Doyumsuz 10 gün-1
Türkiye gündemine girmeden önce, izin verirseniz, ayrı kaldığımız günlerin dökümünü yapayım: İzin kullandığım günler kutsal topraklardaydım. İlk 5 günü Medine'de, bayrama ulaşan son 5 günü ise Mekke'de olmak üzere doyumsuz bir 10 gün yaşadım. Eşim ve en küçük oğlumla birlikte.
Ramazan.
Medine.
Hazreti Peygamber.
Mescid-i Nebi.
Dolu dolu Kur'an.
5 vakit namaz.
Kur'an hatmi ile Teravih.
Teheccüd.
Vitir namazının kunut duaları.
Ve yüz binlerce mü'minin arzın değişik coğrafyalarından akarak gelip gönlünü taşıdığı bir ümmet coşkusu...
Sonra yine Ramazan.
Bu defa Kabe.
Kabe etrafında sonsuz bir deveran.
Sa'yde, yan yana, omuz omuza, kalbi bir birliktelik içinde, inanç diriliğini yansıtacak biçimde biteviye bir akış...
Yine dolu dolu Kur'an.
Yine beş vakit namaz.
Yine Kur'an hatmi ile teravihler.
Yine teheccüdler.
Yine vitrin kunut duaları.
Bu defa teravih içinde 25 dakika süre ile kalpten kopan yakarışlarla çığlık çığlığa göklere yükselen hatim duası...
Ve bu defa harem-i şerifin taa uzaklarına, sokak aralarına, otellerin zemin katlarına kadar ulaşan ak derili, kara derili, çekik gözlü, sarışın, esmer, her dilden, her renkten, her kavimden yüz binlerce mü'mini ifade eden ümmet coşkusu...
Anlatmak zor.
Yaşamak lazım.
Ramazan günlerinde iftar vakitlerinde Eyüp Camii içinde ve çevresinde yaşananlar var ya...
Onu büyütün, büyütün, büyütün, onu Sahabe dünyasından alıp Peygamber dünyasına ve Kabe iklimine taşıyın, Türkiye'nin ya da İstanbul'un yerine bütün bir İslam coğrafyasını ya da Cakarta'dan Marakeş'e, Bosna'ya, Kahire'ye, Tahran'a, Hartum'a kadar uzanan bütün İslam başkentlerini koyun.... Yürekleri çarpın, çarpın... Size Ramazan'da kutsal toprakların iklimi çıksın.
Anlatabildim mi bilmiyorum?
Böyle yazınca mesela, yaşı 60'larda bir zatın, kendisinden belki 20 yaş fazla, kim bilir annesi mi, teyzesi, halası mı, eline koluna yapışmış üç kadına tavaf yaptırmasını anlatabilir miyim?
Böyle yazınca, iki koltuk değneği ile kıyamda duran, sonra rüku ve secde yapan kara derili adamın Cuma namazındaki duruşunu anlatabilir miyim?
Böyle o kadar manzaraya tanık olursunuz ki, burası çarpar yüreğinizi.
Burası başka bir iklim.
İftar sofraları yazıldı bir hayli Mekke ve Medine haremlerinin... Ama gerçekten kalem yetmez bunlardaki manevi derinliği anlatmaya...
Medine hareminde, avlusu ile birlikte 700 bin kişi namaz kılabiliyormuş.
700 bin kişilik bir sofra düşünün.
700 bin kişi, iftar saatine kadar Kur'an okuyor, dua ediyor, bir tasavvur edin.
Mekke haremini düşünün. Tavaf mahalli. Sa'y mahalli. Yan eyvanlar...
Üst katlar. Teras katı.
Bütün çevreleri dolanan dış avlular ve Harem'e açılan caddeler...
İnsanın var olabileceği her yerde insan var, tasavvur edin bir.
Mütevazı sofralar.
Hurma, zemzem, yoğurt, küçük bir ekmek parçası... Varsa birkaç kaju, varsa dukka diye ifade edilen ve yoğurda katılarak yenen baharat...
Dünyan en mütevazı sofrası...
Allahüekber Allahüekber...
Ezanla birlikte aynı anda milyonlarca ağızdan dökülen "Bismillahirrahmanirrahim" sözcüğü ve kavurucu güneşin içinden çıkıp gelen yüreği soğutacak bir yudum zemzem...
İşte bu Mekke ve Medine'de iftar.
Unutulur mu?
Anlatılabilir mi?
İnsan, Müslümanlığının ünitelerinin yüreğine gerçek yansımasını orada buluyor desem kendi duygu dünyamı ifade etmiş olurum.
Yazının başında saydım ya, Peygamber, Kur'an, namaz, Kabe, ümmet, kulluk ve hepsinin merkezinde Yaratan'la kalbi alaka...
Soralım kendimize, dünyanın elinde savrulan ilişkilerimizde tüm bunlar ne kadar idrak haline geliyor?
Hac değil bu.
Ramazan umresi...
Ramazan umresi ile insanlarımız, her gün daha da artan bir yönelişle, Müslümanlıklarının tüm ünitelerini idrak arayışına giriyorlar.
Öyle düşünüyorum.
Kalbimde öyle bir ürperiş hissediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.