Kritik MGK’da o gün neler oldu?
Yaklaşık 8 saat süren Milli Güvenlik Kurulu toplantısı ve sonrasında gerçekleştirilen iki kademeli mini zirvenin ayrıntıları, sadece gazetecileri değil tüm kamuoyunu meraklandırıyordur.
Şunu söyleyebilirim, 28 Şubat 1997 günü 9 saat süren MGK toplantısından sonra devletin zirvesinde ‘rol dağılımı’ tartışmasının bu denli ve etraflıca tartışıldığını ilk kez duyuyorum. Bu yönüyle, kritik bir toplantıdır.
Toplantıyı daha da önemli kılan, şu yönüdür; çok partili siyasi hayata geçtikten sonra ilk kez ve bu ölçekte, askeri bürokrasinin ‘iktidar sınırları’ masaya yatırıldı.
Daha önce Annan Planı, Pişmanlık Yasası, AB müzakere süreci gibi spesifik konularda derin görüş ayrılıklarının yaşandığı toplantılar olmuştu. Ama hiç biri, doğrudan TSK’nin gelecek pozisyonuna dair değildi. Daha çok sivillere yeni rol biçiliyordu.
Evet...
Şekil itibariyle MGK’da yaşananları demokrasi tarihi açısından önemli merhale olarak görebiliriz, ama ortaya yeni bir mutabakat metninin çıktığını (şimdilik) söylemek de bir hayli zordur.
Şunu da belirtmeliyim, her şeye rağmen 28 Şubat’la karşılaştırıldığında, maç, tek kale oynanmamış, centilmence ancak kurallar dahilinde kıran kırana geçmiştir. Hatta siviller, psikolojik üstünlüğü sağlamıştır.
Başbuğ’un mesajları
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un MGK’daki mesajlarına dikkatle bakınca, basın toplantısından çok da farklı olmadığını görüyorsunuz. El yordamıyla toparlama yapıldığında, bu mesajları 9 noktada toplamak mümkündür.
1-Türkiye kritik bir süreçten geçiyor. Terörle mücadele, küresel ekonomik kriz ve bölgesel sorunlar gibi çok önemli konuları bırakıp enerjimizi boşa harcıyoruz.
2-Kurumlararası çatışma görüntüsü Türkiye Cumhuriyeti’nin imajını olumsuz etkiliyor.
3-Ülkenin bütünlüğü ve bekası ile doğrudan ilgili olan TSK’nin korunması hepimizin ortak sorumluluğudur.
4-TSK personeli arasında yıpratma kampanyasına karşı yalnız bırakılma algısı oluşuyor. Subaylarımız toplum önünde onur kırıcı söz ve eylemlere maruz bırakılıyor.
5-TSK hukuka ve demokrasiye bağlı, siyasetin dışındadır. Yakın tarihten herkes gibi biz de ders çıkardık.
6-TSK yıpranırsa Türkiye, güç kaybeder. Yeniden konumlandırma, hesaplaşma duygusuyla yapılmamalıdır.
7-TSK’ya karşı medya üzerinden yürütülen asimetrik psikolojik harekatın gerisinde aidiyeti mezkur cemaate ait olan kamu görevlileri (Emniyet) vardır. (Ergenekon) Operasyon bilgilerinin anında medyaya sızdırılması manidardır.
8-Fikrimiz sorulmadan ve sonuçları düşünülmeden (askeri) yargılamayla ilgili gece yarısı değişiklik yapılması doğru olmadı.
9-Sayın Cumhurbaşkanımızdan katkılarını bekliyoruz.
Külliyen yalan
Başbuğ’un bu mesajlarında dikkati çeken iki nokta var. Birincisi, basın toplantısından farklı olarak açıkça ‘cemaat’ vurgusu yapması ve Emniyet dahil kamu görevlilerine dikkat çekmesidir. İkincisi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün sürece daha aktif katılımını isteme eğilimidir.
Hata dün başkent kulislerinde Başbuğ’a atfen, ‘Siz Cumhuriyetten ve devletten yana taraf olmak durumundasınız, siz hakem değil cumhuriyetin başısınız’ şeklinde Gül’e hitap ettiği dedikodusu bile dolaştı.
Ancak bu dedikoduyu aktardığımız Çankaya kaynakları, Cumhurbaşkanı Gül’ün bu iddia için ‘Külliyen yalan’ dediğini söylediler.
Erdoğan’ın mesajları
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın mesajlarını da dört noktada şöyle özetleyebiliriz:
1-TSK’nin yıpratılmasına asla müsaade etmeyiz. Görevleriyle ilgili ne tür talepleri olursa eksiksiz yerine getiririz.
2-Siyasete müdahale olursa buna izin vermeyiz, hükümetimize yönelik komplo iddialarının üzerine gitmekten asla vazgeçmeyiz.
3-Yargı sistemindeki çift başlılık AB’ne üyelik hedefleyen Türkiye için ayak bağıdır. Yargıda reform kaçınılmazdır. Elbette mahsurlu tarafları varsa bunu da oturur konuşuruz.
4-Diğer iddialarla (cemaat ve emniyet) ilgili elimizden geleni yaparız ama dedikodularla hareket etmeyiz.
Gül devreye girdi
Sonuçta toplantının içinde değiliz, o nedenle ifadeler tümüyle böyle olmayabilir. Ama edindiğimiz bilgiler ışığında, MGK toplantısının böyle bir atmosferde gerçekleştiğini söyleyebiliriz.
Ancak; MGK Bildirisi’ne Cumhurbaşkanı Gül’ün bizzat devreye girerek eklediği ‘Devletimizin kurumlarını yıpratmaya yönelik beyan ve yayınlara ilişkin tepkiler dile getirilmiş, bu faaliyetlerin ülkemize fayda sağlamayacağı teyit edilmiştir’ cümlesine rağmen, askeri şahıslara sivil yargı yolunu açan düzenlemeyle ilgili kesin mutabakat sağlanamıyor.
MGK toplantısından sonra Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Başbuğ’u makam odasına davet ederek, bir süre üçlü görüşüyor. Mini zirvede izlenecek yöntemle ilgili mutabakat oluşunca, ayrıntıları ele almak üzere toplantıya Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin alınıyor.
Gül’ün önerisi üzerine, Cumhurbaşkanlığı hukukçularının yürüttüğü çalışmaya ek olarak Milli Savunma Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Genelkurmay hukukçularının, sözkonusu kanunla ilgili ayrı ayrı hazırlayacağı raporların Çankaya’da birlikte değerlendirilmesi kararı alınıyor.
Gül diyor ki: ‘Tüm raporlar bana gelsin. Ondan sonra bakarım, hukuk neyi gerektiriyorsa ona göre hareket ederim.’
Uzun günün özeti: Hükümet ve Genelkurmay anlaşamadı. Son sözü Çankaya söyleyecek. Şimdi merak edilen şu: Gül, bu kanunu veto edecek mi etmeyecek mi?
Top Gül’de...