Baykal ve Bahçeli’ye üflemek
Cumhurbaşkanı, hükümet ve TSK, Kürt meselesinin çözümüne ilişkin yeni süreçte, elini taşın altına koydu. Başbakanın ifadesiyle, bu kardeşlik projesi, Milli Güvenlik Kurulu’nda mayalandı. İnisiyatif ise tümüyle siyasi iktidardadır.
Başarırlarsa, tarihe geçerler. Aksi halde çok ağır siyasi bedel öderler. Daha kötüsü, Türkiye çamurda patinaja devam eder, anaların gözyaşı dinmez. Siyasilerin ikbaliyle ilgili değilim, referansım analardır.
O nedenle başbakanın, “Anneliğin ideolojisi ve siyaseti yoktur” sözünü çok önemsiyorum. O nedenle, “Kaybedenin Türkiye, anneler olduğu, babalar olduğu aşikardır” tespitini yerinde buluyorum.
Şu da bir gerçek; kökleri yıllar öncesine dayanan bu kronik sorunun çözümü kolay olmayacak, direnç noktaları CHP ve MHP gibi muhalefet partileriyle sınırlı kalmayacaktır. Kandan ve şiddetten nemalananlar, süreci baltalamak isteyeceklerdir.
Kürtlerin Ergenekon’u
Sürece yönelik tehdit, tek taraflı değil, Kürtler ve PKK’nın “Ergenekon” tipi unsurlarından da gelecektir.
Bugün PKK, homojen bir yapıya sahip değildir. Dünyanın en çok kazandıran çok uluslu holdingi gibidir, finansman boyutu çok karmaşıktır. Bölgedeki farklı ülkelere mensup Kürt gruplardan beslenmekte, çeşitli istihbarat örgütlerinden destek bulabilmektedir.
Sadece Suriye’den binin üzerinde Kürt’ün PKK içinde yuvalandığını, Bahoz Erdal gibi tepeye kadar yükseldiğini dikkate alırsanız, PKK’nın tasfiyesinin Irak dışındaki diğer komşu ülkelerle işbirliğini de zorunlu kıldığı gerçeğini görürsünüz.
Hülasa, zorlu bir yolculuktur. Demokratik açılımın provokatif eylemlerle kesintiye uğratılmasını önlemenin ve zoru kolaya çevirmenin basit formülü, aktörlerin çok duyarlı hareket etmesidir.
Başbakanın, DTP lideriyle görüşmesinde, “dil” ve “üslup” uyarısında bulunması, bu hassasiyetin gereğidir.
Diyarbakır’da şehit analarıyla evlatlarını PKK’da kaybedenlerin buluşması, beyaz tülbentle taçlandırması, sıcak bir tavırdır.
Hakkari Berçelan Yaylası’nda, eş zamanlı İstanbul Taksim’de “Barış Nöbeti” tutulması, hoş bir manzaradır.
Ne işin var Genelkurmay’da?
Ama...
Bu güzellikler yaşanırken PKK’nın Hatay’da Ordulu ko
mando er Yusuf Tiryakioğlu’nu şehit etmesi gibi provokatif eylemlere karşı herkesin daha duyarlı olması gerekir.
Aynı şekilde, Batman, Van, Siirt, İzmir, İstanbul ve Yüksekova’dan Ankara’ya gelen, kendilerini “Barış Anneleri” olarak adlandıran kadınların, dün Genelkurmay’a yürüme isteminin izahı zordur.
Hele, bu kışkırtıcı eylemi, DTP’nin organize etmesi, daha büyük ayıptır. DTP, sürece olumlu katkı sunmak istiyorsa, kurumları karşı karşıya getirebilecek veya kurumsal reaksiyona yol açabilecek adımlardan uzak durmalıdır.
DTP’de akıllı biri çıksın ve bana, Genelkurmay önünde yapılacak bir eylemin, demokratikleşme sürecine nasıl katkı sağlayacağını izah etsin, bilmek isterim. Tabi maksat, üzüm yemekse...
Bağcıyı dövmek isterseniz, tüm eksikliklere ve yanlışlıklara rağmen, “beyler, bir saniye” derim. Coşkulu “intikam” duyguları üzerinde sörf yapmanıza destek olmam. Çünkü bu süreç, kardeşlik projesini hayata geçirmek üzere başlatılmıştır.
Kardeşlik, tokat atarak değil, tokalaşarak kutlanır.
Katliam günü barış projesi!
Naçizane bir uyarım daha var...
Duydum ki, eğer yetiştirilebilirse, Abdullah Öcalan’ın Kürt meselesinin çözümüne ilişkin yol haritası, 15 Ağustos günü Eruh’ta açıklanacakmış.
Siirt’in Eruh ilçesi, PKK’nın 1984 yılında başlattığı ilk büyük kanlı eylemin adresidir. 15 Ağustos ise eylem günüdür.
Eruh’taki ilk eylemin 25. yıldönümünde barış projesini açıklama fikri, hangi aklı evvelin eseridir, merak ediyorum doğrusu. Açıklama için kanı çağrıştıracak günün tercih edilmesi, anlaşılıyor ki, PKK içinde “zafer” sarhoşları yaratmış.
Oysa, ortada ne zafer var ne yenilgi. Yaşananları maçlaştırarak skorla tarif etmeye çalışmak, kardeşlik projesine en büyük ihanettir.
Başbakan, dün partisinin meclis grup toplantısında, siyasette asla vesayeti kabul etmediklerini anlatırken, “Millet ile egemenlik arasına simsarları asla sokmayız” dedi. Kardeşlik projesinde de simsarlar var.
Bir de Emine Ayna ve benzerleri...
Temennim, bu simsarların aradan def edilmesi, diline ayna tutamayanların hidayete ermesidir. İşte o zaman barış çubuğu tüttürür, Baykal ve Bahçeli’nin arkasından üflersiniz.