Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli ne?
Bu konuda rivayet muhtelif! En kuvvetli iddia “kültür” olduğu yönünde. Fakat vecizenin sarf edildiği zaman “Maarif Vekâleti”nin adı “Kültür Bakanlığı”na çevrilmiş! Yoksa Cumhuriyet’in temeli “eğitim” mi? Bu ihtimal bence en doğrusu. Çünkü insanların ideolojik eğitimden geçirilerek rejime bağlanması en hayatî mesele olarak görülmüştür.
Bugün Türkiye’nin umumî manzarasına bakarak şunu söylemek istiyorum: Cumhuriyetin temeli ahlâk olmalıydı!
Oysa Cumhuriyet’in ahlâkla başı hiç hoş olmadı!
Bunu ben mi söylüyorum?
Meselâ İzzet Paşa söylüyor! Kim bu İzzet Paşa? Cumhuriyet mitinglerinde meydanları inleten kalabalıklar bu ismi bilmez. M. Kemal Paşa’nın vaktiyle çok itibar ettiği bir Osmanlı paşasıdır. İttihatçılar ülkeyi terk edince yeni hükümeti kurmak için Sultan Vahidetdin’e tavsiye ettiği ilk isimdir. Nitekim İzzet Paşa hükümeti kurmuş, Mondros’u da bu hükümetin bakanı, M. Kemal Paşa’nın sonradan ilk başbakanı olacak Rauf Bey imzalamıştır! (Bir sayın muhalefet liderinin sandığı üzere, Damat Ferit Değil!) İzzet Paşa hükümeti kurarken bir kusur işledi, çok arzu etmesine rağmen M. Kemal Paşa’yı Harbiye Nazırı (Savaş Bakanı) yapmadı!
İzzet Paşa “Feryadım” isimli hatıratında Cumhuriyet’ten sonraki manzarayı şöyle tasvir ediyor: “Bu kabadayılar milletin mal, can ve ırzına sataşmakta ve faydalanmakta kendilerini haklı buluyorlar, elinde bir memuriyet veya her hangi bir kuvvet bulunan her omuzdaşa çal, çırp, zengin ol, keyf et.. düşüncesini aşılıyorlardı. Bu tavsiyeler üstü kapalı veya örnek gösterilerek yapılıyor, basının kalemleri, devlet adamlarının nutuklarıyla desteklenip onaylanıyordu. Bu gibi rezillikler ve kötülükler dindar bir çevrede yapıl(a)maz. Dolayısıyla gazete sütunlarında, yardakçıların dillerinde dindarlığın delilik, hatta cinayet; veya sadakat, iffet yükselmeye ayak bağı şeklinde gösterilip yorumlanmaya başlandı.” (Maalesef hatırat sadeleştirilmek felaketine maruz kalmış, cümleler de bozulmuş!)
Başka bir Paşa’nın, -bu sefer hiç olmazsa Cumhuriyet mitingleri müdavimlerinin de ismini bildiğini sandığımız- Kâzım Karabekir’in tesbitleri de çok önemli. Karabekir Millî Mücadele’nin gerçek kahramanlarındandır. Şark Cephesi Kumandanı’nı bilhassa doğu vilayetleri halkı hâlâ unutmazlar. İşte bu Paşa, Halk Partisi’nin Cumhuriyet’ten sonra “lâ-dinî” ve “lâ-ahlâkî” klüpler kurdurduğunu yazıyor.
“Lâ” arapça olumsuzluk edatıdır. Önüne geldiği kelimeye olumsuzluk, inkâr ve tecrit mânası verir: Lâ-cevap (cevapsız), lâ-mekân (mekânsız), lâ-aklî (makul olmayan, akıldışı, irrasyonel).
Bu durumda, “lâ-dinî”nin “dinî olmayan”, “dinsiz” mânasına geldiği anlaşılmıştır her halde! İşte o zamanki türkçede laikliğin karşılığı budur! Lâ-ahlâkî ise “ahlâk dışı” anlamınadır. Latince bir felsefî kavram olan “amoral”in karşılığı olarak kullanılmıştır!
Cumhuriyet’in ilk yılları. Halk Partisi dinle mücadele, ahlâkla mücadele için kolları sıvıyor! Peki ne oluyor?
Yine İzzet Paşa’dan okuyalım: “Gazetelerden birisinde bir hocanın bir gece Kur’an okumayı öğretirken suçüstü yakalanıp tutuklandığı anlamına bir yazı gözüme ilişmişti. Bir gazete de ‘artık Türk milleti kendisini şimdiye kadar ilerlemekten, zevk ve sefadan engelleyen utanmayı kaldırmıştır’ yolunda bir vecize kullanmıştı...”
Ahlâk nedir? Burada uzun uzun açıklayacak hâlimiz yok elbette. Mesela “utanmaktır”, mesela “dürüstlük”tür!
“Cumhuriyet yargılanıyor!” diye lanse edilen Ergenekon dâvasının iddianamelerinde ilginç bilgiler var. 3. iddianamede yer alan bilgilere göre, Millî Savunma Bakanlığı Teftiş Kurulları Başkanının yaptığı bir soruşturmada, Genelkurmay hukuk müşaviri de olan bir tümgeneralin Devlet ödeneğinden hesabına aktarılan 535 bin dolarla Ziverkent'te iki daire aldığı tespit ediliyor. Soruşturma açmak için zamanın Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu'ndan izin isteniyor ve şu cevap alınıyor: "Türk Silahlı Kuvvetleri'nde bazen görev, dürüstlükten önemlidir!" Hemen ertesi gün Teftiş Kurulları Başkanının görev yeri değiştiriliyor...
Cumhuriyetçiler, Osmanlının zaaflarını, fenalıklarını, kusurlarını vaktiyle çok eleştirdiler. Keşke Cumhuriyet’i ahlâk temeli üzerine kursalardı; bugün bu bozulma, bu yozlaşma, bu tefessüh, bu kokuşma ile karşı karşıya kalmazdık belki.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.