Korkmadım desem yalan olur...
Fatih çekirge arkadaşımız kıtır atmıyorsa, muhterem Süleyman Demirel’i de ‘karşı devrim korkusu’ sarmış.
Diyor ki zatı devletlileri: ‘Eğer siz Cumhuriyet’in 85. yılında Cumhuriyet’in bu özelliklerine karşı ‘Demokrasi var ben istediğimi yaparım’ diyerek karşı çıkarsanız, o zaman bu, devrimin getirdiği bazı şeylerden vazgeçmek olur. Bu da karşı devrim olur. Karşı devrimin de nerede başladığı nerede biteceği hiç belli olmaz. çünkü dinin talepleri sadece başınızı örtmekle bitmez. Yarın başka talepler gelecek. İlk ve ortaokul için türban istenecek. Sonra kamu denilecek. Ya bir veli ben türbanlı hocaya çocuğumu göndermiyorum derse ne olacak?’
Sahi, ne olacak?
Refikiz Hürriyet, çekirge’nin yazısını ‘röportaj’ diye duyurmuş.
Ama, pek röportaj havası yok.
çünkü Demirel, çekirge’nin sorularına ‘doğrudan’ cevap vermemiş.
Bildiğini okumuş.
Bu ‘bildiğini okuma’ paragraflarının arasına da, ‘Gannuşi’ haberinden sabık arkadaşımız çekirge birtakım sorular döşemiş.
Ama olmamış.
Mesela çekirge soruyor, ‘Sizde de böyle bir karşı devrim endişesi var mı efendim?’
Demirel, bir önceki cümlesinin devamı olan cümleyle devam ediyor: ‘Gelip bana soruyorlar...’
Hálá bu ülkeye bir açıklama borcu olan ama nedense hiçbir şey olmamış gibi yapmayı tercih eden çekirge arkadaşımız da birtakım ‘eklemeler’ ve ‘ara başlıklar’la durumu idare etmeye çalışıyor.
Hani, ‘28 Şubat süreci’nde, paşalardan aldığı direktifle haber yaptığı, star gazetesi ve televizyonu patronu Cem Uzan’a, ‘Askerler arkamızda, bastıralım, bu hükümet düşecek’ yönünde telkinlerde bulunduğu iddia ediliyordu...
çekirge sustu...
Sustuğu için, ‘sükut ikrardan gelir’ düsturunca iddiaları doğru kabul etmek zorunda kalmalıydık, Gannuşi asparagasından sabık çekirge de bırakın Güniz Sokak’a gidip Demirel’den röportaj koparmayı, sokağa bile çıkamamalıydı ama, burası Türkiye...
Burası, ‘Her şey hukuktan ibaret değildir arkadaşlar’ diyen genel yayın yönetmenlerinin hálá ‘meşru’ ve ‘muteber’ gazeteci muamelesi gördüğü bir ülke.
Burası, ‘mahalle baskısı’ korkusuyla, ‘mahalle baskısı’nın kralını sergileyen azgın azınlığın fink attığı bir ülke...
Burası, laikliğin aynı zamanda ‘görgü dikte etmek’ olduğunu söyleyenlerin ‘hukukçu’ kabul edildiği bir ülke...
Burası, vaktiyle meydanlara çıkıp, ‘Bir elimde anayasa, bir elimde Kur’an’ diye esip savuran mütekait politikacıların ‘karşı devrim’ uyarısı yaptığı bir ülke...
Muhterem Demirel’in söylediklerine gelince...
Bu konuda (karşı devrim konusunda) Zülfü Livaneli’yi ne kadar ciddiye almamız gerekiyorsa, zatı devletlilerini de o kadar ciddiye alıyoruz.
Basit bir ‘hizmet alanlar’ düzenlemesi nasıl ‘karşı devrim’ oluyormuş?
Muhterem anlatsa da, öğrensek...
Fakat, korkmadım dersem yalan olur.
Korktum.
Demirel’in sözleri (elbette zatı devletlilerinin iradesi dışında), bende, ‘demokratik normal’e yönelik ciddi ve ‘derinden’ yürütülen bir hazırlığın olduğu kuşkusu uyandırdı.
Ya da, yıllardır yaşadığımız ve artık kanıksadığımız ‘psikolojik savaş’ın bir parçası bu...
Böyleyse de, bu savaşı yürütenler çok usta ve işlerini biliyorlar...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.