Dilipak’a 60. yaş armağanı!
Türkiye’nin adalet yönünden görünümü pek parlak değil. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği aleyhte kararlar bunu tescilliyor. Terazi hassasiyetini kaybetmiş. Denge bozulmuş. Yargıda, ideolojiyi kanunun üstünde vicdanî bir mevkiye koyanlar var. Adalet mülkün temeli. Türkiye’de yargı; mülkü, yani devleti hem de temelinden sarsıyor. Halkta derin bir güvensizlik oluşuyor.
Hukukçular manevî tazminat cezasını, şahsî haysiyeti ve vekarı zedelenen veya ruhî ve bedenî huzuru bozulmuş olan kişinin bu durumunu telafi için mahkemece kararlaştırılmış “teselli akçesi” olarak yorumluyorlar.
“Teselli akçesi”, cezalandırılan için ölüm fermanına dönüştürülebilir mi? Yani kantarın topuzu kaçar, orantı, nisbet, ölçü bu denli kaybedilebilir mi?
Hiç şüphe yok ki, kantarın topuzu kaçmış, terazinin dingili kaymıştır!
Bir ölünün yakınlarını teselli edelim derken, yaşayanı öldürmek. Bir kalem işçisini evsiz bırakmak bundan başka nedir ki?
Abdurrahman Dilipak’ı kim tanımaz?
Kitapları; hayli uzun olan boyuna yaklaşmış 40 senelik kalem işçisi...
O bir yazar olduğu kadar, bir “konuşur”. Neredeyse bütün Türkiye’yi konuşarak dolaşmıştır.
Menhus 28 Şubat’ın engizisyon çarkını çeviren BÇG’nin kurucusu, hayatta olsa omuzdaşları veya ayakdaşları gibi ETÖ davasının marûf simaları arasında yer alacak birine, bir müslüman olarak hakkını helâl etmeyeceğini yazmış... Sağlığında bunu duysa, kendisi için hiç bir mana ifade etmeyen “helâl etme” kavramı yüzünden belki Dilipak’ı laikliğe aykırı hareketinden ötürü mahkemeye verebilecek olan bir şahsın varisleri, nasılsa incinmişler. Ağır bir manevî tazminat talep etmişler!
Elbette işin içinde iş var...
Darbecilerin planları arasında Vakit yazarlarının cezalandırılması ile ilgili özel bir fasıl olduğunu artık Mısır’daki sağır sultan bile biliyor.
Vakit yazarlarının ademe, yokluğa mahkûm edilmesi, elbette bu işin bir parçası.
Dâva da zaten öyle bir çerçevede açılmış, takip edilmiş ve sonuçlandırılmış.
O ölüye hangi vicdan sahibi hakkını helâl etti ki? Ama hepimizin adına Dilipak’ı tecziye ettiler.
“Teselli akçesi” olması gereken manevî tazminat, onun bütün maddî birikiminin müsaderesi demek!
İdam cezası kalktı. Ağır cezalar hafifletildi. Böylece AB normlarına uyuldu. Bir insanın kırk yıllık birikimi olan evinin barkının elinden alınması, aile ocağının tarümar edilmesi... Bunun adı “manevî tazminat”. Manevî tazminat birine köşe döndürüyor, diğerini neredeyse idama mahkûm ediyor.
İnsaf adaletle anlam yakınlığını hiç bir zaman bu kadar kaybetmemişti!
60’lık delikanlı Abdurrahman Dilipak 40 yıllık yazarlık geçmişiyle hak bildiğini yazmaktan hiç bir zaman geri kalmamıştır. Elbette böyle bir yazarın “hukuk”la çok işi olur. Maddî cezalar, manevî olduğu iddia edilen maddileştirilmiş cezalar ondan uzak olmaz...
Varsayın ki, bir yazarın altmışıncı yaş veya kırkıncı yazı yılı jübilesi yapılıyor! Türkiye’de yazara verilen değer bu!
Hak elbette yerini bulur. Adalet elbette er geç tecelli eder. Elbette ev yıkanın evi yıkılır. Ne buyurmuş Ziya Paşa üstadımız:
Zâlim yine bir zulme giriftar olur âhir
Elbet olur ev yıkanın hanesi vîran...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.