Cuntacılar ve Başbakan Erdoğan
Bu yazı yazıldığında, Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Başbuğ henüz görüşmemişlerdi. Bu görüşme, demokrasi tarihimize, bir dönüm noktası olarak geçecektir.
27 Mayıs 1960 askerî darbesini başlangıç olarak alırsak, bu ülke yarım asırdır askerî vesayet altında tutuluyor. Millet iradesi sandıkta tecelli ediyor ama askerî bürokrasi, hükümetleri kendi çizdiği bir çerçevenin içine hapsediyor. Yargıda, üniversite sisteminde, yarı resmi sivil toplum kuruluşlarında ve medyadaki emniyet supapları ile kontrolü elde tutuyor.
İttihat Terakki'nin cuntacı zihniyetinden beslenen bu sistemde; hükümetlerin, özellikle de başbakanların işinin ne kadar zor olduğunu, hangi sıkıntıların altında ezildiklerini, onurlarının nasıl rencide olduğunu anlamak zor değil. Millet iradesinden güç alacak ama kuvveti elinde bulunduranlara boyun eğmek zorunda kalacaksınız... Zaten 1960 darbesinden sonra başbakan ve bakanların darağaçlarında sallandırılması; daha sonraki parlamenterler, kabine üyeleri ve başbakanlar üzerinde manevi bir baskı ve tehdit oluşturmak içindi. Yani, "bizim sözümüzden çıkarsanız, sizin de akıbetiniz onlar gibi olur" demek için...
İki adam, milletin sinesine yaslanarak bu tehdide pabuç bırakmamıştır. Biri Özal'dır, diğeri de Başbakan Erdoğan... Cuntacıların gardını ilk düşüren başbakan, rahmetli Özal'dır.
Başbakan Erdoğan, kanaatimce başlangıçta, kendisine verilen sözlere itimat etmiş, sözlerin sahiplerine inanmak istemiştir. Şemdinli savcısı Ferhat Sarıkaya olayındaki yanlışın, bu hüsnü zanna dayandığına inanıyorum. Ama zaman geçtikçe, muhataplarının demokrasiye inanç konusundaki samimiyetlerini sorgulamaya başlamıştır. Özellikle de "AK Parti'yi ve Gülen'i Bitirme Planı" ortaya çıkınca, artık görmüştür ki; cuntacıların iflah olması mümkün değildir... Şimdi, masallara karnı tok bir başbakan vardır...
Cuntacılar da, Erdoğan'ı artık tanıyorlar. Onun da belgesi elimizde.
Taraf gazetesi, demokratikleşme adına büyük hizmet yaparak, 20 Haziran 2008'de Genelkurmay karargâhında hazırlanan bir planı ifşa etti. Silahlı kuvvetlerin, cuntalar eliyle siyasetin içine nasıl çekildiğinin, günümüzün darbe şartlarına göre demokrasiye nasıl müdahale edileceğinin belgesi, ele geçirilmişti. Radikal gazetesi üç gün önce, bu planla ilgili değerlendirmenin, Eylül 2007 tarihli beş sayfalık yeni belgesini yayınladı. Belgeyi hazırlayan, geçtiğimiz ağustosta orgeneralliğe terfi eden ve halen Harp Akademileri komutanı olarak görev yapan Nusret Taşdeler. İşte o belgede, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinin bir değerlendirmesi yapılıyor ve Başbakan Erdoğan için şunlar söyleniyor:
"Başbakan'a yapılan bütün telkinlere rağmen, Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçilmiştir... AKP'nin, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, temel konulardaki hassasiyetlerini, hatta itirazlarını dahi dikkate almadığı, kendi bildiği yolda yürümeye devam ettiği görülmektedir. Gelinen noktada, hükümetin tutumundan çok fazla taviz vermeyeceği ve kendi tabanının beklentilerini karşılamak için sınırları zorlayacağı anlaşılmaktadır."
Evet, durum budur. Genelkurmay karargâhındakilere göre, Başbakan Erdoğan, askerlerin telkinlerini dinlememekte ve sınırları zorlamaktadır.
Şimdi ortada artık saklanması, tevil edilmesi, unutturulması mümkün olmayan bir vahim durum var. Türkiye'nin silahlı kuvvetleri bünyesinde bir cuntacı kadro, demokrasiye karşı ihanet sergiliyor. Cüretkâr, fütursuz, kimseye hesap vermeyiz havasında "bu memleket bizden sorulur" diyorlar.
Hükümet, TBMM, Cumhuriyet ve demokrasi, bu tehditle birlikte yaşayamaz. Bu tehdit devam ediyor. Yapılacak tek şey var. Türk Silahlı Kuvvetleri, milletin gözbebeği bu kurum, cuntacılardan temizlenmelidir. Cuntacılar, elli senedir hesap vermiyor ve yaptıkları yanlarına kâr kalıyor. Artık onlar için yolun sonuna gelindi. Onlar gitmeden, Türkiye düzlüğe çıkamaz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.