Gül-Erdoğan değerlendirmesi
Ben, Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan'ı kıyaslamak istemem.Birinin diğerine karşı şu yönüyle artı, şu yönüyle eski özelliklerinden bahsetmenin, sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. İnsan ne de olsa insandır ve bu tür kıyaslamalar her zaman üzüntüler oluşturabilir.
Aslında her iki politikacı, Türkiye'ye çok şey katmışlardır.
Bunun başında dinamizm gelir.
Özellikle son 7 yıllık sürede, Türkiye'nin farklı bir dinamiğini (insan unsuru bunun başında geliyor) Türkiye siyasetine taşımışlar ve bu kim ne derse desin Türkiye'ye dünya planında önemli kazanımlar sağlamıştır.
İki liderin AK Parti bünyesindeki birlikteliği tamamlayıcı bir birliktelikti.
Gül'ün artıları ile Erdoğan'ın artıları, fark edilir bir ahenk içinde yan yana gelmiş ve ortak bir ivme oluşturmuştu.
Gül'ün Cumhurbaşkanı olması, bu birlikteliğin değişik bir veçhe kazanmasına yol açtı.
Birliktelik koptu mu, bence değil.
Zaman zaman Türkiye'de hükümet başkanı ile cumhurbaşkanı ilişkileri "devlet" ile "hükümet"in farklılığı vurgusu içinde cereyan eder, gerilimler de oluşurdu.
Belki Türkiye tarihinde ilk defa cumhurbaşkanı ile hükümet başkanı, çok farklı bir ahengi yansıtıyor.
Buna rağmen Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan'ın birlikteliğinin, aynı hükümet içinde oluştan daha farklı bir mahiyet kazandığı, zaman zaman da farklılığın öne çıktığını düşünüyorum.
Burada Cumhurbaşkanı Gül'ün tavırlarının daha "damıtılmış" nitelik arz ettiğini, Başbakan Erdoğan'ın tavırlarının daha "spontane-kendiliğinden-daha refleksif" olduğu kanaati oluştuğunu söyleyebilirim.
Bu tabii ki damıtılmış olmayı mutlak anlamda daha sağlıklı, spontane tavrı da mutlak anlamda daha sağlıksız kılmıyor.
Bazen damıtılmış, hatta çok damıtılmış tavırlar, çok tutucu, çok idare-i maslahatçı nitelik de kazanabilir. Buna karşılık, spontane çıkışlar, daha kalbi, dolayısıyla daha samimi, daha iş bitirici bir nitelik arz edebilir.
Ayrıca Başbakan Erdoğan'ın çok daha yoğun, yıpratıcı ve birçok insanın "Nasıl tahammül ediyor" sorusunu sorduğu hayatının Cumhurbaşkanı Gül'e nazaran daha riskli tavırlar sergilemeye açık olduğunu belirtmek gerekiyor.
Ama son süreçte Cumhurbaşkanı Gül'ün damıtılmış tavırlarının, Türkiye'nin hassasiyet gerçekliği içinde dikkat çekici bir damıtılmışlığı sergilediği açıktır.
Gül, çok tartışmalı bir ortamda cumhurbaşkanı seçildi, aday olmaması için Başbakan Erdoğan'a telkinler yapıldığı TSK belgelerine geçti ama seçildiğinden bu yana farklı toplum kesimleri nezdinde en az tartışılan kişi olduğu da bir gerçektir.
Cumhurbaşkanı Gül ile ilgili doğru izlenimin şu olduğunu düşünüyorum:
-Söyleyeceğini söylüyor. Ana çizgisinde bir gerileme içine girmiyor. Ama sözün dozunu öyle ayarlıyor ki, sözün ulaştığı hedefler, tepki yerine üzerinde düşünmeyi tercih ediyorlar. Hassasiyetleri biliyor, o hassasiyetlerin altındaki zemini görüyor, anlıyor ve önerdiği şeyin, o hassasiyetler içinde ayrı bir önem taşıdığını anlatmaya çalışıyor. Söz söylenmemesi gereken yerde söz söylememeyi başarıyor. Bu, sözü olmamasından değil, orada veya o anda söylenmemesi gerektiğinden oluyor. Rezervlerini bildiriyor. "Savunması içinde" tavırlar sergiliyor, konuşmalar yapıyor. İletişimi önemsiyor. Akliliği önemsiyor.
Bunlar, Türkiye'de bir cumhurbaşkanı için önemli özelliklerdir.
Gül, çizdiği bu profilin karşılığını toplum ilişkilerinde alıyor.
Mesela Tunceli gezisi, hem bu profil içinde kendi tercihi açısından, hem Tunceli'de gördüğü olumlu karşılık açısından dikkat çekici. Gül, Tunceli'de, kendisinin geldiği siyasi çizgiden çok farklı toplum kesimleri tarafından oldukça sıcak biçimde karşılanıyorsa bunu cumhurbaşkanlığı sırasında çizdiği profil ile birlikte değerlendirmek gerekiyor.
Başbakan'a gelince...
Bir başbakan tabii ki daha siyaset köşelidir. Daha arenadadır. Daha hedeftir. Daha çok ok alır ve daha çok yaralanır. Onun için tepkileri de daha farklı olur.
Şöyle bir soru üzerinde düşünüyorum:
-Acaba Gül ile Erdoğan, birbirine daha yakın konumlarda iken, Gül'ün Erdoğan'a katkısı ne idi?
Ben Gül'ün, Erdoğan'la, Dışişleri Bakanı-Başbakan ilişkisi içinde bulundukları zamana ait bir sözünü hatırlıyorum:
-Uluslararası ortamlarda zaman zaman masanın altından ayağına basarım.
İşte böyle bir ilişki.
Bunda kesin dostluk var. Birlikte başarı duygusu var. Ülke hassasiyeti var.
-Taç başı akıllandırır denir.
Bunun mantığı var. Bu otomatik bir akıllanma değil, taç ile birlikte çok daha geniş bilgiye ulaşma, çok daha teennili hareket etme anlamına gelir.
Gül'ün cumhurbaşkanlığı döneminde bu bilgi birikimi ve teenni ile çok daha damıtılmış kanaatlere ulaşması normal.
Onun için derim ki, Gül ile Erdoğan, haftalık görüşmelerin ötesinde, birbirine daha çok katkıda bulunmalı. Bundan hem iki lider hem Türkiye kazanacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.