Türkiye projesi
Son yıllarda Türkiye’nin konumunda önemli değişiklikler gözleniyor. ABD’de gerçekleştirilen toplantılarda yerimizin ön sıralara taşındığı, gelecek tahminlerinde iyimserliğin ağır bastığı görülüyor. Bu olumlu değerlendirmelerin eksik yanı geçmişteki değer yargılarıyla yapılması ve yeni idealler ve değerler üzerine inşa edilmemiş olmasıdır. Yani milli gelirimizin ne olacağı, askeri gücümüzün etkinliği gibi kriterler kullanılmakta ama dünya görüşümüzün ne olacağı ve yeni düzene düşünce boyutunda bir katkımızın olup olmayacağı tartışılmıyor.
Mesela Yahudi sivil toplum örgütlerinin muhatap alınması ve onların desteğinin önemsenmesi tartışılmaya değer. Burada itirazımız örgütün Yahudi kimliğine değil. Bir ırka ya da inanca dayalı örgütlenmelerin ve dayandığı kimlikleri savunup diğerlerini dışlayan anlayışın yerine insanların yaradılışından sahip olduğu kimliğe saygı duyan ancak bir düşünce etrafındaki birleşmeleri destekleyen bir konumda olmamızın daha doğru olduğunu düşünüyorum. Zaten demokrasi açılımı olarak adlandırdığımız girişim insanları ırk ve inanç kriterlerine göre sınıflandırmayan bir anlayışa dayanıyor. Bizim insanlığa katkımız, geçmişte de yaşadığımız, bu anlayışın gelişmiş biçimini uygulamak ve yayılmasını sağlamak olmalıdır.
Bu konuda bir yanlışlık yapıldığını düşünüyorum. Kültürümüzde ayırımcılık olmamasının bir gücün diğerini hoş görmesi olarak yansıtılması yanlıştır. Ortada üstte olan birinin alttakine tahammül etmesi, onun yanlışlarına göz yumması söz konusu değildir. Birinin sahip olduğu değerlerin diğeri tarafından kabul edilmesiyle gerçekleşen bir birliktelik olarak algılamak yanlıştır. Tüm değerler karşılıklı etkileşim ve doğru olanın seçilmesiyle oluşmuştur. Bu değerleri bir soya ya da inanca bağlamak doğru değildir ve yaratılan ortak değerlerin hiçbir inançla çatışmadığı gerçeği de ortaya çıkmaktadır. Yani tüm dinlere saygı hepsinin ortak hedefleri olmasından kaynaklanmaktadır yoksa birindeki yanlışlık ya da kötülüğün hoş görülmesi söz konusu değildir. Bu nedenle tavrımızı hoşgörü olarak nitelemek yerine doğru olanı birlikte araştırmak olarak nitelemek daha doğru olur.
Bugüne kadar her yeni düşüncenin dışımızda oluşacağını ve bizim bunları alarak gelişeceğimizi düşündük. Bu sadece teknoloji transferi değil aynı zamanda dünya görüşü oluşturmak amacını taşıyordu. Dışarıdan düşünce olarak ne bulursak ithal ettik. Kapitalistlerimiz, sosyalistlerimiz, faşizme varan milliyetçilerimiz, dini siyaset aracı olarak kullananlarımız oldu ama kökleri bu topraklarda olan insan odaklı dünya görüşünü zamanın ruhuna uygun olarak geliştiremedik. Çünkü düşünce üretmek mal üretmek gibiydi ve en iyisini büyük ülkelerin vatandaşları yapardı. Yani bir ülkenin gücü ve kapasitesi o ülkede yaşayan insanların düşünce sınırlarını da belirlerdi. Şu sırada ülkemizin ön plana çıktığını görünce düşünce üretenlerimiz olabileceğini, daha doğrusu düşüncenin para kadar önemli sayılacağını düşündüm ve sevindim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.