Selahaddin Eyyübî ve kardeşleri! (2)
1994 aralığında yapılan seçimler, Türkiye’de sistemi allak bullak etti. Dinî referansları olan bir parti en çok reyi aldı ve iktidara en kuvvetli aday oldu...
Kısacası bugünlere gelen sürecin başlangıç noktası 1994 seçimleridir. Bu seçimler dolayısıyla RP Genel Başkanı Güneydoğu’da yapılan mitinglerde halka “Fatih’in, Yavuz’un torunları” diye hitab etmiş. Çok değer verdiğim, ilahiyat menşeli fakat sosyoloji ile de ilgilenen bir yazar dostum, bunu yanlış buluyor ve her halde onlara “Selahaddin’in torunları” şeklinde hitab edilmelidir, diyordu. Bu değerli dostum ırkcı-kavmiyetci yaklaşımlardan uzaklaşmanın böylece sağlanabileceği kanaatindeydi. Her kavme, ırka veya etnik gruba kendi soyundan kahramanlar ile hitap etmenin -hatta- daha ırkcı, daha kavmiyetci bir yaklaşım olduğu düşüncesini daha fazla doğru buluyorum.
Müslüman kavimlerin, İslâm tarihinin bütün büyüklerini etnik-ırkî menşelerini araştırmadan kendi büyükleri olarak görmeleri daha sağlıklı bir yaklaşımdır. Nitekim, müslüman halkımız İslâm tarihinin büyüklerini kendi cedleri, ataları gibi görürler. Bilhassa İslâm tarihinin büyük hanımları anılırken “Ayşe validemiz, Fatıma annemiz” gibi hitaplar kullanılır. Bu, ferde seçme iradesi tanımayan ırkı değil, seçime dayanan mensubiyeti, inancı-kültürü öne alan bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımda “kötü veya zâlim de olsa bizim ırkımızın kahramanı” yerine, kendi seçimimizle mensubiyet hissi duyduğumuz dünyanın kahramanları tercih edilmiş olur.
O zaman babası Arnavut, anası Buharalı Türk olan fakat tamamen müslüman Türk kültür muhitinde yetişen Mehmed Âkif’in Kürt olduğu söylenen Selahaddin Eyyübi’yi “Şarkın en sevgili sultanı” diye övmesi anlam kazanır. Mehmed Âkif, Selahaddin’i Çanakkale’yi kahramanca müdafaa eden askerler için yazdığı muhteşem şiirde anar:
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanı Selahaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran
Bülbül şiirinde ise onu Fatih’le birlikte zikreder: “Selahaddin-i Eyyübilerin, Fatihlerin yurdu”... Düşmanın çiğnediği yurd, kurtarılması gereken topraklar, Selahaddin’le Fatih’den bize miras kalmıştır.
Selahaddin’e “şarkın en sevgili sultanı” niteliğini kazandıran ise, Haçlılara karşı 12. yüzyılda elde ettiği başarılardır; bir asırdır esir olan Kudüs’ü haçlıların elinden almasıdır. Mehmed Âkif’in Mısır’a gidiş sebepleri (veya bahaneleri) arasında Selahaddin’in hayatını manzum piyes halinde yazmak da vardır.
Peki, Selahaddin kimdir? Tarihciler, Selahaddin’in büyük ihtimalle ırken Kürt olduğunu beyan ediyorlar. Fakat babası ve kendisi tamamen Selçuklu Devleti’nin kolu ve devamı mahiyetindeki Atabeylerden Zengilerin hizmetinde bulunmuşlar, Suriye’deki başarılarından sonra Selahaddin, bir komutanı olduğu Nureddin Zengi tarafından Mısır’a gönderilmiştir. Selahaddin Mısır’da Şiî Fatimî idaresine son vermiştir. Bağlı olduğu Zengi hükümdarı Nureddin ölünce onun 11 yaşındaki oğluna bağlı kalmıştır. Daha sonra Halife tarafından da Nureddin Zengi’nin varisi olarak tanınmıştır. Böylece Eyyübî Devleti, Selçuklu Atabeyliği olan Zengi Devleti’nin devamı olmuştur. Böylece ırk ile kültürün farklılaşması gündeme gelmektedir. Selahaddin ırkına yönelik bir tutum içinde olsa idi, ne devleti olurdu ve ne de İslâm kahramanı olarak “şarkın en sevgili sultanı” sıfatını kazanabilirdi!
Selahaddin ölümünden önce eski Türk devletlerinde ve Selçuklularda olduğu gibi devletinin idaresini ailesi ve oğullarına paylaştırdı. Bir çok konuda hizmetinde bulunduğu Nureddin’in yolundan gitti. Nureddin’in onun şahsiyeti üzerinde büyük tesiri vardı. Selahaddin türkçe biliyordu. Bazı tarihcilere göre, ilk Eyyübiler bu arada Selahaddin de “türkleşmiş”ler ve hâkim oldukları ülkelerde Selçuklu yönetim tarzını uygulamışlardır. Mısır’da kökleştikten sonra da “araplaşmış”lardır. İlk Eyyübî yöneticileri türkçe bilirken, daha sonrakilerin tamamen arapcaya meylettikleri anlaşılıyor. Selahaddin’in ordusunda askerlerin çoğunluğunun Türk (Oğuz) olduğuna ve Eyyübilerin Selahaddin’in devrinde “Türk devleti” olarak kabul edildiğine dair bilgiler vardır. Şair İbn Senaül-mülk, Selahaddin’in Haleb’i ele geçirmesi üzerine yazdığı medhiyeye “Arap milleti Türklerin devletiyle yüceldi. Ehl-i Salib’in dâvası Eyyub’un oğlu tarafından perişan edildi” beytiyle başlamaktadır. (Bkz. R. Şeşen: Salahaddin Devrinde Eyyübiler Devleti)
“Şarkın en sevgili Sultanı” Selahaddin’in ağabeyinin adı Turanşah, kardeşlerinin ise Tuğtekin ve Böri’dir. Ailede çok sayıda türkçe isimli kadın vardır! Bugün bu isimleri bilhassa “Böri”yi değme türkçü bile çocuğuna veremez!
Kıssa: Hacdan dönen bir muhterem kendisinden hac hatıraları dinlemek isteyenlere şöyle söyler: “Arabistan’da ezan, namaz bizim gibi türkce, fakat sokaklarda, işyerlerinde arapca konuşuyorlar!”
Türkiye’de insanlar kendilerine Fatih’in, Yavuz’un, Selahaddin’in, Sokollu Mehmed’in, Şamil’in torunları diye hitap edilmesinden rahatsızlık duymazlar. Hatta bu kişilerin etnik veya ırkî bakımdan farklılıkları olduğunu bilmez ve araştırmazlar! Araştıran ve ona göre tavır takınanlar için ise yapılacak bir şey yoktur!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.