Cebini kaşıyan adam
Biz kızsak, tepki göstersek, halkı aşağıladığını düşünsek de Bekir Coşkun, Hürriyet okurları içinde en itibarlı olanı, en çok okunanıdır. Hakkını teslim etmek gerekir.
Şimdi Habertürk yolcusu, Hürriyet teknesini terk ediyor. Kendi ifadesiyle, bu karar, Doğan Grubu’na kesilen 3.7 milyar liralık vergi cezasından 15 gün önce verilmiş.
Yaygın iddia, Coşkun’un Habertürk’ün patronu Turgay Ciner’den en az 500 bin lira transfer ücreti aldığı yolundadır.
Rakam az mıdır, fazla mıdır, bilemeyiz. Kesin olan, Hürriyet’te 17 yıldır yazarlık yapan Coşkun’un tüm tazminat alacağını yakarak yer değişikliği yapmayacağıdır. Hürriyet’in iktidar baskısı altında olduğunu söyleyen Coşkun’un daha özgür ortamda gazetecilik yapacağı kaygısıyla Habertürk’e geçtiğini söylemek ise saflıktan öte anlam taşımaz.
Eğer, iktidar, otokratik yöntemle medyayı kuşatmışsa, herkes bilir, Turgay Ciner, Aydın Doğan’a göre daha kolay lokmadır.
Özetle, Coşkun’un yer değişikliği, kazan kazan modeline dayalı, bal gibi bir transfer faaliyetidir. Ahlaki midir? Boyutuna bağlı...
Bu transfer, Mehmet Emin Karamehmet’in Doğan Grubu’dan aldığı Tuncay Özkan’a (resmi açıklamalara göre) ödediği 3 milyon dolar transfer ücreti ve aylık 64 bin dolar maaş gibiyse, ahlaki değildir.
Türkiye ölçeğinde bu büyüklükte bir para, sadece gazetecilik faaliyeti için ödenmez. Bu tezin babası ise Habertürk’ün Sabah’tan transfer ettiği Umur Talu’dur.
Gazetecilik getirisiyle örtüşen bir transfer ve maaş sözkonusu ise son kuruşuna kadar hakkıdır, helal olsun.
İtirazım; milleti salak yerine koymasınadır, un ve patates çuvalı yüzünden AK Parti’ye oy verdiklerini iddia ettiği kesime “göbeğini kaşıyan adam” sıfatını takarken kabarık banka hesabı üzerinden siyaset yapmasınadır.
Bekir Bey’in 16 Ağustos 2007 tarihli yazısını hatırlayın. Can yoldaşı Emin Çölaşan Hürriyet’ten uzaklaştırılırken şöyle yazıyordu: “Biz bir kayıktaydık. Kürek arkadaşımı dalgalar aldı. Bizim ulaşmak istediğimiz bir yer vardı. Söylene söylene, sızlana sızlana, adeta kendimizi kürek mahkumu sayarak kürek çekiyorduk o yere doğru...”
Devamı var: “Emin Çölaşan artık yok... Bırakmalı mıyım kürekleri?.. Asılsam mı küreklere?...”
Aradan 2 yıl geçti. Tekneden inmedi, küreklere asıldı. Ta ki, Aydın Doğan’a yüklü vergi cezası yoldayken Turgay Bey’in davetine kadar... Bu durumda sormak hakkımız değil mi: Tekneyi önce kimler terk eder? Yoksa küreklere dolar mı sıkıştı?
Tasfiyesi istenen gazeteciler
Sevgili Talat Atilla yazmış. Aydın Doğan yakın çevresine demiş ki; “Hükümet Bekir’in (Coşkun), Melih’in (Aşık), Mustafa’nın (Mutlu), Yılmaz’ın (Özdil), Yalçın’ın (Bayer) gönderilmesini istiyor.” Bekir Çoşkun da 10 kişilik listeden söz ediyor.
Emin Çölaşan giderken de aynı iddialar gündeme gelmiş, sonradan bu ayrılığın iç çatışma olduğu ortaya çıkmıştı.
Aydın Bey, bu iddiayı şu ana kadar yalanlamadı. Söylemiş olabilir mi, mümkündür. Demişse eğer, Aydın Bey, yeniden yapılanmayı hükümete fatura etmek istemiş demektir.
Aksi halde, hem hükümet hem Aydın Doğan açısından, yukarıdaki iddianın hiçbir reel tarafı yoktur. Eğer böyle bir tasfiye listesi verilseydi, eminim, 10 gün içinde yerine gelirdi. Böyle bir liste peşinde koşacaksa hükümet, önce elinin al
tındaki TRT Türk’e bakardı...
Ayrıca, çarpık siyaset-medya ilişkisi, günümüzün keşfi değildir. Türkiye’nin kronikleşen temel problemlerinden biridir. Devlet ihale dağıtmaya devam ederse, medya patronları ihaleyle beslenirse, bu çarpık ilişkiden sadece nesebi gayrisahih çocuk doğar.
İstediğim ihaleyi alırım, vergi mevzuatındaki boşluklardan yararlanır servetimi katlarım, kendi mahallemde başka kabadayı istemem deyip “basın özgürlüğü” altına sığınamazsınız.
İktidar gücünün “baskı aracı” olarak kullanıldığını düşünenler, iktidar nimetlerinden yararlanma hevesini de masaya yatırmalıdır.
Hangi siyasi parti veya hangi medya grubu olursa olsun, ekonomideki payı yüksek devlet ve hortumcu medya anlayışı üzerine yükselen siyaset-medya ilişkisi devam ettikçe, bu tür iddialar asla gündemden düşmez.
Önce bu göbek bağının kopması gerekir. Onun yolu ekonomide özgürleşmeden geçer. Şampanya patlatırken gülenlerin tokadı yiyince ağlaması anlam ifade etmez.
Kim haklı?
Maliye’nin Doğan Grubu’na kestiği vergi cezasına ilişkin şu ana kadar üç görüş ortaya çıktı: 1-Bu ceza haksızdır, sindirme operasyonudur, 2-Ceza haklı gerekçeye dayanıyor ama sadece Doğan Grubu’na kesilmesi hukuksuzluktur, 3-Maliye’nin rutin işlemidir.
Tartışmanın daha sağlıklı zeminde yürütülebilmesi için bu raporun yayınlanması zorunludur. Bildiğim kadarıyla mevzuat, Maliye’nin ceza raporunu açıklamasına engeldir. Görev, mükellefe düşmektedir.
Aydın Doğan, kendisine bağlı gazetelerde uzun açıklamalar yaptırtmak yerine, bu raporun geniş özetini yayınlatırsa, uzmanlar fikir sahibi olur, teknik açıdan kanaat oluşturulur.
İlk olarak şu ayrıntıyı belirtelim. Doğan Grubu, rapor henüz yazım aşamasındayken, usul de böyledir, “Tarhiyat Öncesi Uzlaşma” talebinde bulundu. Vergi uzmanları, bu talebi, “suçun kabulü şartıyla cezanın indirilmesi talebi” olarak değerlendirir.
Çünkü, tablo ortada.
Bünyesinde 28 adet radyo ve TV’yi barındıran, halka açık Doğan TV Holding, 7 Aralık 2006 tarihinde D Yapım Şirketi’ne, 15 Aralık 2006 tarihinde Doğan Prodüksiyon’a, 27 Aralık 2006 tarihinde Alp Görsel şirketine devredildi. Bu arada, 26 Aralık 2006’da Doğan Yayın Holding’in yüzde 25’i Alman AXEL grubuna satıldı.
Mevzuata göre, yabancı hissesi, yüzde 25’i geçemiyor. Hisse devirlerinde vergi muafiyeti var. Bu işlemler, hem vergiden kurtulma hem AXEL’in payını örtülü olarak arttırma imkanı doğurdu.
Ancak, muafiyet de şartlara bağlı. Maliye göre, devirde bu şartlar oluşmamış. Vergi kaybını belirleyip cezayı kesmişler.
Herkes yapıyor niye ben? Ahmet Altan da aynı düşüncede, “Herkes yaparken neden sadece ceza Doğan’a kesildi?” diye soruyor. Cevabını aradığımız doğru soru, bu değildir. Şeffaf yönetimse muradımız, “Beni de görmeyin” demek yerine, “Diğer suçluları da yakalayın” cesaretini göstermeliyiz.