Nuh’un uzay gemileri
Kıyamete 3 yıl mı kaldı? Bilinmez, lakin insanoğlunun hayali geniş ve fantezilerinin de sınırı yok. Türkiye’de günün filmi Nefes ve dünyada ise 2012 Doomsday. Güney Amerika medeniyetlerinden olan Mayaların takviminin 21 Aralık 2012’de bittiğinden yola çıkan ve bu tarihin dünyanın sonu olduğu tezini işleyen film ürkütücü olduğu kadar da çekici. Gişe rekorları kırıyormuş. 1983 yılında da benzeri bir film çekilmişti: The Day After. Ertesi gün filminden 25 yıl kadar sonra yine Alman asıllı yönetmen Roland Emmerich bu defa da Yarından Sonraki Gün filmini çekmiştir. Yarından Sonraki Gün filmi de aslında bilahare Kıyamet Günü filminin provası ve irhasatıdır. Yarından Sonraki Gün filminin senaryosu şöyledir: Sera gazlarının etkisi dünyayı küresel ısınma konusunda çaresiz bırakmıştır. Dünya çeşitli felaketlerin tehdidi altındadır. Hortumlar, fırtınalar, depremler, med cezir dalgaları ve seller dünyayı yeni bir buz devrinin başlangıç noktasına getirmiştir. Bir klimatolojist (iklim bilimci) olan Profesör Adrian Hall dünyayı küresel ısınmanın etkisinden kurtarmaya çalışmaktadır. Ayrıca muhtemel felaketler başlamadan okulunda olan oğlu Sam'i New York'tan çıkarmalıdır. Profesör Hall ayrıca hâlâ sıcak olduğunu düşündüğü güneye doğru yol almayı düşünmektedir. Yarından Sonraki filmde buzul çağına karşı kurtuluş güneyde aranmaktadır. Bu Nuh Tufanı kıssasına ve algısına daha yakındır. Lakin bilahare yönetmen Roland Emmerich hayal ufkunu daha da genişletmiş ve son filminde Nuh’un gemilerini Nuh’un uçakları haline getirmiştir. İklim değişikliğinden dolayı Mayaların öngördüğü tarihte kıyamet kopunca insanlığın kurtuluşu için tek umut kapısı kalmıştır: Gökler. O da kurtuluşu Cudi veya Ağrı Dağında değil daha yukarılarda ve göklerde arar ve bunun için uygun devasa gök cisimleri Çinlilere ihale edilir. Onlar da üstesinden gelir ve insanlık soyu böylece bir kez daha güvence ve teminat altına alınmış olur.
¥
Film güzel lakin senaryo gerçek olursa şimdiden kıymete 3 yıl var demektir ve sahiden ne Çinliler ne de başkaları bu zaman zarfında insanlığı kurtaracak devasa uzay gemileri inşa edemezler. Dolayısıyla filmi ciddiye almaya gerek yok. Tek ciddiye alınacak boyut devasa gişe hasılatları olmalıdır. Zaten Nuh’un uzay gemilerine kaçakların dışında ancak varlıklılar ve milyonerler binebilmektedir. Böylece kapitalizm dünyada tükenmiş olmakla birlikte kurtarılanlarla birlikte uzay boşluğuna taşınmış oluyor. Uzayın sistemi de kapitalizm oluyor. Film dünya ile birlikte 13 Kasım’da bizde de vizyona girdi. Bu tarihlerde Eskişehir’de Dost TV’den dostumuz ve ortağımız Osman Çalışkan’ın misafiriydik. Bana illa da bu müthiş filmi birlikte izlemeye davet etti lakin nedense bu fikre pek sıcak bakmadım. Bununla birlikte, yansımalarından anladığımız kadarıyla bazı müspet tarafları da var. Sözgelimi, 2012’den sonra olması gereken Zissuveyketeyn yani iki cılız ve sıska bacaklının Kabe’yi yıkması vakasına kadar filmde senaryo gereği de olsa Kabe’ye dokunulmamasıdır. Asistanı, yapımcıyı ‘Kabe’ye senaryo gereği bile olsa yıkarsan başına van Gog’un başına gelenler gelir’ diye uyarmış. Ayan Harsi Ali ile birlikte Submission/Teslimiyet filmini çeviren van Gog uğradığı bir saldırıdan müteessir olarak ölmüştü. Parayı ve paralı hayatı ölüme ve kıyamete yeğleyen yapımcı da asistanının bu tavsiyesini dikkate alarak Vatikan dahi her tarafı yıkmasına rağmen Kabe’ye ilişememiş. Daha doğrusu cesaret edememiş. Abdulfettah Doğan (Tokan) isimli Arap yazar bu uyarıdan yola çıkarak Batı’da Müslümanların ibda, sanat ve özgürlüklerin katili olarak tanındıklarını ileri sürüyor. Öyle ya da böyle aslında Müslümanların dinleri konusunda bu duruşları ve duyarlılıkları Vatikan’ın gıpta ve kıskançlık damarlarını tahrik ediyor. Vatikan’ı yerle bir ettiğinden dolayı film bir nevi Hıristiyanlık karşıtı olarak algılanmış. Bir çeşit geride Da Vinci Şifresi etkisi ve tadı bırakmış. Dolayısıyla hâlâ Müslümanların hamiyet-i diniyyesinin canlı kalması Batı’daki bazı dini çevrelerin gayret ve kıskançlığını celbediyor. Bazen bu hamiyet-i diniye yanlış yönlendirilse bile neticede muhafazası gereken olumlu bir haslettir.
¥
Filmde St. Peter’s Katedrali, Vatikan, Notre Dame, Westmister Manastırı ve Rio de Janerio’ya tepeden bakan dev İsa heykeli gibi dini sembollerin yanı sıra, Beyaz Saray, Amerikan Kongre Binası, Big Ben ve Temsilciler Meclisi gibi politik ve tarihi yapılar da yerle bir oluyor. Batı dünyasının önde gelen siyasi, tarihi ve dini yapılarının yok olmasına rağmen, Mekke ve Kâbe’nin filmde zarar görmemesi, Batı medyası tarafından “Sinema yapımcılarının İslâm dünyasından gözü korktu” yorumlarına neden oldu. “Bağımsızlık Günü” ve “Yarından Sonraki Gün” gibi dünyanın yok olma senaryolarını içeren ünlü filmlerin yönetmenliğini yapan Emmerich, Kâbe’nin yıkılmasına cesaret edemedikleri yönündeki yorumlara cevap verdi. 53 yaşındaki Emmerich, Rio de Janerio’daki İsa heykelinin yıkılması hakkında “organize dine karşı olduğu için” bir rahatsızlık duymadığını belirtti. ScifiWire internet sitesine açıklama yapan Emmerich, Kâbe’nin yıkılmaması konusunda, “Aslında bunu yapmak istiyordum, kabul etmem lazım. Ama yardımcı yazarım Harald, tek bir film yüzünden kellemin gitmemesinin daha iyi olacağını söyledi. Haklıydı da. Tüm Batı dünyası bu şekilde düşünmeli” diyor. Emmerich savunmasını şöyle sürdürüyor, “Kısaca bu benim film için çok önemli olmadığını düşündüğüm bir konuydu ve bu yüzden Kâbe’yi ayrı tuttum.” Demek ki son Nuh tufanından Kabe kurtuluyor. Esasında Newton 2060 yılında benzeri nedenlerden dolayı dünyanın sonunun gelebileceğini öngörmüştür. Hatta bazıları yeni milenyumun başında (2000) mali kıyamet kopabileceğini öngörmüşlerdi. Korkulan olmadı. Bununla birlikte kıyametin tarihi belirsiz olsa da vukuu kesindir. Ve kıyamet kopmadan önce Kabe yıkılacağı gibi Kur’an-ı Kerim de semaya kaldırılacaktır. Bununla birlikte, şükür olsun ki, senaryo gereği de olsa Kabe’yi kimi korkak Batılılar vaktinden önce yıkamıyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.