Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Latif abi Samsun’a çıkmış... Hey Allah’ım!

Latif abi Samsun’a çıkmış... Hey Allah’ım!

Latif abi de “ilk kurtuluş meşalesi”ni Samsun’da yakmış... “Latif abi” dediğim, Türkiye Partisi’nin değerli genel başkanı Abdullatif Şener.

Samsun’da halka hitap etmiş.

Demiş ki, “Hesap sormak için meydanlara çıktık ve ilk kurtuluş meşalesini Samsun’da yaktık. İktidara geldiğimizde dokunulmazlıkları kaldırıp siyasi parti yasasını değiştireceğiz. Samsun’da yanan bu meşale Türkiye’yi ayağa kaldıracak.”

Diyebilir.

Herkes her şeyi söyleyebilir.

Fakat, “kurtuluş” ve “meşale” kavramlarıyla yanyana geldiğinde, Samsun, bildiğimiz “Samsun” olmaktan çıkıp, başka bir şeye dönüşüyor...

Dolayısıyla, Latif abi de bildiğimiz “Latif abi” olmaktan çıkıp, başka birilerine dönüşüyor.

Neden Ordu, Giresun, Trabzon değil de, Samsun?

Latif abi bizleri kimlerden kurtaracak?

Hangi “düşman güçler”den?

Hem, ne var bu Samsun’da, Türkiye’yi kurtarmak isteyenlerin aklına ilk burası geliyor?

Mustafa Kemal Paşa, tamam,

hareketini Samsun’da başlatmıştı. “İlk kurtuluş meşalesi”ni orada yakmıştı. Çok iyi etmişti.
Samsun’a çıkarken de, güvenlik gereği, kara yollarını değil, deniz yollarını kullanmıştı.

Bitti...

Samsun işi burada bitti...

Peki, kendilerinde “kurtarıcı” güç vehmedenlerin Samsun fetişi de ne oluyor?

Ne demek istiyorlar?

Mustafa Kemal Atatürk’ün şeriki, halefi, naibi olduklarını mı düşünüyorlar?

Madem ilk kurtuluş meşalesini Samsun’da yakacaktın, ne diye güvenli ve her türlü konfora cevap veren otoyolları kullanıyorsun? Sirkeci’de kırık dökük, pusulasız bir tekneye binsene!

Bir vakitler, Doğu Perinçek de benzeri bir eyleme kalkışmıştı. Tıpkı Mustafa Kemal Paşa gibi, “ilk kurtuluş meşalesi”ni yakmak için Anadolu’ya ayak basmıştı.

Fakat, eylem taklit olmasın diye, Karadeniz’i değil, Akdeniz’i kullanmıştı.

Samsun yerine, Silifke’ye çıkmıştı.

Silifke’de partililerle bir araya gelmiş, konuşmalar yapmış, kongre ter tipleye tertipleye Anadolu içlerine doğru yürümüştü. Şimdi Silivri’de yatıyor.

Değerli Şener, eyleminin taklit kokmasına aldırmıyor.

Hareketiyle milli mücadele arasında kurduğu koşutluğun, en hafif benzetmesiyle “münasebetsizlik” olduğuna, “münasebetsizlik” sayılacağına da aldırmıyor.

Daha da kötüsü, kendisini “lider” sanıyor.

Keşke olabilse.

Keşke “ileride” merkez sağı toparlayacak lider adaylarından biri de kıymetli Şener olabilse ve demokrasi dışı arayışlara karşı “siyaset”in elini güçlendirse.

Kusura bakmasın ama olmaz.

Bu malzemeden mevzun bir “liderlik” çıkmaz.

Bakın, ilk kurtuluş meşalesini yaktığı Samsun’da ne buyurmuş: “Hükümet hâlâ benim dönemimdeki krediyi kullanıyor. O kredi bitti artık. Bugün emekliler benim 97 yılında verdiğim yüksek maaş artışı ile ayakta duruyor. Ekonomiyi biz biliriz, biz...”

Bir kere, kendini bilen bir siyasetçi böyle şeyler konuşmaz.

Megalomaninin de, övünmenin de, durma göre yerinmenin de bir raconu vardır.

Ekonomiyi bilen tek kişi sen değilsin.

Senden daha iyileri var...

İkincisi, 97 yılında emekliye verilen “yüksek maaş artışı” senin kararın değildi... Başında bir Başbakan vardı, ismi de Necmettin Erbakan’dı.

Hadi bu hükümetin başarılarını kendine yazıyorsun, iyi ediyorsun da, seni yetiştiren adama bu saygısızlığı neden yapıyorsun?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi