Güçlü Bakan, Güçlü Ordu!
Kültür Bakanı’nın 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla Genelkurmay’ın hazırlattığı afişlerde “Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye” şiarını kullanmasına itirazı bende önce “ne üstüne vazife” hissi uyandırmıştı. Başbakan ve hükümetin en azından MGK’da temsil edilen bakanları dururken Kültür Bakanı’na bu mevzuya maydanoz olmak düşmez, diye düşünmüştüm. Hata etmişim!
Derhal özür dileyip düzeltiyorum: Elbette sayın Bakan’ın Ordu’yla birinci dereceden alâkası var! Kendileri “Ordu”lu! Üstüne üstlük Ordu Milletvekili! Ve bir daha üstüne üstlük Ordulu Bakan!
Bu üç sıfat onu bilcümle “Ordu” mevzularında konuşmaya en yetkili kişi yapmaya yeter elbette.
Nitekim öyle yapıyor. Ordu mevzuunda en çok konuşan o. Bu husustaki titizliğinin “Güçlü Bakan Güçlü Ordu” şiarına olan inancından kaynaklandığını tahmin edebiliriz.
Bakan gerçekten güçlü! Bunu defalarca ısbat etti.
Bir defasında Ordu’yu teşrif buyurdu. Bu bir bayramdı; Kurban Bayramı ve ne tesadüf! Kurban Bayramı Hac mevsimine rastlıyordu!
Devletin Valisi, Hükümetin anlı şanlı Bakanı’nı vilayetin sınırında karşılamamıştı!
Elbette bu bir hata-yı azimdi!
Bu ne cür’et! Ne cesaret! Ne had bilmezlik! Nasıl olur da bir vali koskoca, anlı şanlı Bakanı karşılamaya gelmezdi?
Güçlü Bakan kükredi: Vali nerede?
Halbuki biliyordu, valinin Hac’da olduğunu... Kurban Bayramı’nın her zaman Hac mevsimine rastladığını bilmese de, bunu biliyordu. Bildiği için, eski çevresine mesaj vermek kastıyla “hacı vali”yi küçük düşürmeye çalışıyordu.
Şimdi Selâmet-Refah çizgisinden gelen bir partinin milletvekili ve bakanıydı ama, fikri-zikri değişmemişti. Hatta eskisinden daha fazla CHP’liydi; hatta gerçek CHP’liydi. Bunu onun eski yol arkadaşları çok iyi bilmeliydi.
Bir CHP’li bakanın hacca gitmiş bir valiye nasıl davranması beklenirse öyle davranıyordu! Tazirler, tahkirler, tahfifler, tehditler... Tıpkı 1940’lardaki tek parti bakanları gibi...
Valinin kendisini karşılamaması, esas duruş göstermemesi ona kalsa azli için yeterdi. Fakat bu mümkün olmadı. Şimdi yeni bahaneler ve malzemeler bulmalıydı. Bu arada vali, bir takım adımlar atmış, bazı işleri başlatmış ve böylece bazı yerleşik menfaat odaklarının rahatını kaçırmıştı. Ordu’nun bu etkili kişileri Bakan’ın ahbaplarıydı elbette. Bu da makul sebep olamazdı.
Sonunda aranan bahane bulundu. “Büyük abdest”ten değilse de “küçük abdest”ten bir bahane!
Pisuvar olayı patlatıldı!
Bakan aynı pisuvara şey ettiği medya aktörlerini harekete geçirdi.
Aynı kaba şey edenler, pisuvar mevzuuna atıldılar. Basının şöhretli bir liberali, öyle bir yazı patlattı ki, liberalizm liberalizm olalı böyle saldırı görmedi... Vali cami tuvaletlerinin pisuvarlarının sökülmesine rıza göstererek onun hayat tarzına saldırıyordu!
Liberal hayat tarzının dinden daha kuvvetli nasları olduğunu böylece öğrendik.
Dindarların abdest için temizlik hassasiyetinin üstünde bir kesinlik taşıyordu bu naslar. Dindarlar abdestte temizlik hassasiyeti göstererek onun hayat tarzına asla saldıramazdı! O hayat tarzını dayatabilirdi, buna karşı cami cemaatinin boyun eğmekten başka şansı yoktu!
Evet, slogan şimdi yerine oturdu “Güçlü Bakan, Güçlü Ordu!”
Bakan bu sloganın geçerliliğini son mahalli seçimlerde göstermişti! Partiye dayattığı aday seçilemedi! Genel seçimlerde sadece “Güçlü Bakan” seçilse yeter!
Onun Ordu mevzuunda yetkisine dayanarak yaptığı itirazı hatırladım. “Güçlü Ordu Güçlü Türkiye” olamazdı, Türkiye güçlü olursa, ordu zaten güçlü olurdu. Bu durumda “güçlü hükümet güçlü bakan” formülü tercih edilmeliydi diye düşüneceğinizi sanıyorum. Fakat, afişlerdeki slogana paralel bir şiar ortaya çıkmış gibi görünüyor: “Güçlü Bakan, Güçlü Hükümet!” Bunun yorumunu da birileri yapar elbette...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.