D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Selahaddin Eyyübî ve kardeşleri!

Selahaddin Eyyübî ve kardeşleri!

Bir kaç yazımızı Türkler ve Kürtlere, bilhassa modern dönemde her iki topluluğu etnik temelli tanımlama ve yönlendirme çalışmaları konusuna ayırdık. Yüzyıllarca bir arada yaşamış olan kardeşlerin (insan kardeşliği, İslâm kardeşliği, tarih kardeşliği, vatan kardeşliği) tabiî beraberliğinin 20. Yüzyılda sentetik Türk ve sentetik Kürt tanımlamaları ile zedelendiğini anlatmaya çalıştık.
Yazılarımıza olumlu veya olumsuz bir hayli yorum geldi. Destekleyenlere teşekkürümüz tabiîdir. Fikirlerimize katılmadıkları halde yorum yapanlara da teşekkür ediyorum. Çünkü böylece bir konuşma zemini, anlama zemini oluşmasına yol açtılar. Bugünlerde bu zeminlere de şiddetle ihtiyaç var.
Kürt milliyetçiliği, Türk milliyetçiliğinden sonra gelişti. Türkler milliyetçiliği artık eskisi kadar ön plana almıyorlar. Milliyetçi partinin oylarına bakarak bir Türk sayımı yapmak asla mümkün değil. Hatta en aşırı milliyetçiler, türkçüler bile, Kürtlerle beraberliği savunuyorlar. Bu uğurda işi gerçek veya sanal soy beraberliğine kadar götürüyorlar. Elbette bir toplumun bir arada bulunması sadece soy birliği ile açıklanamaz. Bunun en açık ve modern örneği ABD’dir. Yetmişikibuçuk millet ABD’yi meydana getiriyor. Irkçılık siyah beyaz temelli sürdürülebilirken, bunun dahi artık önemini kaybettiği görülüyor. Zenciler ABD’de çoğunlukta değiller ama, şimdi bu devletin başında bir zenci var!
Tepkilerden anladığım, Kürtlerin geleneksel değerleri yaşatanları, birkaç nesildir şehirli olanları Türklerle beraber olmaktan şikâyetçi değiller. İşte bu Türkiye’nin tabiî zeminini oluşturuyor. Milliyetçi Kürtler, kürtçüler ise, milliyetçiliğin ergenlik döneminde oldukları için sivilcelerini patlatmayı sürdürüyorlar. Böyle giderse yüzleri çiçek bozuğuna dönüşecek!
Türklerle Kürtlerin soy beraberliği tezi, iddiası, hatta ihtimali bile onları çok rahatsız ediyor, nedense. Çok şiddetli itirazlarda bulunuyorlar. İşi bin yıllık beraberliği inkâra kadar götürüyorlar.
Bundan on sene kadar önce, Türkmenistan’da bir şiir şöleni yapmıştık. Orada Türkmenlerin aklı başında aydınları, şairleri, yazarları ile de beraber olmuştuk. Türkmenler Orta Asya’nın son asra kadar göçebeliği sürdüren topluluklarındandı. Sovyet döneminde mecburen yerleşik hayata geçtiler. Şehir hayatını tanıdılar. Türkmen aydınları şöyle yakınıyorlardı: Bir Türkmen, Kazak, Kırgız veya bir başkası Özbekistan’da her hangi bir şehirde rahatlıkla yaşayabilir! Özbekler bu harici unsurları kabulde zorlanmazlar. Onlar da bu şehir muhitinde sıkıntı çekmeksizin var olurlar. Ama Türkmenlerin arasına katılmak isteyenler, böyle bir rahatlık içinde olamazlar. Biz hâlâ kimin kimden geldiğini, soyunu, boyunu, kiminle evlendiğini vs. araştırır ve ona göre ölçüler tayin ederiz...
Özbekistan, Türkistan’da medeniyetin kalbi diyebileceğimiz en meşhurları Semerkand ve Buhara olan tarihi şehirleri bünyesinde barındırıyor. Özbekler yüzyıllardır yerleşik hayata alışkın bir toplum.
Türkiye’nin bütün şehirlerinde etnik aidiyet asla mesele teşkil etmiyor. Her türlü insan rahatlıkla şehirlerimizde yaşayabiliyor. Bundan ötürüdür ki, Osmanlının payıtahtı İstanbul’da ve yeni Türkiye’nin başkenti Ankara’da çok sayıda Kürt hiç bir ayrımla karşılaşmadan hayatını sürdürüyor. Hatta, deniliyor ki, yer yüzünde Kürt nüfusun en fazla olduğu şehri ne Türkiye’nin güneydoğusunda, ne Kuzey Irak’ta veya İran Kürdistanı’nda aramayın. Çünkü en kalabalık Kürt nüfusu İstanbul’da yaşıyor!
Açık konuşmak zorundayız: Türk milliyetçileri, türkçüler şu anda Kürt milliyetçilerinin, kürtçülerin psikolojisine sahip olsalardı, böyle bir durum asla sözkonusu olamazdı! Türkiye’de çeyrek asırdır süren terörizme rağmen bir Türk-Kürt çatışmasının çıkmaması, çıkarılamaması üzerinde dikkatle düşünmek lâzımdır.
Etnik farklılıkları önemsemek, büyütmek, ayrılık sebebi saymak, Türkiye’de yaşayan hiç bir topluluk için aklen mümkün değildir. Çünkü Türkiye’nin yaşama kültürü, bütün toplulukları temsil eden bir yapıdadır. Kürdün, Çerkezin, Arnavudun, Boşnağın vb. ürünleri zengin bir sofra oluşturuyor. Kimse de bu sofradaki mahsullerin kime ait olduğunu sormuyor. Modernlik belli ölçüde bu temsili zedelemiş olsa da, sonucu etkileyecek bir raddeye varmamıştır.
Aslında yazımızın başlığına uygun bir noktaya gelemedik. Şarkın en sevgili sultanı Selahaddin ve kardeşlerinden söz edemedik. O başlığa uygun yazımızı, bir gün aradan sonra okuyabileceksiniz. Bütün okuyucularımın ramazan-ı şerifini tebrik ediyorum. Pazartesi günü buluşmak üzere!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi