Osmanlıdan küçük ulusal devlete...
Yarın 30 Ağustos, Zafer Bayramı... Bu hafta Millî Mücadele’nin nihaî zaferi ile ilgili yazılarımız okuyucularımızın dikkatini çekmiş olmalıdır. 30 Ağustos’ta büyük zafere ulaşılmış, Yunanlıların akla, mantığa uymaz 3 yıl 3 aylık Anadolu macerasının sonu böylece gelmiştir. Bu savaşa Yunanistan toprak elde etmek için girmiş, başaramamıştır. Türkiye’nin mücadelesi ise başlangıçta Osmanlı Devleti’nin sürdürülmesi çerçevesinde yürütülmüş, küçük bir ulusal devlete razı olmakla sonuçlanmıştır.
Daha 1919 yılının başında, İngiltere Dışişleri Nazırı Lord Curzon’un İngiliz Kabinesine sunduğu çözüm teklifini Lord Kinros, Türkiye’de çok meşhur olan Atatürk-Bir Milletin Yeniden Doğuşu kitabında şöyle anlatıyor:
“Yalnız Osmanlı imparatorluğundaki Ermeniler ve Araplar gibi Türk (Osmanlı) uyruklu etnik topluluklara değil, Türklere de kendi kaderini seçme hakkı tanınıyordu. Bağımsız bir Arabistan ve Ermenistan’dan başka, bir de bağımsız Türk devleti kurulmalıydı. Bu devlet, geçmişte olduğu gibi, Anadolu yarımadasının sınırları içinde kalmalı ve başkenti ya Bursa ya Ankara olmalıydı.”
Curzon’un kardeşi Yarbay Rawlinson, Erzurum’da Kâzım Karabekir’e daha açık konuşur: “Cumhuriyet idaresine geçen, İstanbul’u başkent olmaktan çıkarın, İngiltere size yardım edecektir.”
Mesele Türkleri buna razı etmekti... Bunun için İngilizlerin ve müttefiklerinin güç kullanmak gibi düşünceleri yoktu. Büyük bir savaşın yorgunluğu ve bıkkınlığı içinde idiler. Kamuoyları yeni bir savaş için para ve asker teminine müsait değildi.
Yunanlılar arzulu idi. Venizelos’a vize verildi. Müttefikler, Sevr’in Türkiye’ye empoze edilebilmesi için 27 tümene ihtiyaç olduğunu tesbit etmişlerdi. Bu 400 binin üzerinde bir askere tekabül etmektedir. Bütün Yunan kuvvetleri ise, 14 tümen idi. Yani gerekenin yarısından biraz fazla! Müttefikler açısından, savaşın sonu baştan belli idi. Ancak olağanüstü kötü bir durumla karşılaşılır, fevkalade beceriksizlik veya müthiş hatalar yapılırsa Yunanlılar Türkiye’de muvaffak olabilirdi.
15 Mayısta Yunan kuvvetleri İzmir’e çıktı.
17 Haziran’da Paris’te meşhur “Onlar Konseyi” toplandı. Batılı müttefiklerin liderleri, Sevr öncesi Osmanlı Sadrazamı Damat Ferit Paşa’yı dinlediler. Paşa, Osmanlı Devleti’nin 1877 sınırlarını ve bütünlüğünü savunuyordu. Konsey, Ferit Paşa’nın taleplerini abartılı ve kabul edilemez buldu.
25 Haziran’da Onlar Konseyi adına Fransız Başbakanı Clemanceau bir mektupla, Konferans’da Türkiye’nin bundan böyle küçük bir ulusal devlet olmasının uygun görüldüğünü belirtti...
25 Ekim 1920’de Yunan Kralı Aleksandr maymun ısırması sonucu öldü. 14 Kasım 1920’de Yunanistan’ın Anadolu macerasının müsebbibi başbakan Venizelos seçimleri kaybetti. 5 Aralıkta halkoylaması sonucu Alman asıllı ve Alman taraftarı olduğu için ülkeden kovulan eski Kral Konstantin Yunanistan’a döndü. Venizelos ülkeyi terk etti. İngiltere ve İtilaf devletleri Yunanistan’la ilişkilerini gevşetti. 14 nisan 1921’de İngiltere Yunanistan’a Türk-Yunan savaşında tarafsız kalacağını bildirdi. 18 mayısta bu karar İtilaf devletlerine mal oldu.
10 ağustosta Cihan Harbinde Almanları kayıtsız şartsız mütarekeye zorlayan taarruzu idare eden Fransız Mareşal Ferdinand Foch, Vossische Zeutung gazetesine beyanat verdi: “Yunanlılar taktik zafer kazandılar; fakat stratejik hiç bir zafer kazanamadılar. Bu durum kendileri için beklenmedik olaylara gebedir.”
23 Ağustosta Sakarya Savaşı başladı, 13 Eylülde zafere ulaşıldı. Yunanlılar Afyon’un gerisine çekildi.
Bu mağlubiyetten sonra, Yunanlılar işin kolay olmadığını anladılar ve nasıl çekileceklerini tartışmaya başladılar. 25 Şubat 1922’de Yunanistan İngiliz Hariciye Nazırı Curzon’a Anadolu’dan çekileceklerini bildirdi. Curzon diplomatik destek vadiyle Yunanlıları ikna etti.
3 Haziranda Yunan kuvvetleri komutanı General Papulas istifa etti. Yerine General Hacıenesti getirildi. Hacıenesti Anadolu’dan çekilme taraftarıydı. İngiliz gazeteleri bu tayinin çekilme için başlangıç olduğunu yazdı. 12 Temmuzda Yunanistan Genelkurmay başkanı General Metaksas Türklerle anlaşmaktan başka çare kalmadığını, Yunanistan’ın yeni bir taarruza muktedir olmadığını belirtti...
Bu sırada ordumuz taarruza hazırlanıyordu. 22 Ağustos’da Yunanistan Anadolu ordusu kumandanı Hacıenesti görevden alındı, yerine general Trikopis tayin edildi. Trikopis, komutanlığa tayin edildiğini esir düştükten sonra Türklerden öğrendi... Bu durumu: “Türk ordusunda telsiz vardı” diye açıklayacaktır! 26 Ağustosta Büyük Taarruz başladı, 30 Ağustos’ta Dumlupınar meydan muharebesi gerçekleşti. 2 Eylülde Tuğgeneral Trikopis teslim oldu. Yabancı gözlemciler, Türk komutanlarını “profesyonel”, Yunan komutanları ise “amatör” olarak nitelerler! En yüksek rütbeli Yunan kumandanı tuğgeneraldir (Trikopis). Buna karşılık M. Kemal Paşa mareşal, Fevzi Paşa orgeneral, İsmet Paşa tümgeneraldir. Büyük taarruzda görevli olan diğer paşalar: Fahrettin Paşa (Altay), Nureddin Paşa, Yakup Şevki Paşa ve Kâzım (İnanç) Paşa’dır.
Millî Mücadele’nin nihaî zafere erişmesi elbette halkımızın, ordumuzun büyük azim ve gayreti ile olmuştur. Başta kumandanlar olmak üzere, bütün askerlerimiz canla başla çalışmıştır. Zafere gölge düşürecek bir şey yoktur. Asıl mesele zafer sonrasıdır, barış masasında galip konumunda oturamamaktır, daha önce sömürgecilerin tayin ettiği küçük ulusal devlete razı olmaktır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.