Bay başkan kimi atayacak?
‘Müstakbel’ ABD Büyükelçisi, “Türkiye’ye baskı yapacağım” diyor, atamayı gerçekleştirecek Senato komisyonunda böbürlenerek.. “Türkiye, F-35 programına katılımını büyük riske atıyor” diyor. ABD’nin Türkiye Büyükelçisi olması beklenen David Michael Satterfield, S-400 ile ilgili olarak, “atamamonaylanırsa, Türkiye’ye, doğru stratejik kararı vermesi için baskı yapacağım” dedi ve devam etti; “Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alınması durumunda ABD’nin Türkiye’ye Patriot füze savunma sistemi satışı yapmayacağını” da söyledi. Bu zat, ABD Dışişleri Bakanlığında Yakın Doğu İlişkilerinden sorumlu müsteşar olarak görev yapıyor ve 1980 yılından beri de bölgeyle ilgili. Türkiye, Rusya ve İran arasındaki Astana sürecine ABD’nin gözlemcisi olarak katıldı. Dolayısı ile DAEŞ’i, El Kaide’yi, PYD’yi de yakından bilen biri.
Satterfield komisyonda görüşlerini açıklarken, “Dün Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun da bu komisyonda belirttiği gibi, Türkiye Rusya’dan S-400 satın alarak, F-35 programına katılımını riske atıyor. CAATSA (Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası) kapsamında yaptırımlarla karşı karşıya. Başkan Yardımcısı Mike Pence’in de NATO’nun 70. yıldönümü vesilesiyle yaptığı konuşmada dediği gibi, Türkiye seçimini yapmalı. Tarihin en başarılı askeri ittifakında önemli bir ortak olarak kalmak mı istiyor yoksa bu ittifakı baltalayan pervasız kararlar vererek bu ortaklığın güvenliğini tehlikeye mi atmak?” dedi ve Senato Dış İlişkiler Komisyonu üyelerine rahip Andrew Brunson’ın serbest bırakılması için gösterdikleri çabadan dolayı teşekkür etti.
Satterfield, “Türkiye’ye içerde ve dışarda insan hakları taahhütlerine saygı göstermesi konusunda meydan okumak için çalışacağım” gibi ifadeler de kullandı. Öyle anlaşılıyor ki, bu sözleri ile FETÖ ve HDP, PYD’ye de mesaj gönderiyor. Tabii bu şartlarda Ankara’nın bu adamı kabul edip etmeyeceği de henüz belli değil. Bu arada PKK’yı terör örgütü olarak gördüklerini ve Türkiye’nin meşru kaygılarını anladıklarını söylüyor.
Senato’daki oturumda gerçekleşen ilginç diyaloglardan biri de yerel seçimler ile ilgili. Senatör Jeanne Shaheen, “Türkiye önemli bir müttefik oldu ama demokrasi açısından geri gidişin söz konusu olduğu bir müttefik. Sizinle ofisimde daha önce konuştuğumuz gibi en fazla sayıda tutuklu gazetecinin olduğu ülke. Yerel seçimler yapıldı, sonuçlara Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisinden itiraz var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a İstanbul seçim sonuçlarını manipüle etmesine izin verilmesi ve seçimin baştan yapılması durumunda Amerika’nın yanıtı ne olmalı?” diye soruyor, Satterfield de “Önümüzdeki günlerde süreci çok yakından izlemeye devam edeceğiz” diyor. Senato’daki oturumda, PKK terörü, Kürt sorununun yanı sıra Suriye krizi bağlamında Türkiye’nin YPG konusundaki rahatsızlığı da gündeme geldi.
David Satterfield, “Türkiye’nin PKK terörüyle ilgili meşru kaygıları var. Biz de Türkiye gibi PKK’yı terör örgütü olarak görüyoruz. Masum Türkleri hedef alan bu örgüte karşı Türkiye ile ortaklığımızı pek çok düzeyde ve operasyonel anlamda sürdürüyoruz. Türkiye’nin Kürt toplumunu tamamıyla Türk toplumuna entegre etmesi çabalarını memnuniyetle karşıladık. O anlamda olumlu adımlar atıldı. PKK ve terör konusunda aynı pozisyondayız. Türkiye’nin bu anlamda son derece meşru kaygıları var” şeklinde konuştu. Türkiye’nin Suriye bölgesindeki güvenlik kaygılarını ise diyalog yoluyla gidermeye çalışacaklarını söyledi.
Aslında komisyondaki sorular ve cevaplar aslında Türkiye’ye mesaj niteliği taşıyor. Oturumda Demokrat Senatör Bob Menendez de büyükelçi adayı Satterfield’a, “1915 olaylarını soykırım olarak niteleyip nitelemediğini” sordu. Satterfield, “Başkan bunu 20. Yüzyılın en korkunç zulmü olarak tanımladı. Ben de bu açıklamaya uyuyorum. Bu sözler ABD hükümetinin pozisyonunu yansıtıyor” dedi. Öte yandan; basında Trump’ın, sözde ‘yüzyılın anlaşması’nı ilan etmek için İsrail’de Netanyahu’nun kuracağı yeni hükümeti beklediği ve önümüzdeki günlerde bu yönde önemli gelişmelerin beklendiği ifade ediliyor. Trump’ın İsrail-Filistin meselesinin çözümü konusunda öne sürdüğü barış planına, Suudi Arabistan, BAE ve Mısır da destek veriyor. “Yüzyılın Anlaşması” planı, Filistin devletini kurmak ve tanımak için Sina topraklarının alınmasını ve İsrail’e verilmesini öngörüyor. Öte yandan; Kudüs’ün tamamının İsrail’e bırakılması ve Batı Yaka’daki yasadışı Yahudi yerleşim birimlerinin büyük bölümünün varlığını sürdürmesi yanında Lübnan, Suriye, Ürdün’den alınacak toprakların, kurulacak Filistin devletine verilmesi ve Filistin topraklarının aynı zamanda İsrail’in güvenliği için bir tampon bölge oluşturması öngörülüyor. Aslında bu konuyu daha önce “Dahlan Projesi” olarak yazmıştım. Kuşner de bunun için bölgede mekik diplomasisi yapıyor. Suudi Arabistan’da Veliaht Prens de bu senaryonun bir parçası. Öyle anlaşılıyor ki, Libya ve Sudan’da yaşananlar bir yandan bu projenin hayata geçirilmesi yönünde bir operasyon anlamı taşırken, öte yandan, Mısır’a güney ve batı yönünde yeni müttefikler bulma arayışından kaynaklanıyor.
Bu proje sadece Filistin topraklarında iki devletli bir yapı oluşturma yanında, Lübnan, Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan ve Mısır toprakları üzerinde de bir revizyon öngörüyor. Ve yine bununla birlikte, eşzamanlı olarak ABD, İngiltere ve Fransa’nın garantörlüğündeki bu bölgeye tek taraflı bir kararla askeri ve siyasi müdahalede bulunuyor. Bu durum; Rusya, İran ve Çin tarafından da ilgi ve dikkatle takip ediliyor. Bu planın bir sonraki adımı ise, “Kıyamet savaşı”na giden yolda son kavşak olan “Mescidi Aksa’nın bulunduğu yere Süleyman mabedinin inşası” ile ilgili. Bu arada Tunus’a da dikkat etmek gerek. Cezayir’de Buteflika’nın bir muhtıra ile görevden alınması da bu anlamda bölgedeki hareketlilikle ilişkilendirilebilir. Ülkede seçim tarihi açıklansa da olaylar devam ediyor. Sudan’da olayların bundan sonraki seyri ile ilgili olarak bir öngörüde bulunmak zor. Bir darbe yapıldı ve sonra darbeci istifaya zorlandı. Sokak gösterileri devam ediyor. Darbeyi destekleyenler arasında görüş birliği yok. Uzlaşı olmazsa, Sudan; Yemen ya da Suriye’ye dönebilir mi? ABD’nin desteğinde Mısır ve Suudi Arabistan Sudan’da düzeni sağlamak için (!) Sudan’a askeri ve “insani” anlamda yardıma “mecbur” kalabilir mi!? Şunu bir kenara not edin Türkiye’nin Sudan’da Sevakin adasındaki varlığı, ABD’liler ve ABD’nin bölgedeki işbirlikçilerini en az Türkiye’nin S-400 kararı kadar rahatsız ediyordu. Yeni atanması sözkonusu olan büyükelçi adayı, yukarıdaki açıklamaları ile dikkatleri başka hassas noktalara çekmeye çalışsa da, aslında asıl görevi bu olacak. Bu planın içinde BOP üzerinden 22 ülkenin sınır, rejim ve iktidar yapılarını yeniden düzenlemeyi hedefleyen projenin yeni merkez üssü de Mısır desteğinde Şam merkezli olarak dizayn edilmek istenen ve aynı zamanda İsrail’in güvenliğini de sağlayacak olan, SDG çatısı altındaki PYD unsurları ve “Yeni Haçlı koalisyonu” olarak dizayn edilen yapının içine dahil edileceği “Arap NATO”su olacak.
ABD, Assange’ı aldı ve Afganistan’daki sorumluluğu olan insan hakları ihlalleri ile ilgili olarak Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmasının reddedilmesinin ardından biraz da rahatlayarak yeni senaryolarını hayata geçirmek için geri saymaya devam ediyor.
Mekerallahu! Onların bir planı varsa, Allah’ın da bir hükmü vardır. Bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde ise Allah hayır murat etmiş olabilir. Ankara’ya gelince, seçim tartışmaları bir an önce bitirilip, Allah’ın yardımının bize ulaşmasını engelleyecek, ne kadar siyasetçi, parti yöneticisi, bürokrat, yerel yönetici var ise bir an önce yakasını bunların elinden kurtarıp, çözüm bekleyen yerel, bölgesel ve global sorunların çözümü için kafa yormaya başlamalı. Selâm ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.