Döneceksin, bir kez daha okuyacaksın...

Ece Ayhan’ın ‘Uç Beyi’ yakıştırmasının kimde tecessüm ettiğini çözememişsen ‘şiir bilgini’ yeniden gözden geçireceksin...

Şerif Mardin’in ‘çevre’ ve ‘merkez’ kavramlaştırmasına yabancıysan ‘Ben bir yapıbozomcuyum. Bozarım...’ diye hava atmayacaksın.

Üç beş sıradan şiir yazarsın. Şair sayarlar.

Şiiri ‘ihsas’ alanından çıkaran basit söz oyunlarından, nafile eğretilemelerden, sığ imgelerden mürekkep ‘sözcükler topluluğu’dur ortaya koydukların... Ödül filan verirler, antolojilere koyarlar ama bir tek eleştirmen hakkında olumlu tek satır yazmaz, ismini ‘orta sıra şairler’ arasından yukarı çıkarmaz.

Bir iki kötü çeviri yaparsın; minareyi ‘kule’, ezanı ‘şarkı’, Kur’anı ‘ağıt’ diye çevirirsin; bunlar yetmiyormuş gibi, bir de yaptığın vahim hatayı savunursun, ‘Türk dilinin büyük yazarı’ derler.

Entelektüel geçinirsin, Tabula Rasa’nın ne olduğunu bilmezsin.

Divan şiirini reddedersin, reddettiğin şeyi bilmezsin.

Cumhuriyet tarihi konusunda ileri geri konuşursun, Cumhuriyet tarihini bilmezsin.

Sabetaycılık hakkında yazarsın, Sabetay Sevi’nin kim olduğunu bilmezsin.

Bilmediğini bimediğin gibi, ‘biliyorum’ sandıklarını da yanlış bilirsin; Rauf Orbay ve Ali Fuat Cebesoy’u ‘Hilafetçi’ ilan edersin, Sabetay Sevi’yi Sabetay Levi’yle karıştırırsın.

Kafayı Tevhid-i Tedrisat’a takarsın, Tevhid-i Tedrisat’ın ne olduğunu bilmezsin. Eğitimin olmazsa olmazları arasında ilk sırayı Tevhid-i Tedrisat’ın işgal ettiğini söylersin, hangi okulların niçin kapsam dışı bırakıldığını bilmezsin... ‘Hangi okullar niçin kapsam dışı bırakılmıştır? Bazı okullara ayrıcalık tanınması, eğitimin birliği ilkesine aykırı değil midir?’ sorusuna ise cevap vermezsin.

Nazım Hikmet’ten bahsedersin, Nazım Hikmet’i tanımazsın. ‘Niçin cezaevinde yatmıştır? Hamgi suçu işlemiştir? Kim onu içeri atmıştır? Sakın İsmet Paşa olmasın?’ sorularını es geçersin.

Tek parti dönemine toz kondurmazsın, ‘Demokratikleşme konusunda çağdaş kurumların temelleri tek parti döneminde atılmıştır’ gibilerden büyük laflar edersin, ‘Hangi kurumlarmış bunlar? Bunlardan iki tanesini say’ dediklerinde susarsın.

Kemal Tahir ‘saçmalamıştır’ sana göre.

Ülgener sığ bir adamdır.

Ülken boş yere nefes tüketmiştir.

Berkes ortaya hiçbir şey koymamıştır.

İdris Küçükömer ‘sağ soldadır, sol sağdadır’ derken zırvalamıştır.

Peki iki gözüm, sen hangi bilginle, hangi görgünle, künhüne varamadığımız hangi müktesebatınla adı geçen eşhası ‘nafile uğraşmakla’ itham edebiliyorsun?

Hangi disiplinden konuşuyorsun?

Hangi bilgi, hangi teori, hangi doktrin, hangi dünya görüşü seni böylesine pervasızlaştırdı?

İdris Küçükömer’den bahsederken, ikidir ‘zırva’ sözcüğü kullanıyorsun.

Pek de nezahetlisin.

Bize İdris Küçükömer’in niçin zırvaladığını, siyaset bilimi ve siyaset sosyolojisinin kavramlarıyla açıklayacaksın. Bizi ikna edeceksin. Cehaletimizi yüzümüze vuracaksın. Utancımızdan yerin dibine gireceğiz.

Sonra eline kalemi alacaksın.

Hani, seni ortaya sürenler, ‘Entelektüel mahalle artık sahipsiz değil’ diyordu ya...

Doğru...

Entelektüel mahalle artık sahipsiz değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi