Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

İlim ve irfan havzaları

İlim ve irfan havzaları

Kazakistan’a intikalimin ertesi sabahı Kazakistan Oteli’nin lobisinde TC Astana Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri Arif Gökçe ile sohbet ediyor ve genel ahvali konuşuyoruz.
Bu konuşma ateş almak tabirinin çağrıştırdığı gibi kısa oluyor, lakin bu kısa anın bereketi ve verimi zaman sınırını aşıyor. Ülkenin geneline yayılan 2 bin 300 kadar cami ve mescidin Kazak imamları var. Ahiska Türklerinin de kendi imamları var. Bu Kazak imamların bir kısmı kendi imkanlarıyla okumuşlar ve komunizm sonrası dönemde de ülke içinde ve dışında çeşitli merkezlerde takviyeler almışlar. Buna mumasil olarak Türkiye de katkılarını esirgememiş ve bu bağlamda Türkiye’den 22 din görevlisi bulunuyor. Bu anlamda, ülke genelindeki 16 eyaletin tamamında Türkiye’den ata diyarına gelen din hizmetlileri görev yapıyor. Lakin Kazaklar bu sayıyı yetersiz buluyorlar ve bu sayının 50’ye isal edilmesini istiyorlar. Belki de buna mumasil güzel isteklerinden birisi de gök kubbeyi süsleyen Osmanlı tarzı camiler. Gerçekten de salatin tarzı camiler Türkiye’nin dış dünya ile alakalı olarak geliştirdiği en önemli ve güzel manevi projesidir. Ata diyarlarını Anadolu’ya bağlamanın en kestirme, pratik, güzel ve tatlı yolu ve boyutu budur. Hatta Afrika ile Asya’yı Osmanlı tarzı camilerle süslemek hayalimizi süsleyen en büyük projeye dönüşmelidir. Bu hususta fütur getirilmemeli ve proje tamamlanmalıdır. Bunun iki yararı var, birincisi dediğimiz gibi Osmanlı tipi mimari ve bunun yansıması olan mabetler aramızda manevi köprü olur ve gözleri ister istemez Anadolu’ya çevirir. Anadolu’yu manevi bir merkez haline getirir. İkincisi, Almatı’daki Merkez Camii’nde de gördüğümüz gibi yerel makamlarca yaptırılan ve yerel ustaların yaptıkları camiler sanat yönüyle kusursuz değil. Osmanlı tarzını tutması mümkün değil. Evet, cami yine cami ve kendisine çekiyor. Lakin Osmanlı tarzı mimari, şüphe yok ki estetik boyutuyla lahutiliğini artırıyor ve revnaklığına revnak katıyor.
¥
Komunizm sonrasında imamlar genel olarak Suriye, Pakistan, Mısır ve Suudi Arabistan ve Türkiye gibi ülkelerden eğitim alarak geri dönmüşler ve görevlerinin başına geçmişler. Kazak imamlardan bir kısmı kısa aralıklarla seminerler için Türkiye’ye gönderilmişler. Camilerde cemaatın yapısına baktığımızda bunların yaşlarının genelde 15-45 arasında değiştiğini görüyoruz. Yaşlıların pek esamisi okunmuyor. İbadet yerlerinin yanında en büyük eksikliklerden birisi de Kur’an-ı Kerim ve ilmihal gibi temel ihtiyaç kitaplarının olmayışı. Arif Bey’e komunizm döneminden kalma imamların nerelerde eğitim aldıklarını soruyoruz. Adres olarak Mir Arap Medresesi’ni gösteriyor. Mir Arap Medresesi önemli. 1920 yılında Lenin tarafından kapatılan bu yüzyılları aşan medrese bilahare Stalin tarafından yeniden açılmıştır. Stalin bunu İslam’ı sevdiği için yapmaz. Nifak politikasının bir sonucudur. Medrese üzerinden İslam’ı kontrol etmek ister ve bu bağlamda komunist sisteme uygun imamlar yetiştirilir. Halkın ve İslam’ın değerlerine yabancı ve komunist değerlere bağlı ve sadık bu imam tipini Şemseddin Babahanov gibiler temsil etmektedirler. Sözgelimi, komunist tipi imam örneğini temsil eden Şemseddin Babahanov gibiler İslam’ın kurallarına sadık ve yasaklarına hürmetkar değillerdir. Bu anlamda, sözgelimi içki yasağına riayet etmezler ve onlar açısından önemli olan İslam’ın haramları değil, komunist sistemin helalleridir.
¥
Buhara’nın gözbebeği olan Mir Arap Medresesi esasında bir İslami kalkınma hamlesi ve projesidir. Bir manevi havzanın ve bileşkenin mühim bir parçasıdır. 1536 senesinde yapılan Mir Arap Medresesi esasında bölgenin Ezher’idir. Bilindiği gibi, Camiü’l Ezher zamanla bir okul olmaktan çıkmış ve bütün boyutlarıyla bir ekol halini almıştır ve bin yıldır Ortadoğu ve Afrika’yı aydınlatmakta ve ışık saçmaktadır. Önce Fatimiler tarafından kurulan, ardından Eyyübiler tarafından Sünniliğin hizmetine sokulan Ezher hocaları arasında geçmiş dönemlerde tasavvufa yabancı kalmış veya düşmüş az hoca bulunur. Bu anlamda Ezher Havzası ve ocağı zülcenaheyn yani iki kanatlı hatta çok kanatlı bir havzadır. Hem ilim hem de feyz-i irfan saçmıştır. Ezher’in Afrika ve Ortadoğu için ifade ettiği anlamı Mir Arap Medresesi de Orta Asya için ifa eder. Ahmet Yesevi ve akabinde onun karıştığı Nakşibendiye damarı ile birlikte Buhara’da Mir Arap Medresesi ile Taşkent Barakhan ve Kökeltaş medreseleri ilim ve feyz havzasını temsil etmiştir. İşte Özbekistan ve Kazakistan ve diğer Türk illerinin geleceği, bu ilim ve feyz ve irfan ocak ve havzalarının ihya edilmesine bağlıdır. Türkistan ili ve Yese şehri nasıl feyzin ser çeşmesi ise Mir Arap da ilim açısından nur ve ışık havzasıdır. Bu havzaya benzeyen bir diğer havza da Uzak Doğu’nun Ezher’i olarak ün yapan Diyobend Medresesi ve ilaveten Nedvetü’l ulema’dır. Orada da ilim merkezi Diyobend ile feyz merkezi Serhend buluşmuştur.
Onlar da 1860’lı yıllardan itibaren Hint Altkıtasında kurulmuş ve bütün civarına ışık ve nur saçmıştır. Etkisi Endonezya’dan Afganistan’a kadar geniş bir bölgeye yayılmıştır. Bu bölgesel ilim ve feyz ocaklarının yeniden ihya edilmesi ve amacına uygun olarak hizmet vermesi sağlanmalıdır. Bu sağlandığında Ahmet Yesevi gibi yeni futuhat erleri ve alp erenler kalınan noktadan iman fethine ve manevi cihada devam edeceklerdir. Rivayete göre, Mir Arap, Peygamberimizin on birinci kuşak torunu olup Yemen’den kalkıp bölgeye gelmiş ve Nakşibendiliğe intisap etmiş. Şeybani hanlarından Ubeydullah Han nezdinde hatırlı bir mevkiye sahip olan Mir Arap, bu kendi ismiyle anılan medreseyi kurmuştur. Bu medresenin yansımaları Kazakistan’dan da hissedilmektedir. Mir Arap bir rivayete göre gördüğü rüya üzerine buralara gelmiştir. Nice hükümdarlar külliye içerisinde medfun olan Mir-i Arap’ın ayakucunda yatmak için can atıyorlar. Aynen Türkistan’daki Yesevi türbesinde de olduğu gibi. Hâsılı Mir-i Arap, Arap kökenli olmasına rağmen Özbeklerin en büyük manevi rehberlerinden sayılır. Görüldüğü gibi Orta Asya’da her şey bin bir gece masallarından çıkmış gibi bir efsaneye bürünüyor. Lakin her efsanede bir hakikat gizlidir. Belki bu anlamda Yahya Kemal şairane bir biçimde şöyle der: Tarihte zahiri hakikat, masalda ledünni hakikat gizlidir..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi