Siz kimin yol arkadaşısınız?
Havamda olsaydım, Can Dündar refikimizin “Eyvah, Bodrum’a da Ramazan gelmiş, herkes oruç tutuyor, bütün barlar kapalı” şeklindeki ağlamalarından, “Tevazu edebiyatının ustası...” diye başlık atan Pakize Barışta’nın insanda yaşama iştiyakı uyandıran “tevazu anıtı” yazılarından, Yahya Kemal’in Ali Kemal’inden, sevgili kardeşim Dücane Cündioğlu’nun “İnsanı tavaf etmedikten sonra...” başlığını uygun gördüğü muhteşem yazısından sözedecektim.
Dücane’nin bir “umreciler” deyişi var ki, ölünür.
İstihfaf yok.
Herhangi bir aşağılama yok.
Umreciler...
Başkasının ağzından sıradan bir lafız olarak kalacak bir söz, bu kadar mı açıklayıcı olur?
Can Dündar için de ne söylesek boş.
Ne yazdığını bilmiyor.
Bazen ne yazmadığını da bilmiyor.
Şöyle bir açıklama girişiminde bulunayım: Epeydir Ramazan’lar yaz aylarına tekabül etmiyor. Takvimin bir cilvesi... Yani endişeye mahal yok, ülkeye “şeriat” filan gelmiyor. Can kardeşimiz gönül rahatlığıyla “sipariş belgesellerine” devam edebilir.
Hem, şeriat gelirse onun için tavassutta bulunabilirim, “Bu arkadaşımız Said Nursi belgeseli çekmek istiyor, ona dokunmayın” derim.
Neyse... Siz en iyisi adı geçen yazıları internetten bulup okuyun. Yahya Kemal için de kitapçıya kadar yorulmanız icap edecek. Yahya Kemal, 1915 ufunetinden sonra Türk Ocakları’nda ne türden konferanslar tertip edildiğini de anlatıyor, okusanız küçük dilinizi yutarsınız.
Biz esas konumuz olan, bir süre daha “esas konumuz” olmaya devam edecek Deniz Baykal’a dönelim.
Buyurmuş ki muhterem, “Başbakan’ın bizimle ilişki kurma ihtiyacı içinde olduğunu görüyoruz. Biz bu yanlış yolculuğunuzda sizin yol arkadaşınız olmayacağız. Sizin
zaten yeterince yol arkadaşınız var. Size bu yolculuğunuzda en kısa zamanda durum değerlendirmesi yapıp, tekrar kendinize yeni bir yol haritası çizmenizi tavsiye ediyorum.”
Şunu demek istiyor Baykal:
Barış için yol arkadaşı olmayız.
Biz de yıllardır, dilimiz döndüğünce, bunu anlatmaya çalışıyoruz işte.
Barış için yol arkadaşı olmazlar.
Demokratikleşme için adım atmazlar.
Memleketin herhangi bir sorunu için, herhangi bir yapıcı tavır geliştirmezler.
Elini taşın altına koymazlar.
Elini taşın altına koyanları darbeyle korkutmaktan vazgeçmezler.
Darbelere, muhtıralara, andıçlara, lahikalara, psikolojik savaş belgelerine, Ergenekon’a toz kondurmazlar.
Memleketi nasıl kalkındıracakları, demokratikleşmeyi nasıl gerçekleştirecekleri, barışı nasıl tesis edecekleri, devleti nasıl “yeniden vatandaşın devleti” kılacakları konusunda bir fikirleri yok.
Fikir yok...
Sadece laf var.
Baykal handiyse kırk yıldır siyasetin içinde... Bugüne kadar ağzından memleketin hayrına olabilecek olumlu bir “söz”, bir “proje”, bir “kurtuluş planı”, bir “kalkınma reçetesi” duydunuz mu?
Duyamazsınız.
Bir vakitler, “CHP parti filan değil, bürokrat totaliterliğin kendini ifade edebildiği yegâne siyaset kanalıdır” demiştim de, kıyametleri koparmışlardı... Hatta, mahkemeye vermeye filan kalkmışlardı.
Demokrasi olmasın.
Kürt meselesi çözülmesin.
Barış gelmesin.
Peki siz kimin yol arkadaşınız muhteremler?
Nihai olarak ne istiyorsunuz?
Zahmet olmazsa, bunu anlayabileceğimiz bir cümleyle açıklar mısınız?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.