Hepten sağdan sağdan gitmek...
Kadim muhalefet partisi CHP de ‘sağdan sağdan’ gitmeye çalışıyor ama, yaptığı şey, ‘değerler’ temelinde yükselen bir sağcılık değil; değişime, farklılaşmaya direnen, hatta her türlü farklılaşmayı ‘tehdit’ skalasına dahil eden bir sağcılık.
Daha doğrusu, ‘katı muhafazakarlık.’
Hem klasik sağın hastalıklarını sahipleneceksin, hem de ‘sol’ iddiasını sürdüreceksin...
Bu mümkün müdür?
Mümkün olmadığı görüldü, görülüyor. Çünkü CHP, muhafazakarlıkta inat etmeyi ‘halka yakınlaşmak’ sanıyor, ‘kazanımları korumak’ adına da statükoyla bütünleşiyor.
Dolayısıyla, bir milim ilerlemiyor.
İnsanlık tekamül etmiştir, üretim biçimi ve alışkanlıkları değişmiştir, yeni bir hayat ve yeni standartlar oluşmuştur, ama CHP ‘aynı’ kalmıştır ve bunu da, ne hazindir ki, batılılaşma, çağdaşlaşma, ilerleme sanmaktadır.
Bu yüzden olmuyor.
Bu yüzden, gide gide halktan ve değerlerden kopuk, katı doktriner bir partiye dönüşüyor.
Bu tehlikeyi fark eden Baykal (siyasetbilimcidir, fark eder) bir ara, partisini sağa açmayı denedi.
Denediğiyle kaldı.
Çünkü, benzemek istediği yapı (sağcılık), yukarıda da söylediğim gibi, sorunluydu.
Bir tür ‘neo-statükoculuk’ olarak tanımlayacağımız bu sağcılık türü, tıpkı CHP’nin temsil ettiği doktriner siyaset çizgisi gibi ‘fetiş devlet’ telakkisi üzerinden yükseliyordu ve dibine kadar sorunluydu.
Sorunlu olduğu için de çözülmüştü.
Bunu, Demokrat Parti’nin devamı olduğunu iddia eden partilere bakarak daha iyi anlayabiliriz.
Sözü, aslında, ‘Demokrat Parti’ adını alarak kendini külliyen ortadan kaldıran ‘Doğru Yol Partisi’ne, dolayısıyla Mehmet Ağar’a, dolayısıyla Ağar’ın keramet vehmedip partinin başına önerdiği Hüsamettin Cindoruk’a getirmek istiyorum.
Evet, Ağar’ın yaptığı başlangıçta, iyi niyetli bir teşebbüstü.
Kendisini ‘yeter söz milletindir’ diye ortaya çıkan Demokrat Parti’yle ilişkilendirmiş, DP’den tevarüs etmiş ‘siyasetler’le dirsek teması halinde bulunduğunu anlamamızı sağlamış ve aynı geleneğin sürdürücüsü olan partilere (Anavatan’a mesela) el uzatmıştı.
Beceremedi.
Duruşu, tavrı, bir türlü güven telkin etmeyen sağcılığı buna engeldi.
Üstelik, sözün millette olduğu, olması gerektiği durumlarda pek ortalıkta görünmedi. Örneğin, o namütenahi iradenin örtülü tehditlerine boyun eğerek 367 saçmalığına (zımnen) destek verdi ve adına siyasetlere kalkıştığı milletten ne kadar da farklı düşündüğünü ortaya koydu.
Bundan ders almış olması gerekirdi.
Almamış.
Ders almadığı gibi, bir de partisinin başına ‘kurtarıcı’ olarak, bir başka 367’ci ve statükocu Hüsamettin Cindoruk’u öneriyor.
Cindoruk da ‘evet’ diyor.
Maksat, merkez sağı, emanetçi de olsa, güçlü bir isim etrafında birleştirmek... Maksat hasıl olduktan sonra da emaneti asıl sahibine tevdi etmek.
Fakat sorun da burada işte...
Hepten ‘sağdan sağdan’ giderek olmuyor.
Niçin olmadığını/olmayacağını yukarıda izah etmeye çalışmıştım.
Çünkü, hepten sağdan sağdan gidenler, ‘fetiş devlet’ telakkisinden hareket ediyor ve bir yerden sonra CHP’nin temsil ettiği doktriner siyaset çizgisiyle buluşuyor.
Kaldı ki, ortada bir ‘emanet’ de yok.
Bugün bir emanetten ve toparlanması için can attığımız ‘merkez sağ’dan söz edemiyorsak, bunu biraz da Ağar ve Cindoruk gibi ‘gizli statükoculara’ borçluyuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.