Bisiklet ekonomisi
Bir bisiklet önünüzden rüzgar gibi geçerken durursa devrilir. Bu nedenle ekonomi bisiklet gibi olmamalıdır. Ekonomimizi neden bisiklete benzettiğimi basit bir örnekle açıklamak istiyorum.
Ayda bin lira ile geçinen bir aile eğer tüketici kredisi alırsa ya da kredi kartıyla borçlanır aylık harcamasını bin yüz liraya çıkarırsa şunlar olur: Ailenin harcaması ve buna bağlı olarak refahı artar ancak bu refah düzeyini koruması için her ay yüz lira borçlanması gerekir. Yeni borç almazsa borçlu kalır ama refah düzeyi eski haline döner. Bu bir gerilemedir ve hissedilir. Ailenin eriştiği konumu koruması için sürekli yüz lira borçlanması gerekir.
Bir süre sonra aile borç alamaz konuma gelir ve eski haline döner ama pusuda bekleyen bir tehlike vardır. Eğer borcunu ödemesi, mesela ayda yüz lira ödeyerek borcundan kurtulması istenirse ailenin harcamaları dokuz yüz liraya iner ve ciddi bir refah kaybı yaşanır. Eğer borçlanan aile zaten sınırda bir yaşam sürüyorsa bu borcu ödeyemez. Şu sırada kredi borçlarının yeniden yapılanmasının başarısız olması bu yüzdendir ve muhtemelen bu borçlar ödenemeyecektir. Bankalarımızın iyi durumda olduğunu söylemek biraz iyimserliktir. Şu anda aktiflerinde gözüken alacaklarının bir bölümü zarar hanesine intikal edecektir.
Tüketimi artırmak için yapılan reklamların, başarılı olursa, hangi sonuçları yaratacağını irdelemek gerekir. Yeni harcamalar tasarrufların çözülmesiyle sağlanır. Yani bankalardaki mevduat azalır. Türkiye’nin zaten düşük olan tasarruf oranı daha da geriler. Oysa strateji tasarruf oranını azaltmak değil artırmak yönünde olmalı ama bunların yatırıma dönüşmesi sağlanmalıdır.
Bu konuda ABD’nin uyguladığı stratejinin doğru olduğunu düşünüyorum. Piyasaya trilyonlarca dolar enjekte ediyorlar ve bunun enflasyonist bir baskı yaratacağından korkmuyorlar. Para piyasaya sürüldüğü kanallara göre farklı etkiler yaratır. Eğer devlet harcamalarını finanse etmek ya da tüketici talebini artırmak için para basılırsa bu toplam harcamaları artırır ve enflasyon olur. Parayı firmalar ve üretim kesimi üzerinden sürerseniz önce üretim artar ve talep onun yarattığı gelirler düzeyinde kalır. Yani önce talebi arttırmak ve üretimin ona ayak uydurmasının beklemek yerine üretimi teşvik etmek ve üretim sürecinde yaratılan gelirin harcanmasını beklemek gerekir.
Bu düşüncelere dayanarak bir model önerebilirim: Bankalar üretime dönük yatırımlara kredi verir. Tüketicilerin borçlanması bankalar üzerinden değil firmalar üzerinden sağlanır ve sorumluluk malı satanın üzerinde kalır. Yani eskiden olduğu gibi senet karşılığı mal satılır. Merkez Bankası her iki tür harcamayı da reeskont kredileriyle finanse eder. Bunun için kredi faiz hadlerinin düşük olması gerekir. Zaten krize karşı alınan önlemlerin başında faiz hadlerinin düşürülmesinin gelmesinin nedeni budur. Türkiye’nin sorunu düşük faiz hadlerinde cari açığın kapatılmasının zorluğudur ve bu bugüne kadar izlenen ekonomi politikalarının uyuşturucu kullanmak gibi bir ferahlık yaratmasının bir sonucudur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.