‘Türk libası giydik’
Hacı Ahmet Kadirov Camii’nde aldığımız abdestlerle birlikte Hosiyurt köyüne vasıl oluyoruz. Sabah namazında, söz konusu caminin açılışını yapacağız. Kendi kendimize de söylenmeden edemiyoruz: Acaba Türkiye’de sabah namazında cami açılışı yapılabilir mi? Cemaat gelse de yetkililerin keyfi gelir mi? Karanlıkta heyet olarak caminin önünde bekliyoruz. Birincisi, cemaat ezan vaktini bekliyor. İkincisi, Ram(a)zan Kadirov bekleniyor. Cemaatla birlikte orada burada Çeçen güvenlik güçlerinin varlığı da dikkati çekiyor. Bunların orada bulunmalarının nedeni de biraz sonra Ram(a)zan Kadirov’un Hacı Abdulhamid Efendi Camii’nin açılışına katılacak olması. Açılış ve namaz için cami avlusunda oyalanırken İslâm Alimleri Meclisi Başkanı Hoca Ahad Kadirov’la tanışıyoruz. Tek kelime ile etkileyici bir şahsiyet. Daha sonra takdimlerde konuşuyor ve namazlarda imamlık yapıyor. Davudi ve etkileyici bir sesi var. Eski Müftü ve Çeçenistan Cumhurbaşkanı Ahmed Kadirov ve oğlu Ram(a)zan Kadirov ile alakalı olarak övücü ve tezkiye edici sözler sarf ediyor. Çeçenler aynen Boşnaklar gibi muvafıkıyla ve muhalifiyle Türkleri çok seviyorlar. Yaptırdıkları Osmanlı tarzı camiler de bunun göstergesi. Şimdi bu camilerle övünüyorlar ve meşruiyetlerini bu camilere bağlamış durumdalar. Gerçekten de Arap dünyasında gördüğümüz ‘türkmania’ denilebilecek Türk hayranlığını burada da görüyoruz. Kadirov’ların aile şeceresinden gelen Hacı Abdulhamid Efendi adına yapılan camii de yine diğer camiler gibi Osmanlı tarzında yapılmış bulunuyor. Camiyi işaret ederek Hoca Ahad Kadirov kulağımıza şunları söylüyor: “Biz, Türklerle aynı dini damardan geliyoruz. Camilerimizi Osmanlı tarzı yaparak ve yaptırarak aslında Türk libası giymiş olduk…” Bu anlamda, gerçekten de Çeçenistan baştan başa ve boydan boya camileriyle Türk libası giyiyor gibi. Camiler, yurtların tapusu ve mührüdür ve bu anlamda Osmanlı tarzı camilerle bir taraftan Çeçenistan’a İslâm mührü vurulurken diğer taraftan da bu mührün Osmanlı tarzı olmasına özen gösteriliyor.
•
Yazıyı yazarken bir taraftan Hacı Ahad Kadirov’un bu sözleri kulaklarımda çınlıyor öbür taraftan da Riyad gazetesinde Abdullah Bin Bahit adlı yazarın, ‘İstanbul’da namaz’ başlıklı yazısına göz atıyorum. O, diğer gençler ve yaşlılar gibi Türk filmlerine değil Türk kahvelerine ve onun ötesinde camilerine vurulmuş ve meftun olmuş. Sanki Ahad Kadirov’un sözleri Riyad’da yankılanmış ve Riyad gazetesi yazarı Abdullah Bahit, İstanbul’daki camilere olan meftuniyetini neredeyse bir yazısına sığdıramamış gibi. Abdullah Bin Bahit yazısının dibacesinde şunları yazıyor: “İstanbul camilerinden birisine girdim. Birden dini bir sıcaklık hissettim. Asırlara uzanan medeni bir İslâmi mekanda olduğumu anlıyorum. Muhakkak ki bu cami, şehre damgasını vuran Osmanlı medeniyetinin izlerinden ve kalıntılarından birisi olmalıydı…(http://www.alarabiya.net/views/2009/10/14/87963.html)” Hoca Ahad Kadirov’la bir müddet sohbet ettikten sonra Ram(a)zan Kadirov’un aracı uzaktan gözüküyor ve mekana ulaşıyor. Türk heyetiyle Ram(a)zan Kadirov teker teker ilgileniyor ve Seyfullah Türksoy heyeti Kadirov’a tanıtıyor, takdim ediyor. Türk tarzı camii için Türk tarzı bir ezan isteniyor. Bu gibi durumlarda hep görev, çelebiliği ile dikkat çeken Diyanet İşleri eski başkan yardımcılarından Hamdi Mert’e düşüyor. Erinmeden Türk makamında bir sabah ezanı okuyor ve ardından camiye giriyoruz. Cami hınca hınç doluyor ve namazı yine Davudi sesiyle Ahad Kadirov kıldırıyor. Namazdan önce kameti ise Ram(a)zan Kadirov getiriyor. Namaz öncesinde ve sonrasında tesbihatı yine Davudi sesiyle Kadirov icra ediyor.
•
Dikkat çekici hususlardan birisi Ahad Kadirov’un sabah namazında Kunut duası okuması ve duada Vehhabiliğin kahrına dair ifadelere yer vermesiydi. Bu hususta bir gerçek bir de manipülasyon boyutu var. Suriyeli dostumuz Muhammed Fatih er Ravi gibilerin de itirafıyla, gerçekten de Selefilik veya Vehhabilik ötedenberi Müslümanlar arası ilişkilere büyük zarar verdi. Belki de Haricilerden sonra dahilde silah kullanan nadir dini fırkalardan birisi oldu. Kendilerini tecdit ehli saymalarına rağmen davet yöntemleri zarardan hali değil. Lakin bir de meselenin uluslararası ve manipülasyon boyutu var. Bazen de muhalif tarafları karalama aracı olarak kullanılıyor. Bundan da sakınmak lazım. Bu münasebetle şunları söylemek mümkün: Çeçenistan’da her seviyede seferberlik var. Bunlardan birisi de imar seferberliği. Onun dışında dini bir seferberlik var. Bu seferberlik cami ve dini mekanların inşası paralelinde tasavvufa vurgu ve Vehhabiliğe yergi ağırlıklı. Bu anlamda, tasavvufun önemine dair derleme kitaplar hazırlanmış ve yayınlanmış vaziyette. Yine bu bağlamda Arap dünyasında Selefilik aleyhinde yazılan kitaplardan da aktif bir biçimde yararlanılıyor. Abdulkadir İsa Diyab’ın El Mizan el Adil; Temyiz el hakkı mine’l batil kitabı bunlardan birisi. Bu kitap Moskova Türk Büyükelçiliği Din İşleri Müşaviri ile Süleyman Ateş’e hediye ediliyor. Adeta Çeçenistan yeni dönemde Vehhabilik aleyhinde propaganda üssü ve merkezi haline gelmiş bulunuyor. Vehhabilik üzerinden dini yanlış anlamanın Çeçenistan’da sıkıntılara neden olduğunu düşünüyor ve savunuyorlar. Lakin diğer taraftan da başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap ülkeleriyle de ilişkilerini geliştirmeye çalışıyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.