Başbuğsuz mu kalacağız?
Haziran hasadı, geçti... Meşhur “AKP’yi ve Gülen’i bitirme planı” belgesiyle ilgili haberler haziran ayında patlamıştı. Militarist cenahta, halkın seçtiği meşru hükümetle bir kesimi hedef alan bir süreç başlatılmıştı. Hükümeti zayıflatacak çalışmalar yapılacak, iktidar partisi parçalanacak, Fethullah Gülen Cemaati’ne şiddet isnad edilecek, mezheb kışkırtıcılığı yapılacak, siyasi istikrarsızlık tırmandırılacak... Böylece darbeye zemin hazırlanacak...
Bu bir sistemi tamamen değiştirmeyi gerektirecek bir yapılanmayı ortaya koyuyor. Bir ülkenin silahlı kuvvetleri, iktidarı ve sosyal yapıyı değiştirme yönünde talimat hazırlıyor ve deşifre oluyor...
Sürecin bu noktasında en az hasarlı sonuç, belge açığa çıktıktan sonra alınabilirdi. G.Kurmay Başkanı, belge ile ilgisi olan rütbelileri görevden alır, emekliye sevkeder, meseleyi kapatırdı.
Bu az hasarlı çözüm yerine, “hasarsızlık” tercih edildi. Belgenin aslı nasıl olsa, savcıların elinde değil, karargâhta çözüm sağlanır ve böylece belge ortadan kaldırılırdı. Bu kağıdın ortadan kaldırılması yanında, dönemin teknolojisi de devrede olduğu için, bilgisayarlar üzerinden yürütülen bir operasyondu.
Sükunet geçici olarak sağlandı. Belge “kağıt parçası” olarak ilan edildi...
Bu açıklamalara bel bağlayan bazı kalemşörler, mangalda kül bırakmadı. Esti, savurdu. Şimdi onların hakikat karşısında başlarını eğip özür dileme zamanı. Dürüst olan, şahsiyet sahibi olan bunu yapar. Nitekim bir gazeteci bu dürüstlüğü gösterdi, özür diledi...
Peki, faili asli ne yapacak?
Öncelikle, haziranda yapılmayanı... Yani, belge ile doğrudan ilgili bütün eşhası işten el çektirecek veya emekliye sevk edecek. Bu Türkiye’de bir ilk olacak; TSK’nın çok övündüğü kendi kendini yönetme sistemi böylece gücünü kaybedecek. Siyasi iktidara hiyerarşik atamaları kolayca tasdik ettirme devri kapanacak ve meşru yönetimin takdir hakkı, her alanda olduğu gibi teslim edilecek...
Bu tabii gelişmeler için çok fazla beklenmeyeceğini tahmin edebiliriz.
Eğer böyle olursa, Türkiye, darbeye geçit vermeyen ordusuyla daha fazla gurur duyacak.
Bu kadar kolayca sıralayıverdiğimiz şeylerin, sonuçlandırılmasının öyle kolay olmadığını, ciddi bir mukavemetin olabileceğini elbette biz de biliyoruz.
TSK’nın en tepesinde bulunan, soyadı da makamına çok uygun olan İlker Başbuğ haziranda büyük bir fırsat kaçırdı. Konuyu gereken şekilde sonuçlandırıp, mesullerinin defterini eline verse idi, tarihe geçecekti.
“Postacı kapıyı iki defa çalar”, derler. Birinci fırsat kaçtı ama, ikincisi kapıda. G. Kurmay başkanı, darbe planına bulaşmış olan personeli usulet ve suhuletle gönderir, bundan sonrası için darbe yollarının kesinlikle kapandığına, ordunun ülkenin güvenliği dışında siyasi alanla ilgili bir işinin olmadığına astlarını inandırır. Bu elbette, askeri eğitimin de yeniden ele alınmasını gerektirecektir. Türkiye’de askeri eğitim, zamana uymakta ciddi bir direnç göstermektedir. 1920’lerin dayatması ideolojik yapılanmadan vazgeçerek bugünün dünyasını doğru kavrayacak bir eğitime geçmekte daha fazla geç kalınmamalıdır.
Başbuğ bu ikinci fırsatı değerlendirebilecek mi?
Her halde değerlendirmekten başka seçeneği yoktur. Değerlendirememesi halinde, kendi prestij kaybına uğradığı gibi, TSK’ya da zarar vereceğinin farkında olmalıdır.
Direniş, görev süresi bitmeden Başbuğsuz kalmamıza yol açabilir!
Erkân-ı harb teklik mi çokluk mu?
Yazılarımıza zaman zaman ilginç okuyucu yorumları geliyor. Dünkü yazımızla ilgili bir yorumcu erkanıharbin çokluk olduğunu, o yüzden erkanı harpler denilemeyeceğini yazmış. Tereciye tere satmış! Erkân çoğuldur, fakat, erkan-ı harb değil. Bu kelimeye karşılık “kurmay” kelimesi uydurulmuştur. Mesela eskiden erkan-ı harb yüzbaşı denirdi, şimdi kurmay yüzbaşı deniliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.