Alevi Çalıştayı
Alevi Çalıştayı’nın 5.’si İstanbul’da yapıldı. Bu kez katılımcılar, basın çevresinden seçilmişti.. 6.’sı politikacılar ve bürokratlarla yapılacakmış.. Çalıştay, toplumun bütün kesimlerinden geniş bir destek görürken, bazıları çalıştayı, iktidarın Alevi oylarını almak için “çalım”ı olarak görüyor..
Kürt açılımında olduğu gibi, Alevi açılımında da birileri çözümsüzlüğü savunuyor..
Geçtiğimiz günlerde ilk kez bir Cumhurbaşkanı Dersim’e gitti..
Ve yıllarca Alevi oylarını alan CHP’nin demokratik açılımla ilgili Meclis görüşmeleri sırasında, parti sözcüsü tarihi bir gaf yaptı.. Mustafa Kemal’in, Kürt sorununa bakışını anlatırken, Dersim’de uygulananları örnek verdi..
Üstelik bu gafın sahibi Onur Öymen’di. Bir diplomatın ağzından bu sözlerin Meclis çatısı altında söylenmiş olması gerçekten büyük bir talihsizlik.. Alevi sorununu bu günlere taşıyan en büyük talihsizliklerden biri de o adına “Dersim yasası” denilen tenkil, tedip, tehcir yasası değil mi? Bu gaf, katılımcıların dikkatlerinden kaçmamış.. İşte o insanlık suçuna sebeb olan olay -basında yer alan haberdeki şekliyle-: “Hukuk tarihinde eşi görülmemiş biçimde bir ile özel çıkartılan kanun ‘Dersim Kanunu’ olarak anıldı. Abdullah Alpdoğan Paşa’ya kanunla yasama, yürütme ve yargı yetkileri bağlandı. Asker Vali statüsündeki Alpdoğan Paşa, halkı il içinde yer değiştirme, süresiz gözaltında tutma, tutuklama, tek celsede idam kararı aldırma gibi geniş yetkilerle donatılmış durumdaydı. Tunceli’ye özel bir yargı sistemi getiren kanun, sanıkların haklarındaki iddianameyi görmesini yasaklıyordu. Avukat hakkı da tanınmayan sanıkların savunma yapmaları da oldukça kısıtlı düzeydeydi. Ehlibeyt soyundan olan ve bölgedeki dini lider Seyit Rıza isyanın önderliğini yaptı. Ayaklanmayı bastıran askeri harekat, daha sonra kente de ismini verecek olan ‘Tunç Eli’ harekatı olarak anılır. Bölge halkı Seyit Rıza’nın idam edilmemesi için bir açılış nedeniyle bölgeye gelecek Atatürk’e sloganlarla sesini duyurmayı planlıyordu.” Ve Dersim’in adı hâlâ Tunceli. Dersimliler korkularından yıllarca cellatlarını alkışlar gibi CHP’ye oy verdiler. Hâlâ bu alışkanlıklarını sürdürenler de yok değil. Öymen de hâlâ bu talihsiz olaylara gönderme yaparak meydan okumasını sürdürüyor..
CHP’nin sürece katkısı da böyle oluyor.. Bazan “şecaat arzedeyim” derken başka şeyler yapıyorlar..
Evet evet, Kütahyalı’nın dediği gibi “devlet Alevileri Sünnileştirmeye, Sünnileri laikleştirmeye, Hristiyanları da Müslümanlaştırmaya çalışıyor” ve laik devlet aynı zamanda kendi resmi ideolojisini kutsuyor ve İslam’ı da reforme etmek istiyor.. Özgürder Genel Başkanı Rıdvan Kaya, laik devletin dindarlar üzerindeki baskısını çarpıcı örneklerle ortaya koydu.. Sorun sadece Alevilerin, ya da Sünnilerin sorunu değil.. Bugüne kadar devlet, sorun çözücü bir aktör olarak değil, sorun üreten taraf olarak ortalıkta dolaştı.. Derin güçleri ile toplumun farklı kesimlerini birbirine karşı kışkırttı..
Kürt sorununda da, Alevi sorununda da sorun, toplumun kendi içindeki sorun değil, devletle bu kesimler arasındaki bir sorun..
Bu ülkede herkesin sorunu var. Ve hepsi de devletten kaynaklanan sorunlar.. Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Süryaniler, kimi sayarsanız sayın..
Sorunun kaynağında darbe anayasası var. Sorunun kaynağında resmi ideoloji ve katı laiklik uygulaması var..
Çözüm için bugünkü programlar çerçevesinde, insan hakları ve hukuk devletinden yana, katılımcı, çoğulcu, şeffaf birtakım çözümlemelere ihtiyaç var.. Düşünce, inanç, ifade ve örgütlenme hürriyeti önündeki engeller kaldırılmadan bu konuda mesafe katetmek çok da kolay olmayacaktır..
Bu alandaki kazanımlar, diğer dini, etnik, kültürel kesimlerin taleplerini de tetikleyecektir.. Bu anlamda dindarların talepleri, Kürt talepleri ve demokratik talepleri değişimin yönünü gösterecektir.. Bu tartışma, bu başlıklarla başlatılan bir tartışma olsa da, çözümün herkes için olması gerekir. Bölgeye ve dünyaya model oluşturması gerekir.. Bu işin bir adım sonrasında gündeme gelecek uluslararası örgütlenme ve diğer paralel topluluklarla ilişki konusunda sorun çıkmaması gerekir..
Alevi Çalıştayı’nda dini vergiler konusu da gündeme geldi. Tamam da dini vakıflar konusu ne olacak? Ya da dini vergilerin matrahtan düşülmesi konusu.. İşin mali, hukuki, kültürel, sosyal, siyasal birçok yönü var.. Tevhid-i tedrisatı ilgilendiren yönleri var.. Mesela gelin, resim, müzik, spor, din dersini örgün eğitimden çıkartalım.. Fiziki mekan yeterliliği olan yerlerde, pedagojik formasyona sahip kişiler tarafından bu derslerin verilmesini sağlayalım.. Spor dersi için çocuk spor kulübüne gitsin, istediği sporu öğrensin, sanat dersi için bir sanat galerisine, atelyesine, konservatuvara gitsin, din dersi için de kendi cemaat kursları ya da mabedlerine, derneklerine gitsin.. Hiçbir dine inanmıyorsa, çevre, felsefe, insan hakları destek eğitimi alsınlar.. Ve bunlar da not ortalamalarına kaydedilsin.. Ek sertifikalar düzenlensin.. Aslında din dersi konusunu böyle çözmek mümkün..
AK Parti, doğru yönde ileri doğru bir adım attı.. Bu önemli.. Aslında düzenlenen forumlarda iktidar kendi projesini masaya koymak yerine, doğru bir yöntemle, bu konunun taraflarını, farklı kesimlerin sözcüleri ile birlikte bir araya getirerek konuşturuyor. Korkuları ve umutları not ediyorlar..
Bu konuda şimdilik herkesin kafası karışık. Herkesin iddiaları var.. İşin en olumsuz yanı ise, ciddi bir bilgi eksikliği söz konusu..
Bana göre bu işin bugün ve gelecek perspektifi ile din ve geleneğin ışığında gelecek açısından, uluslararası hukuku da göz önüne alarak ve bu çevrelerin diğer ülkelerdeki temsilcilerini de göz önünde bulundurarak zaman içinde çözülmesine çalışmak gerek.. Çünkü bugünkü Anayasa ve bugünkü siyasi dengeler açısından sorunun bütünü ile ve hemen çözülmesi mümkün değil.. Kaldı ki, sorunun tarafları arasında da bu konuda görüş birliği yok..
Umudumuz korkularımızın önüne geçmezse bu işi çözemeyiz.
Bilişmemiz gerekiyor. Empati yapmamız gerekiyor. Dahası özeleştiri yapması gerekiyor herkesin..
Kudüs’te Hz. Ömer döneminde ortaya çıkan millet modeli ile Hindistan’daki farklı inanç, etnik kimlik, kültürler ve kast sistemine rağmen barış düzeninin nasıl sağlandığını da incelememiz gerekiyor.
Sanıyorum bu konuda bir de yöntem sorunu var. İyi niyeti kabul ediyorum ama bugünkü yöntem bir süre sonra tıkanabilir..
Bir şekilde üniversitelerin de bu sürece katılmalarının sağlanması gerek.. Bilgi kirlenmesinin önlenmesi ve sağlıklı verilere sahip olmamız gerekiyor.. Bu konuda da sorunlar olduğunu düşünüyorum..
Bu konuda her adımda anayasa ile karşı karşıya kalınacak.. Din dersi konusunda da Diyanet’in idare içindeki konumu ile ilgili de sorunlar var.. Diyanet’in yapısının değiştirilmesini teklif etmek dahi bir parti için kapatılma sebebi.. Yani sorunun çözümü için mevzuat müsaid değil.
İlginç bir ayrıntı da, Hilafet konusu ile ilgili. Yarın İslam birliği gündeme geldiğinde oluşturulacak sistemin sorun çıkartmaması lazım.. AB anayasası açısından da durum farklı değil. Bu talepler, başkaları için de model oluşturacak.. Birçok kişi ve kuruluş Anayasal statüde özerkliğe sahip bir Diyanet istiyor ama, hâlâ Diyanet’in yapısını değiştirmeyi teklif etmek parti kapatma sebebi..
Neyse, her şeye rağmen, süreç, doğru yönde ileri doğru atılan bir adım. İnce ve uzun bir yolun daha başındayız.
Selam ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.