Çiçek'ten önce, Çiçek'ten sonra...
Millete ve demokrasiye komplo belgesinin altındaki ıslak imzanın sahibi Albay Dursun Çiçek, nihayet yargıya teslim oldu. Türkiye'nin demokratikleşme tarihini yazanlar, 11 Kasım 2009 için özel bir sayfa açacaklar.
Dün, Başbakan Erdoğan'ın deyimiyle, kilidin açıldığı tarihtir. Daha birkaç gün önce bir televizyon programında Sayın Başbakan aynen şöyle demişti: "Askerî yargı, Adli Tıp Raporu'nu esas almalı. Kilidi ıslak imza çözecek."
Kilit, sivil-asker ilişkilerindeki çarpıklıktır. Ergenekon davasının iddianameleri, andıç belgeleri, hepsinden öte 27 Mayıs 1960 darbesinden beri devam eden askerî müdahaleler, 28 Şubatlar, cumhurbaşkanlığı seçimi için Genelkurmay sitesinden duyurulan muhtıralar, bu çarpıklığın delilleridir. Aslında ıslak imza tartışması; güç kaybeden cuntaların, artık müdafaa pozisyonuna düştüklerinin ifadesi olarak, bir anlam ifade edebilir. Cuntalar, Silahlı Kuvvetler içindeki hukuk dışı yapıların adıdır. Sivil irade üzerinde bir vesayet rejimi kuran bu cuntalar, altmış senedir hesap vermedikleri, daha doğrusu kendilerinden hesap soran çıkmadığı için şimdi şaşkın vaziyetteler. Çünkü buna hiç hazırlıklı değillerdi. Kendilerinden kimsenin hesap soramayacağına öylesine inanmışlar/inandırılmışlardı ki, demokrasi dışı belgelere aleni imzalarını atıyor, emir-komuta zinciri içinde paraflıyorlardı. O kadar hazırlıksız yakalandılar ki; yaptıkları hataları kurmay eğitimi almış hiçbir subay yapamazdı. Telaş ve panik, onlara her adımda yanlış üstüne yanlış yaptırdı.
Şu düştükleri duruma bakınız: İnternet siteleri ile ilgili andıç belgeleri, meçhul subayın ikinci ihbar mektubunda yer alınca bunu yalanlamadılar. "Başbakanlığın direktifi ile yaptık" dediler. Akıllarınca AK Parti'yi okkanın altına itiyorlardı. Başbakanlıktan hemen açıklama geldi; "biz arşivlerde böyle bir direktife rastlamadık" dendi. Genelkurmay sitesinden iki satır cevap verdiler: "Direktif, 2000 yılına ait..." Başbakanlık bu defa tarih ve sayı istedi. Onun cevabı hâlâ yok... Bu davranışların hepsi, kurmay zekâsına ve askerlik mesleğinin onuruna hakarettir. Kımıldadıkça batan, her defasında TSK hakkında büyük güven kayıplarına yol açan bu perişanlık, artık insaf ve tahammül sınırlarını zorluyor. Kimsenin, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni bu duruma düşürmeye hakkı yok, asla yok...
Artık zamanı geldi. Sivil-asker ilişkilerini sağlıklı zemine oturtmak ve demokratikleşmenin önündeki en büyük engeli kaldırmak zorundayız. Sayın Başbakan'ın dediği doğru; bu işte duygusallığa yer yok. Şahısların verdikleri teminatları da esas alamayız. Bize, generallerin güvenceleri değil, hukuki güvenceler lazım. Demokrasi üzerindeki askerî vesayet artık bitmelidir. Millet olarak artık, aslî işini bırakıp, halkın işbaşına getirdiği iktidarları devirmeyi iş edinen bir Silahlı Kuvvetler istemiyoruz. Darbe hazırlıkları ile ömür tüketen generaller istemiyoruz. Kendi vatandaşlarını fişleyen, jurnalleyen, düşman ilan eden, kendi değerlerimizi horlayan, aşağılayan devlet görevlileri istemiyoruz. Kendi vatandaşlarına karşı psikolojik savaş yürüten kamu görevlileri istemiyoruz. Öğrenci evlerine silah, mühimmat bırakıp, masum insanları terör örgütü üyesi göstermeye kalkan vicdansızlar, insafsızlar, çeteler, cuntalar dönemi artık bitsin istiyoruz.
Evet, bize artık hukuki güvence lâzım. Hukuki güvence, AB'ye tam üyeliğin son aşamasında, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Milli Savunma Bakanı'na bağlanmasıdır.
Hukukî güvence, Devlet Denetleme Kurulu'nun ve Danıştay'ın, Silahlı Kuvvetler'i de denetleyebilmesidir. Hukuk karşısında kimsenin ayrıcalığı olmamalıdır. Herkes hesap verebilmeli, denetlenebilmelidir.
Hukuki güvence, TSK iç hizmet kanununda, darbelere icazet veren maddelerin kaldırılmasıdır.
Albay Çiçek'in yargıya teslim olmasından sonra, Türkiye'de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.