ABD-Çin ortaklığının ürünü
ABD’nin Uygur Türklerini desteklediğine inanmak mümkün müdür? Önce ilişkilerin tabiatına ve kimyasına bakmak lazım. ABD daha ziyade veren el, Çin ise alan el durumundadır. Bu, Çin itaatını sürdürdüğü müddetçe geçerlidir. İtaat altından çıktığında ise maşalarla Çin’i cezalandırmak isteyecektir. Bu kesinlikle Çin’in masum olduğunu göstermez. ABD, Çin’le hem rakip hem de ortaktır. Dolayısıyla onunla ilişkilerini dengelemek açısından maşaya ihtiyacı vardır. Bundan dolayı Doğu Türkeli halkını veya Uygurları desteklemesi stratejik değil, taktikseldir. Yani Doğu Türkeli halkı veya Uygurlar bu ikili ilişkinin muhtemel kurbanı durumundadırlar. Çin itaat altından çıktığında Amerikalılar Doğu Türkistanlıları kışkırtmak isteyecektir. Veya en azından onların meselesini elinde koz olarak tutacaktır. ABD’nin dikkati dağıldığında ise Çin bu yüzden de Doğu Türkistanlıları cezalandıracaktır. Esasen Doğu Türkeli davasına en büyük zararı Çin’den ziyade ABD vermiştir. Bush döneminde ve özellikle menhus küresel 11 Eylül rejimi döneminde Çin ABD’nin stratejisinin izdüşümünden oldukça yararlanmış ve ABD ile kavram birliği üzerinden Doğu Türkistan asimilasyonunu hızlandırmıştır. Dolayısıyla Doğu Türkistan liderliği ve bağımsızlık hareketi ABD’nin desteğini alsa bile ondan bağımsız olmalıdır. ABD’nin destekleyip desteklememesi kendi bileceği iştir. Lakin davanın pazarlıklara konu olarak saf dışı edilmemesi ve manipülasyona uğramaması için herkesten bağımsız olması elzemdir. Elbette burada dış destek önemlidir. Lakin dava kuyruğunu dış desteğe kaptırmamalıdır. Türkiye’de yerli 28 Şubat ve dünyada da 11 Eylül çok büyük tahribatlar yaptı. Özünde iç ve dış süreçler birbirini besleyen, tamamlayan halkalardır. Kurmayları aynı zihniyetin çocuklarıdır. Daha yalın ifade etmek gerekirse; Türkiye’de 28 Şubat’ı gerçekleştirenlerin ruhu ile 11 Eylül rejimini ikame edenlerin ruhu aynıdır.
¥
Guantanamo’da Uygurların olması ile Doğu Türkistan’ın kocaman bir Guantanamo haline gelmesi ve dönüştürülmesi aynı dönemdedir ve birbiriyle bağlantılıdır. Azılı saldırgan ve kudurmuş Bush’un ‘İslami terör’ siyasetinden azami derecede faydalanan İslam’ın iki ezeli düşmanı Rusya ve Çin olmuştur. Rusya, Çeçen direnişini bu sayede tasfiye etmiştir. Ruslar Vehhabilik iddiasını kullanmış, Çinliler de aynı şekilde Uygur Türklerini Kaide ile bağlantılı göstermişlerdir. Çin, Doğu Türkistan’ı ardına kadar asimile etmek için üç kavram kullanmıştır. Ayrılıkçılık, aşırılık ve İslami terör. Bunun sonucunda Doğu Türkistan halkı hem manen hem de maddeden sindirilmiş, çökertilmiş ve ezilmiştir. Uygur kızları fuhşun sermayesi haline getirilmiş ve buna mukabil bu duruma isyan eden gençleri ve erkekleri hapse atılmış ve kalanları da ırgatlaştırılmıştır. Özellikle, 11 Eylül rejiminin egemen olduğu yıllarda kırsal bölgeleri kalkındırma adı altında Çinlileştirmeye hız verildi. Çin, komünist sistemini maşeri vicdanda meşrulaştırırken işgal edilmiş bir ülkenin halkı olan Uygurlar ise ayrılıkçı damgası yemiştir. Şu dünyanın çarpıklığına bakın! Burada asıl üzücü olan yön Arapların ifadesiyle yakınların zulmüdür (Zulmü zevi’l kurba eşeddü madadaten). Arapların deyimiyle yakınların zulmü daha inciticidir. Bundan dolayı darağacına giden Hallac’ın, dostu Şibli’nin attığı güllerden daha fazla rencide olduğu söylenir. Bu bağlamda, Türk-Çin İş Konseyi Başkanı Yavuz Onay gerek NTV ve gerekse başka kanallarda yaptığı konuşmalarla Uygurlardan önce bizleri rencide etmiştir. Hatta ifadeleri hakaret nevindendir. Oğuz Haksever’le NTV’de yaptığı bir konuşmasında Çin’i yere göğe koyamamış ve bilemediğimiz çeşitli saik ve dürtülerle olmalı onları göğe çıkarmıştır. Türkiye’yi ve Türkleri Kızılderili ve zenci imajından kurtarmaya çalıştıkları bir sırada bu tepkilerin gelmesiyle birlikte işlerinin zorlaştığını söylemiştir. Adeta Abdullah Cevdet’in İtalyanlara öykünmesi gibi o da Çinlilere öykünmüştür.
¥
Gerçekten de Türk-Çin İş Konseyi’ndeki Türk ibaresi derhal atılmalı ve Çin İş Konseyi olarak devam etmelidir. Zira burada tek taraflı bir muhabbet var. Konsey Başkanı Yavuz Onay’ın söylediklerini bölgenin valiliğini yapmış olan meşhur Timur Davamat veya Nur Bekri bile yapamazdı. En azından aleni düzeyde. Özbekistan’da Babahanofların veya Doğu Türkistan’da Timur Davamat’ların bile imtina edecekleri sözleri hem hür bir ülkeden hem de o bölgeyle akrabalığı olan bir ülkeden mühim mevkiden birisinin söylemesi inanılmaz. Adeta bu zevat nezdinde Batı hayranlığı, yerini, Çin hayranlığına ve köklerini inkara bırakmış durumdadır. Maalesef Uygur Türkleri çok açık bir biçimde görüldüğü gibi hem mağdur hem de cezalandırılan taraftır. Bir de bizim onları burada cezalandırmamız dayanılabilir gibi değil. Çin bu bölgede Amerikan ortaklığında terör siyaseti üzerinden siyasetin terörünü uygulamaktadır. Çinli iskanı ve terör politikalarıyla birlikte hayat alanı daralan Türkistanlılar çareyi göçte buluyorlar. Bizde ise ticaretin büyüsüne kapılan ve Çin’den birkaç kuruş nemalanan insanlar Çin işbirlikçiliğiyle Uygurların hayatını daha da çekilmez hale getiriyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.