Daha yandaş nasıl olunur?
İşsizliği yaz... Ekonomiyi yaz... Sel felaketini yaz... İlk vergi cezasından küçük rakamlarla yırtan, ikincisinden nasıl yırtacağı merakla beklenen muhterem Aydın Doğan’ı yaz... Sıradan bir vergi olayını “Bu bir rejim sorunudur” diye değerlendirerek Medya Towers’lıların gönlünde taht kuran büyük Türk milliyetçisi Deniz Baykal’ı yaz...
Ben böyle şeyler
yazamıyorum.
Kalemimi icara verdim.
Hem, “yandaş medya” mensubu değil miyim?
İsmim Zafer Mutlu olsaydı, “müşteri memnuniyeti”
gözetirdim.
Hani demişti ya muhterem, o en şişman ve en sevimli haliyle, “Ne gazeteciliği kardeşim, biz burada dükkân açtık para kazanıyoruz...”
Ben esnaf değilim.
Tüccar da değilim.
Bir meslek örgütünde kaydım bulunmuyor.
TÜSİAD’a aza yazılmadım.
İşletmecilik yapmadım.
Devletle alengirli ve parasal ilişkilere girmedim.
İş takip etmedim.
İhale kovalamadım.
Deve sırtında poz vermedim.
Eh, “müşteri memnuniyeti gözetmek” gibi bir derdim de yok. Dolayısıyla bildiğimi
okuyorum. Yani işime geleni
yazıyorum.
Siz de işinize gelmiyorsa okumazsınız, olur biter.
Bugün de, işime gelen bir konuyu yazacağım... Kıymetli Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’in kavramlaştırdığı “yandaş yargı” bahsine devam edeceğim.
Hasan Bey neyi kastetti, tam olarak bilmiyorum ama, “yandaş yargı” deyince benim aklıma Ali Çetinkaya, Kılıç Ali, Necip Ali, Refik Şevket İnce
filan geliyor...
Sonra, “Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor Adnan Bey...” diyen Yassıada Mahkemesi yargıcı Salim Başol geliyor... Türk adaletini “Köpek davası”, “Bebek davası” maskaralıklarıyla aylarca meşgul eden
Ömer Altay Egesel geliyor... Günahsız üç gencin idamına hükmeden Sıkıyönetim Mahkemeleri geliyor...
Sonra kim geliyor?
“Millet iradesiymiş, ıvır zıvırmış, geçin efendim bunları, geçin” diyen, “telekulak çeteleri”yle ilişki kurup yasa dışı yollarla elde edilmiş kaseti “parti kapatma davası”nda Anayasa Mahkemesi’ne “ek delil” olarak sunan; bunlar yetmezmiş gibi, her fırsatta muhatabını “habis ur”, “kandan beslenen vampirler”, “bölücü”, “vatan haini” sıfatlarıyla aşağılayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıları...
“Bu ülkeyi sevmiyorsanız, gidin uzayda yaşayın” diyen DGM hâkimleri...
Önüne gelen temyiz dosyasını “Atatürkçü savunma yapan sanığın beraatine...” diye imzalayan yüksek yargı üyeleri...
Öbek öbek BÇG merkezine taşınarak brifinglenip tütsülenen, bu brifingleri “yargıya müdahale” olarak görmeyen Cumhuriyet savcıları...
Başka?
Kent Otel Toplantıları geliyor... HSYK tavassutları geliyor... Bazı YARSAV mensuplarının katıldıkları sosyal ve siyasal etkinlikler geliyor... “Bu mahkeme bizdenmiş” sözleri geliyor... “Koçum Ömer’im” yakıştırması geliyor...
Başka?
Biri daha geliyor:
Anayasa Mahkemesi’ne başkanlık ettiği yıllarda, kökü dışarıda bir örgütün toplantısına katılmış, orada yaptığı konuşmada “Egemenlik kayıtsız şartsız milletin değildir” buyurmuştu. Sonra da, “laik olmayanın insandan sayılamayacağına” ilişkin o ünlü açıklamasını
yapmıştı.
Görevi Anayasa’yı
korumaktı...
Yemin etmişti...
Sonra ne yaptı, biliyor musunuz?
12 Eylül’de darbe yapıp Anayasa’yı ortadan kaldıranları tebrik ziyaretine gitti.
Daha “yandaş” nasıl olunur, bilmiyorum!
?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.