Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Faslı İbrahim Halveti

Faslı İbrahim Halveti

İkisi de yaklaşık olarak aynı asırda hatta aynı yıllarda yaşadılar. Üstüne üstlük aynı şeyleri savundular. Aynı kanaati paylaştılar. Birisi Osmanlı diyarında yaşadı ve öldü. Diğeri de Fas'da yaşadı ve öldü. Birisi Yaşar Nuri Öztürk'ün doktora konusu yaptığı Kuşadalı İbrahim Halveti ki hakkında İslam Düşüncesinde Bir Dönüm Noktası Kuşadalı İbrahim Halveti kitabını yazmıştır. Yazmakla kalmadı durumdan vazife çıkardı. 1845 ölümü (Şam) tarihi üzerine 100 yıl ilave ederek öngörülerini kendi mücedditliğine hatta Avni Özgürül'den yazarak faş ettiği gibi mehdiliğine işaret saydı. Kamuoyu önünde Mehdi rivayetlerini reddeden Yaşar Nuri Öztürk, kitabının ilk baskısında kendisi için bunu ima ediyordu. Kuşadalı İbrahim Halveti çalışması üzerinden durumdan vazife çıkardığı ikinci husus ise şüphesiz Kur'an İslamı diye bir bidat çığırıdır. Bunu İbrahim Halveti'nin gelecekten haber verdiği yeni yapılanma olduğunu söylüyor. Yeni yapılanmanın mimarı da şüphesiz kendisi olmuş oluyor. İbrahim Halveti'nin, bu bidat çığırıyla yakından uzaktan alakası yoktur. İbrahim Halveti'den yola çıkan Yaşar Nuri Öztürk, Kur'an İslamı adını verdiği çığır için Sünnet münkiri olan Mahmut Ebu Reyye gibilerine dümen kırmıştır. Kur'an İslamı söyleminin kaynağı İbrahim Halveti değil Mahmut Ebu Reyye'dir. İma hatta alenen ilan ettiği gibi Kur'an İslamı çığırı İbrahim Halveti'ye kesinlikle ait olmayıp bilakis Mahmut Ebu Reyye gibi Sünneti inkar edenlere aittir. Onların tarikıdır. İbrahim Halveti'nin dediği ve söylediği şey, Kur'an'a ve Kur'an iklimine yeniden ve kuvvetli bir biçimde dönüştür. Bunda kesinlikle Sünnet inkarı yoktur bilakis beraberliği ve telazumu vardır. Kuşadalı İbrahim Halveti, Kur'an ve Sünneti merkeze almayı savunmuş ve buna mukabil Kur'an'a sırt çeviren veya ihmal eden tekkelerin işlevsiz hale geldiğini ve dolayısıyla tekkelerin görevlerini yapamaz hale geldiklerini savunmuş ve çare olarak Kur'an ve Sünnet iklimine dönüşü savunmuştur. Bu hususta İbrahim Halveti'nin izleğini ve çığırını asıl sürdüren Bediüzzaman olmuş ve onun açılımını daha isabetli yapmıştır.

İlcaat-ı zaman/zamanın icapları ve gerekleri doğrultusunda tevhid-i kıble etmenin gereğinden söz etmiştir. Yine 'zaman tarikat zamanı değil, cemaat zamanıdır' derken bu sözlerle tarikat gerçeğini inkar etmemiş bilakis ilcaat-ı zaman nedeniyle asli temellere dönülmesi ve onlara daha çok vurgu yapılması gerektiğini söylemiştir. İşte burada Bediüzzaman'ı anlamak için Faslı İbrahim Halveti'ye dönmemiz ve oradaki tartışmalara biraz kulak vermemiz gerekiyor. Bir nevi Bediüzzaman'ın Fas'daki karşılığı olan İbni Acibe, Faslı İbrahim Halveti'nin aynı tezine karşılık verirken şunları söyler: Şeriat emri âm tarikat ise emri hastır. Yani genel hatlarıyla İslam, genel alan, tasavvuf ise özel alandır. Ya da tasavvuf İslam'ın özelidir. Bir başka ifade veya tabiri aherle söyleyecek olursak, şeriat altyapı tarikat ise üstyapıdır. Dolayısıyla altyapı olmadan üstyapı çöker. Bundan dolayı deprem dönemlerinde önce altyapıyı tahkim etmek gerekir. Altyapının tahkimiyle birlikte üst yapıya da sıra gelecektir. Fas'ın İbrahim Halvetisi olan Şeyh Ahmet Zeruk da gerçek şeyhlerin azaldığını ve yerlerini iddia sahiplerinin (dui:ed'iya) doldurduğu için artık şeyhlerden el alma ve tarikat döneminin kapandığını ve tek açık kapının ve sığınağın Kur'an ve Sünnet haline geldiğini beyan etmiştir. Ahmet Zeruk ve İbrahim Halveti'ye göre tekkeler devrini tamamlamıştır. Yolu bu ikisiyle (Kur'an ve Sünnet) sınırlamış ve diğerlerine teveccüh etmenin doğru olmayacağını söylemiştir. Şazeli Darkavi yolunun büyük pirlerinden İbni Acibe de tarikatların daha doğrusu şeyhlerin yozlaştığını kabul etmekle birlikte bu yolun kapandığı iddialarına şiddetle karşı çıkmıştır. Fas'da böyle bir durum olsa bile bunun bütün İslam dünyası için genelleştirilemeyeceğini ve teşmil edilemeyeceğini ifade etmektedir ( Et Tasavvuf ke vay ve mümarese, Dr. Abdulmecid Sağir, Daru's Sakafe,s: 124...)

İbni Acibe bu hususta genelleme yapmanın yanlışlığına işaret etmiştir. Nitekim, Kuşadalı İbrahim Halveti'den bugüne 150 yıllık tarihi dikkate aldığımızda nice kamil ve mükemmel şeyhlerin manevi çatının altından kayıp gitmişlerdir. İbrahim Halveti veya Faslı muadili Ahmet Zeruk'un söyledikleri seyyidü't taife Cüneyd ve Gazali zamanından beri söylenmektedir. Ve bu sözlerde doğruluk payı müsellemdir. Lakin genelleme doğru değildir. Hatta bir şiirde şöyle söylenmiştir:

Fetamisat a'lamuhu tahkikan/ felem tecid badu leha tarikan

Muhakkak nişaneleri ve işaretleri sönmüş ve ona artık yol bulamazsın..

Ahmet Zeruk'a karşılık İbni Acibe, nübüvvet nurunun zamanla azalmadığını bilakis arttığını ve parladığını söylemiştir. Ve İslam sonrası en faziletli iki dönemin asr-ı saadetle son dönem olduğunu hatırlatmıştır. İsimlerinin fehvaları da birbirine benzeyen İbni Acibe gibi Bediüzzaman da 'zaman cemaat zamanı' dedikten sonra bazı kitaplarında İslam'ın gelecekte yeniden tasavvuf yoluyla inkişaf edebileceğini ve parlayabileceğini de ifade etmiştir. Zaman tarikat zamanı değil cemaat zamanıdır derken esasında bu, 'manevi anlamda hattı müdafaa yok sath-ı müdafaa var' demek istemiştir ve bu ilcaaat-ı zamana yani zamanın ihtiyaçlarına ve gereklerine uygundur. Hüküm illetle birlikte deveran ettiği gibi yine hükmün zamanla teceddüt ve tagayyur ettiği inkar edilemez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi