Avrupa hamlini vazetti
Suriyeli yazarlardan Süleyman Yusuf Yusuf’un ‘Avrupa İslâm’a hamile ve tesettür mücadelesi/Avrupa hubla bi’l İslâm ve ma’reketu’l hicap’’ makalesi, tamamen Bediüzzaman’ın 1909 yılında Ayasofya Camii önünde Mısır Müftüsü Şeyh Bahit Mütii ile münazarasını ve bu münazarada söylediklerini hatırlatıyor. Mesele Risale-i Nur Külliyatında şöyle dile getiriliyor: “Hattâ o zamanlarda, Mısır Câmiü'l-Ezher Üniversitesi reislerinden meşhur Şeyh Bahît Efendi, İstanbul'a bir seyahat için geldiğinde, Şarkın sarp, yalçın kayaları arasından gelerek, İstanbul'da bulunan Bediüzzaman Said Nursî'yi ilzam edemeyen İslâm ulemâsı, Şeyh Bahît'ten bu genç hocanın (Bediüzzaman'ın) ilzam edilmesini isterler. Şeyh Bahît de, bu teklifi kabul ederek bir münâzara zemini arar. Ve bir namaz vakti, Ayasofya Câmii’nden çıkılıp çayhâneye oturulduğunda, bunu fırsat telâkkî eden Şeyh Bahît Efendi, Bediüzzaman Said Nursî'ye hitâben: "Avrupa ve Osmanlı Devleti hakkında ne diyorsunuz? Fikriniz nedir?" diye soruyor. Buna karşı Bediüzzaman'ın verdiği cevap şu oluyor: "Avrupa bir İslâm Devletine, Osmanlı Devleti de bir Avrupa devletine hâmiledir. Bir gün gelip doğuracaklardır." Gerçekten de Bediüzzaman’ın bu görüşleri çok tartışıldı. Hemen hemen Şeyh Bahit el Mütii ile Bediüzzaman’ın 1909 yılında Ayasofya önünde konuştukları sırada bu öngörü veya gelecekle ilgili görüş gerçekleşme safhasına girmiştir. İttihatçıların aynı yıl gelen iktidarı ve ardından bu iktidarın cumhuriyet şeklinde evrimi ve devamı aslında Avrupai tarzda bir devletin ve ulus devletinin teşekkülüne sahne olmuştur. İşin birinci kısmı bu idi. İkinci kısmını ya da Avrupa ile ilgili kısmını veya devamını da Bernard Lewis 2004 yılında dile getirmiştir.
¥
28 Temmuz 2004'te Alman Die Welt gazetesine verdiği mülakatta şunları söylemiştir: "Yüzyılın sonuna kadar Avrupa'ya İslâm hakim olacaktır... Avrupa Arap batısının, Magreb'in bir parçası haline gelecektir." 31 Ekim 2005 tarihli The New Yorker dergisine göre de Lewis, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'e şu tavsiyede bulunmuştur: "Araplara yapılması gereken şeyin iki gözleri arasına büyük bir sopayla vurmak olduğuna inanıyorum. Onlar yalnızca güce saygı duyar." Tepkiler üzerine dergiye gönderdiği açıklamada da Lewis, "Evet, Arapların yalnızca güce saygı duyduklarını düşündüğüm doğrudur" demiştir. Netanyahu’nun babası Benzion da aynen Bernard Lewis gibi Arapların ve Müslümanların güçten ve sopadan anlayacağını söylemiştir. Bu husus işin başka kısmı. Avrupa’nın İslâm’a hamile oluşunu düşman taraftan da olsa Bernard Lewis de itiraf etmiş ve ortaya koymuştur. Avrupa’nın da İslâm’ı vazedeceğini ve doğuracağını söyleyenlerden birisi de odur. Lakin Süleyman Yusuf Yusuf bir adım daha ötesine giderek; Avrupa’nın Müslüman hamlini vazettiğini ve doğurduğunu ifade etmektedir. Avrupa’nın bu doğan çocuktan da korktuğunu ve endişeye kapıldığını hatırlatmaktadır. Bu itibarla doğan çocuk sanki Firavun’un sarayındaki Musa’dır. Avrupa’nın doğurduğu bu çocuk Müslüman kimlik olup; Avrupa bu kimliğin kendi kimliğine tesir etmesinden ve onun yerine geçmesinden korkmaktadır. Süleyman Yusuf Yusuf bu doğan yeni çocuk karşısında Avrupa’nın yeni refleksler gösterdiğini ve geliştirdiğini; bunlardan birisinin de İslâmfobya olduğunu ve bu İslâmfobyanın resmi kurumlar tarafından da beslendiğini ve körüklendiğini ifade ediyor. Lakin bunun kökenlerini ve nedenlerini siyasal İslâm akımına bağlamaktadır. Bu reflekslerden birisi de Sarkozy’nin Fransa’sında nikap veya peçe yasağının sokağa kadar indirilmesi çalışmalarıdır. Bir başkası da, Mısır asıllı Merve Şerbini’nin mahkemede daha önce kendisine sataşan ve hakaret eden bir neonazi veya aşırı ırkçı tarafından öldürülmesi ve eşinin de mahkemedeki polisler tarafından vurulması veya yaralanması olayıdır. Bunun mahkemede cereyan etmesi Almanya’nın Bernard Lewis’in tavsiyelerini tuttuğunu gösteriyor. Nitekim, Araplar sopadan anlar!
¥
Suriyeli yazar Süleyman Yusuf Yusuf da aynen Bernard Lewis’in izinden giderek İslâmi gelişmeler karşısında Avrupa’yı uyanık olmaya davet ediyor. Buna mukabil, Müslümanların şarktaki Hıristiyanların haklarına da olumsuz yaklaştıklarını ileri sürüyor. Bu bağlamda, Merve Şerbini’nin intikamı olarak Bağdat ve Ninova’da 6 kilisenin hedef alındığını ve onlarca kişinin bu saldırılara hedef olduğunu hatırlatmıştır. Burada bir mugalata söz konusudur. Batılı Müslümanlar Hıristiyanların haklarını müsadere etmek değil kendileri vatandaşlık gereği aynı haklara sahip olmak istemektedirler. Demokratik ve laik devlet çatısı altında eşit haklar istiyorlar. Lakin şarktaki kimi Hıristiyanlar, 100 yıl öncesindeki Mekrem Abid ve benzerlerinin tersine Mısır gibi ülkelerin İslâm devleti olmaktan çıkarılmasını istiyorlar. İslâm’ın devlet dini olmasına karşı çıkıyorlar. Elbette ikisi bir değil. İngiltere her ne kadar laikse de kraliyet Hıristiyanlığın hamisidir. Bunun yanında Rusya gibi ülkelerde dört dini resmi din olarak kabul edilmekte ve bu sistem Osmanlı’daki millet sistemine benzemekte veya en azından hatırlatmaktadır.
Gerçekten de Avrupa hamlini vazetti mi? Ceninini doğurdu mu? Vazetti ise bir sürecin içindeyiz demektir. Bu süreç ‘li yüzhirehu aleddini küllihi’ sırrının tecellisidir. Yani İslâm’ın bütün dinlerin üzerine egemen olacağı bir süreçten geçiyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.