İslam'ı göz ardı edebilir misiniz?
Lozan'da Türkiye, hiç olmazsa bu toprakların Müslüman halklarının bölünmesine yönelik emperyalist hesapların farkındadır ve Türkler ile Kürtler'in Müslümanlığından yola çıkarak bir bütünlük tezi savunur. Ben diyorum ki:
Lozan sonrasında, orada savunulan bu bütünlük tezi terk edildi ve başka bir format üzerinden bütünlük tezi kurgulanmaya çalışıldı.
Ben diyorum ki:
80 küsur yılda yapılan, maalesef Türkiye'yi, Lozan'da İtilaf devletlerinin arzuladığı noktaya getirmiştir.
Şimdi Türkiye, etnik aidiyetlerin bu ölçüde ortaya çıkması karşısında Lozan'daki tezini bile savunacak durumda görünmüyor.
Gülay Göktürk, Türkler'le Kürtler'in ilişkilerinde İslam herhangi bir ortak duygu zemini oluşturmuyor mu demek istiyor?
Ya da İslam var ama çok az mı demek istiyor?
İslam hiç dikkate alınmasın mı demek istiyor?
Böyle ortak payda bilmem ne, toplumlar için bunların anlamı yok mu demek istiyor?
Şöyle bir soru üzerinde düşünsek:
Hiçbir ortak paydamız yoksa demokrasi ve özgürlükler etnik aidiyet duygusu bilenmiş bir topluluğu diğeri ile neden bir arada tutsun?
Neden ayrı bir toprak parçası içinde kendi özgürlük ve demokrasi düzenini inşa etmeyi tercih etmesin?
Akrabalıklar... Evlenmeler, birbirine karışmalar var...
Peki, bunlar nasıl var olmuş?
Yani diyelim Türkler ya da Kürtler, neden Hristiyan toplumlarla evlilikler yapmıyor da birbiri ile evlilik yapıyor?
Bunda da İslam'ın sağladığı iklim yakınlığı yok mu?
Bizi petrol ya da doğalgaz boru hatları bağlasın ama İslam bağlamasın...
Bu mudur?
"İslam'ın bu topraklar için stratejik anlamı" ifadesini kullandım. Bir iman olayı değil burada bahsettiğim. Bir sosyal gerçeklik...
Diyorum ki askere ve CHP'ye:
İslam'ı bir iman olayı ya da sistem yapılanması olarak dışlayabilirsiniz ama Türkiye'yi seviyorsanız onun bu topraklar için stratejik değerini görmezden gelemezsiniz.
Sormak isterim Göktürk'e:
Siz bu ülkeyi yönetiyor olsanız, toplumsal sorunların değerlendirilmesinde İslam aidiyetini nereye koyardınız?
Türkiye 80 yıldır toplumun İslam aidiyetini ne yapacağını tartışıyor.
Devlet toplumun "Türk kesimi" ile bile nizalı hale gelmiş.
Ama bilincin derinlerinde bir yerde de hâlâ Türkiye'nin Müslüman bir topluma dayandığı, Türkiye coğrafyasının İslam coğrafyası içinde yer aldığı, Türkiye'nin Afrika'nın kuzey batısından Çin Seddi'ne kadar olan alandaki İslam toplumlarıyla bir tür hukukunun bulunduğu notu var.
Türkiye, tamamen İslam aidiyeti ile bağlantılı olan bu alakayı önemsememeli mi?
Bu alakanın Türkiye'ye zararlı olduğunu mu düşünmeli?
Şu anda, "Türkiye'nin stratejik derinliği" denen şey, bir boyutu ile Türkiye'nin üç kıtanın kesişme noktasındaki sırf jeopolitikten kaynaklanan konumu ile bağlantılı ise diğer boyutu da bu büyük coğrafyadaki "kültürel-tarihi" klişesi altında ifade edilegelen İslam ortak paydasının üzerine oturmuyor mu?
Daha önce yazdım:
Lozan'da İngiltere, kendisini "En büyük İslam devleti" diye niteliyor ve mukaddes emanetlerin Osmanlı'nın elinden alınıp, Suudiler'e verilmesinin sözcülüğünü yapıyor.
Geçenlerde Putin de Rusya'yı "En büyük İslam devletlerinden biri" olarak niteledi.
Acaba niye yapıyorlar bunu?
Amerika, Avrupa, Rusya, kendilerinin odak olduğu enternasyonaller kurmaya çalışıyor.
İslam dünyasına yönelik olarak ise dezentegrasyon politikaları izleniyor.
Ben, İslam toplumlarındaki "ümmet bilinci"nin zaafa uğratılması, hatta tahrip edilmesinin, bu coğrafyaya yönelik en büyük emperyalist politika olduğunu düşünüyorum.
Türkiye Cumhuriyeti politikalarının "ümmet bilinci"ni aşındırmaya yönelik olması hangi çıkara hizmet etmiştir?
Osmanlı'nın, bütün İslam coğrafyasındaki izlerinin silinmesi politikası, Osmanlı coğrafyasını, yani İslam coğrafyasını parçalayıp yutmaya yönelikti.
Bizdeki Batıcı aydınlar gibi, İslam ülkelerindeki Batıcı aydınlar bu zokayı yuttular ve bu coğrafya, çözülmeyi hâlâ durduramadı.
Son operasyonlardan birisi Türkler ve Kürtler'e karşı yürütülüyor.
Benim söylediğim "Bu oyunu bozalım"dır. "Farklılıklarımızı derinleştirmek değil, ortaklıklarımızı besleyelim"dir. "İslam bu noktada ihmal edilmez bir değerdir" düşüncesidir.
Bu konuları ileride yine yine yazmak gerektiğini düşünüyorum.
Ama burada "İslam etnik çelişkiyi çözüyorsa diğer çelişkileri de çözmek için manivela olarak kullanılabilir mi" sorusu ile ilgili kısa bir şey söylemem lazım:
İslam, etnik soruna ilişkin söz söylerken devlete veya Türkler'e "Dilediğini yapabilirsin", Kürtler'e de "İslam kardeşliği adına her şeye razı ol" demiyor.
Bunun gibi, patron-işçi arasındaki çıkar çelişkisinde, patrona "Kafana estiği gibi davran", işçiye de "Daha uzatma, İslam kardeşliği adına razı ol" demez. İslam halkın afyonu değildir.
İslam devlete de herhangi bir etnik gruba da güç sahibi herhangi bir insana da sahip olduğu her şeyin emanet olduğunu ve asla zulme yönelmemesini duyuruyor. İslam insandan zalimin hasmı olmasını bekliyor.
İslam'ın belirleyici olduğu bir toplum vasatında, Türk'ün Türk'e, Kürt'ün Kürt'e zulmü de meşru değildir.
Son söz: Sağlıklı bir İslam toplumunda Şemdin Sakık'a Kürt olan babası da haksızlık yapamazdı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.