Siz müctehid leştirilmiş lerden misiniz?!!!...

Siz müctehid leştirilmiş lerden misiniz?!!!...

Son yıllarda ictihad özentisinin tepreştiği hepimizin malumu... biraz argo olacak ama, “koyunun olmadığı yerde keçi Abdurrahman Çelebi geçinir” diye bir söz var... devir “imaj” devri... cahiliye meydanında sanatçı vs denilenlerin bir türkü, şarkıyla bir gecede meşhur olması gibi bizim mahallede de çenesi veya kalemi güçlü olanların bir kaç kitap veya makaleyle meşhur oldukları bir zamanda yaşıyoruz...
Bilindiği üzere harf devrimiyle ülkemizde milyonlar bir gecede ümmi olarak sabahladı. İlmi boşluğu önemli ölçüde dolduran âlimler ise ya sürgün, ya tevkif, ya idam veya tehcir edildi. Ondan sonra çok ciddi ilmi boşluk meydana geldi. Derken, ilim dâvet ve tebliğ açısından memletimiz alabildiğine çoraklaştı. Bu minval üzere seksen küsür yıldır kaç kuşak değişti...
İmam-ı Siyutî’nin “el müfti vel müstefti” eseri vb eserlerde selef ulemasının bu günkü naylon müctehidlerine garip gelecek nice davranışları vardır; bir şehirde fetva vermeye ehil 20-30 alimden çoğunluğu, fetva soranları daha ehliyetli bir kaç kişiye yönlendirmişlerdir. Bu onların ehliyetsiz olmalarından değil elbette.
Daha ehliyetli olana saygı, haddini bilme, bilmeyenlere bildirme ve özellikle de fetva vermenin ağır mes’ûliyetinden kaçınmalarındandır. Yoksa hemen kolları sıvayıp birazda ben meşhur olayım dürtüsüyle fetvanın üzerine atlamıyorlardı. Nicelerine nice makamlar tekilif edilmesine rağmen bundan kaçınmışlardır. Nicelerine zamanlarının sultaları tarafından ceza’i müeyyidelerin uygulandığını birliyorsunuz. Bunun için hayatlarından olanlar var.
Halbuki onların ilmi dehalarının yanı sıra, takva, vera ve zühdleri de bu işe kafiydi. Onların geceleri bizim gündüzlerimizden daha aydınlık idi. Ortam ve şartları buna çok müsait idi... her şeyden önce onlar vahyin hakimiyeti altında yaşıyorlardı;
Bizim yaşadığımız bu çirkef asır gibi gözleri haramı görmüyor, kulakları haramı işitmiyor, dilleri haram konuşmuyor, burunları haram kokular almıyor, midelerine haram gıda girmiyor, kalpleri bizimki gibi haram düşüncelerle basa basa doldurulmuyordu... ya biz???...
Haramlar önce bar, pavyon gibi yerlerde başladı, sonra moda vb rezilliklerle sokaklara taştı, sonra tv kanalizasyonlarıyla evlerimizi pompalandı, sonra ceplerimize dolduruldu G3 te cabası... şimdi söylermisiniz, her zaman ve zamini bunca haramlarla ilmek ilmek işlenen bizlerin “hum ricalun, nahnu rical” gururuna kapılması caiz mi?
Biraz arapçaya vakıf olan kardeşlerim, Allah (cc) ın seçip vahiy dili kıldığı bu dilin incelik ve esrarını bilirler. Kaldı ki arapçayı hiç bilmeyen bazı gafillerin; “ben Kur'an ve sünnete uyarım insanlara uymam” hezeyanları ne kadar çirkin... haydi uy bakalım nasıl uyacaksın? Bu gurur ve kibirle şeytanın atına bilenler; ümmete bu 1400 yıllık mirası bırakan binlerce müctehid imamdan daha iyi bildikerini ima etmektedirler kendilerince. İyi niyetli ama acemi gençleri de bu fikre bulaştıranlar olnalırn vebaline de ortaktırlar..
İctihad kapısının kapalılığı gibi bir iddiamız yok, mezhep taassubumuz da yok delilini araraştırarak, değişik konularda değişik müctehidlere de uyabiliriz. Ama nefsimizin arzularına uyarak değil delillere uyarak. Bir de aynı konuda telfike düşmeden. Hele ictihad ciddi bir iş olup belli şartları gerektirir. İşte O şartlardan bazıları.
İçtihadın Şartları
1. Arap Dili'ni Bilmek
Arabçayı bilmek nahiv, sarf, belagat, me’ânî ve beyân gibi arab Dili ilimlerini öğrenmekle olur. Müctehidin bu tarzda Arab Dilini öğrenmesi zarurîdir. Çünkü şerî’atin nassları Kur'an ve sünnet Araça olarak nazıl olmuştur. Onun için şerî’atin nasslarının anlaşılması, bu nasslardan hükümlerin çıkarılması ancak çok iyi bir Arab Lisânı bilgisiyle mümkündür. Husûsen Kitab ve Sünnetin nassları yüksek belagat, fe-sâhat ve beyân seviyesine sâhib bu¬lunduklarından Arab Dilini bilmeden, Arabçanın ifade ve tâbirdeki uslûblarını, belâğî ve beyânı esrarını ihata etmeden, kelime ve ibarelerinin nelere işaret ettiğine vâkıf olmadan şer’î nassların iyice anlaşılması imkânsızdır.
2. Kitabı/Kur'anı Bilmek
Müctehidde bulunması icabeden, ictihâd şartlarından biri de müctehidin Kitabı bilmesidir. Çünkü Kitab, şer’î esasların temeli ve kaynağıdır. Onun için müctehidin Kur'an ayetlerinin hepsini icmâlî olarak (umûmen) bilmesi, ahkâm ayetlerini de bir bir ve teferruatlı olarak bilmesi şarttır. Çünkü amelî ve şer"î hükümler bu (hukukî) ayetlerden istınbât olunmaktadır.
Kur'an ayetlerinin hangisinin nâsih ve hangisinin mensûh olduğunu bilmek de Kitabı bilmeye dahildir. Ayrıca müctehidin ahkâm ayetlerinin nuzûl sebeblerini de bilmesi zarurîdir. Çünkü bu bilgi müctehide ayetin maksadının anlaşılmasında büyük nisbette yardım edecektir.
3. Sünneti Bilmek
Müctehidin Sünnetten nelerin sahih, nelerin zayıf olduğunu, hadîs râvîlerinin hallerini ve durumlarını, ne nisbette "adalet sahibi olduklarını, -dab-t, takva, vera’ dereceleriyle fakihlik seviyelerini, Mütevâtir, Meşhur ve âhâd Sünneti bilmesi, hadîslerin manalarını anlaması, vürûd sebeblerini kuvvet ve sıhhat bakımından ha¬dislerin derecelerini, hadisler arasında tercih yapma kaidelerini, hadislerin nâsih ve mensûh olanlarını bilmesi şarttır.
4. Fıkıh Usûlünü Bilmek
Fıkıh Usûlünü bilmek her müctehid ve fakîh için zarurettir. Çünkü müctehid şerî"atin delillerini, kendilerine müracaattaki sıralarını, bunlardan hükümlerin çıkarılma yollarını, lafızların manalarına delalet tarzlarını, bu delaletlerin kuvvet nisbetini, hangisinin hangisinden önce geldiğini, deliller arasındaki tercih kaidelerini ve diğer Fıkıh Usûlü iliminin tedkîk ettiği mevzuları bu ilim ile öğrenir ve bilir.
5. Üzerinde icmâ’ Hâsıl Olmuş Mevzuları Bilmek
Karşılaştığı ve hakkında ictihadda bulunduğu meselelerde icmâ’a aykırı hareket¬te bulunmamak için müctehidin, hangi mevzu ve meseleler üzerinde icmâ’ hasıl ol¬duysa onları bilmesi mecburîdir.
6. Şerîatin Maksad ve Gayelerini ve hükümlerin illetlerini bilmek
İçtihadın şartlanndan biri de şerîatin sarahaten beyan etmediği hükümleri kıyas yoluyla tespit edebilmek için insanların maslahatlarını, Şerîatin maksad ve gayelerini ve hükümlerin illetlerini bilmektir. Bun¬dan dolayı insanların örf ve adetlerini ihata etmek; insanların maslahatlarını dikkate alıp bunlara binâen hüküm istinbâtı için şarttır. Çünkü insanların örf ve adetlerini nazarı dikkate almak, insanların meşrû maslahatlarını dikkate almaktır.
7. İçtihada Fıtratan Kabiliyetli Olmak
Usulcülcrin sarahaten beyan etmemelerine rağmen, bize göre içtihadın bir zarurî şartı da, alimde içtihada fıtrî bir istîdâd bulunmasıdır. Yani müetehidin ince bir idrâk sahibi olması yanında fıkhî bir akıl seviyesine, zihnî bir berraklığa, basiret ve kalb gözü işlerliğine ve açıklığına, güzel anlayışa, zihin keskinliğine mâlik olması şarttır. Bu fıtrî istîdâd ve kabiliyete sahib olmadan, şahıs yukarıda içtihadın şartları olarak saydığımız içtihadın aletleri durumundaki vasıfları hâiz olsa bile, içtihadın aletini bilse, öğrense bile müetehid olamaz. Çünkü içtihadın aleti olan bu şartlar, fıtrî ic-tihâd kabiliyeti ve istîdâdıyla bir arada insanda bulunmazlarsa şahsı müetehid kılamazlar, müetehid yapamazlar. (A Zeydan, fıkıh usulü. özetle)
Bunca imamlar nassları didik didik ederek önümüze mükellef bir fıkıh sofrası kurmuşlar. Ellerimize de kaşığı çatalı vermişler ancak biz pecmürde mukallidler, bu nimetleri elimize gözümüze bulaştırmadan yemesini de beceremiyoruz. Yazık!...
Zira taklid ettiğimiz mezhebin fıkhını dahi öğrenmekten aciziz...
Allah (cc) bizlere feraset ve iz’an bahşeylesin amin!...

Not: bir çok kardeşim maillerinde ölüye Kur'an okuma, ne tür hayırlar ölüye ulaşır gibi soruları ısrarla sordular ancak ramazanda bir tartışmaya da ben sebep olmamak için erteledim. Önümüzdeki yazılarımda sizden gelen bu vb sorulara cevap vermeye çalışacağım inşaallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi