Siyasetin doğası
Türkiye ile Azerbaycan arasındaki bayrak krizini anlamaya çalışıyorum. Eğer bu kriz olmasaydı Ermenistan’la imzalanan protokolün onaylanması sürecince muhalefet sert eleştiriler yapacak ve kardeş Azerileri Ermeni açılımına feda ettiğimizi söyleyecekti. Bazı iktidar milletvekillerinin de bundan etkileneceği ve protokolün onaylanmasının tehlikeye gireceği söylenebilirdi. Oysa şimdi bayrağımızı indiren bir ülkeye yönelik hassasiyetler törpülendi ve onlara karşı olmak adeta bir öç almaya dönüştü. Yani bu kriz siyasal açıdan olumlu sonuçlar verebilir.
Bugüne kadar siyasi söylemlerimizde kardeşlik, dindaşlık, dostluk gibi kavramları çok kullandık ve bir ülkenin siyasetini bu değerler üzerine inşa ettiğini düşündük. Oysa bunlar halkı yönlendirmek için kullanılıyordu ve siyasetin kriterleri bundan çok farklıydı. Birçok ülkede görülen iç savaşlar kardeşliğin bütünleştirici olmadığının güçlü bir delili olmasına rağmen halkın siyasete bakışı duygusal yakınlıklara göre biçimlendirildi. Bunu bilen yöneticiler Ermenistan’la yakınlaşmamız için gerekli duygusal ortamı yaratmak amacıyla bayrak krizini çıkardılar ve halkımızı en hassas yerinden vurdular. Azeriler iki kutsala birden saygısızlık ediyordu ve hem şehitlerimizin ruhunu incitiyor hem de bayrağımızı indiriyordu.
Bu durumun Rusların bir oyunu olduğunu ve Azerbaycan ile aramıza nifak sokmak için böyle bir yola başvurdukları söyleniyordu. Oysa Rus Dışişleri Bakanı protokolün imza töreninde hazır bulunmuştu ve bölgeye Türkiye’nin girmesine itirazı yoktu. Rusya’nın Azerbaycan üzerindeki etkinliği Ermenistan’la yakınlaşmamız yönünde kullanılabilirdi. Olayı tümüyle değerlendirdiğimizde Azerbaycan’ın tavrının elimizi güçlendirdiği ve yakınlaşmayı kolaylaştırdığı söylenebilirdi.
Buradan şu sonuca varabiliriz: Halkın duyguları siyasetin yönünü belirlemez ancak herkes kendi amaçlarını gerçekleştirmek için bu duyguları kullanır. Zaten demokratik açılımda da aynı şeyi yaşadık. Türkiye çatışmaları sona erdirmek için zor bir süreci başlattı ve militanların eve dönüşünün yolunu açtı. Bu politika bölgeye yönelikti ve ABD’nin Irak’ı terk ettikten sonra kurulacak dengenin alt yapısı hazırlanıyordu. Kürtlerin karşılama töreninde yaptığı güç gösterisi kendileri için hazırlanmış bir tuzak da olabilirdi. İçlerine yerleştirilen provokatörler barışçı süreci baltalar ve sorunun kuvvet kullanılarak çözümünün yolunu açardı. Yani ABD ve Türkiye gibi iki büyük güç geleceği tehlikeye sokabilecek bir potansiyeli yok edebilirdi.
Kürtler çevresinin tamamen kuşatılmasına yol açacak bir politika izliyordu. Irak’ta Araplarla, İran’la, Suriye ile çatışma içindeyken Türkiye’nin iyi niyetli çabalarını boşa çıkarırsa yalnızlığını nasıl telafi edecekti. Burada da Kürtlerin duyguları kullanılıyor ve çevresindeki herkesle düşman olmalarının yolu hazırlanıyordu.
Siyasette birlerinin duyguları ön plana çıkarıldığında bunları bir yana bırakıp varılacak sonuçları değerlendirmek gerekir. Siyaset duyguyla değil akılla yapılır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.