Asker değil, avukat ol!
Ne yalan söyleyeyim, Taksim’deki cübbeli eylem sırasında bir otelin penceresinden sarkıtılan “Darbeci Baro, Taksim’e hoş geldin” pankartı çok hoşuma gitti, adeta içimin yağları eridi.
Pankartı asanlar gözaltına alınmış...
Falakaya yatırılsınlar...
Hatta, “sözde barış”, “sözde demokrasi”, “sözde insan hakları ihlalleri” diye iddianame yazan cumhuriyetimizin “koruyucu savcısı”na teslim edilsinler... O gereğini yapar...
Bazı basın yayın organları, haberi, “Taksim’i karıştıran pankart” başlığıyla duyurdu.
Karışan bir şey yok oysa...
Pankartı gördükten sonra deliye dönen ve işi otel basıp görevli tartaklamaya vardıran heyecanlı arkadaşların “heyecanlı celallenmeleri” dışında ortada herhangi bir olay yok...
Hayır, mahut pankarta dayanarak, yürüyenlerin “darbeci” olduğunu söylemeye çalışmıyorum.
Darbeci elbette değiller de... Ne yaptıklarını bilmiyorlar. Eylemlerinin neye hizmet ettiğini farkedemiyorlar.
Madem bir pankartla galeyana gelecek kadar heyecanlılar, hadi onları daha da heyecanlandırayım:
İstanbul Barosu maalesef sınıfta kalmıştır.
İstedikleri kadar yürüsünler, istedikleri kadar slogan atsınlar... “İstanbul Barosu” ve “hukuk”, iyi bir ikili oluşturmuyor artık...
Neden mi?
Darbecileri yargı karşısına çıkarmaya çalıştığı gerekçesiyle meslekten atılan Adana Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu, AİHM kararıyla “mesleğe dönme hakkını” elde etti... HSYK duvarıyla karşılaştı.
Madem mesleğe dönemiyordu, “Bari avukatlık yapayım” dedi, elinde kapı gibi belgeyle İstanbul Barosu’nun kapısına dayandı.
Bu kez, Muammer Aydın engeliyle karşılaştı.
Muammer Aydın, “Eşitlik, ancak eşit insanlar arasında olur”
demiş, bunu diyebilmiş bir avukattır. Kendisi aynı zamanda İstanbul Barosu Başkanı’dır.
Bu baronun ihdas ettiği bir de hukuk ödülü vardır.
İsmi, “Mahmut Esat Bozkurt Hukuk Ödülü”dür.
Bu ödül, her yıl, Ömer Faruk Eminağaoğlu türünden hukukçular arasında paylaştırılmaktadır.
İnsan “hukuk ödülü” ihdas eder de, buna Mahmut Esat Bozkurt gibi, faşizan görüşleriyle tanınmış ve hukukla ilişkisi “tartışmalı” birinin ismin mi koyar?
İstanbul Barosu bunu yaptı işte...
Biz bu baronun, “temel hak ve özgürlükler” konusunda ne düşündüğünü bilmiyoruz.
Esasında biliyoruz...
Sırası geldiğinde “hukukun üstünlüğü” türünden güzel laflar ediyorlar da, “inanç özgürlüğü” konusuna hiç girmiyorlar... Parti kapatma davalarına ve Anayasa Mahkemesi’nin hukuku zorlayan kararlarına ses çıkarmıyorlar.. “367” saçmalığını geniş bir hoşgörüyle izleyebiliyorlar... Bombalarıyla, silahlarıyla, darbe planlarıyla suçüstü yakalanan “örgüt” konusunda en müsamahakâr tavrı takınabiliyorlar.
Çağdaş ülkelerde “savunma kuruluşları”, yani barolar, pozisyonlarını “vatandaşa karşı devlet” anlayışına göre belirlemezler.
Bizde barolar, “müddei devlet”in baskı kurumları gibidir.
Sen hem “hukukun üstünlüğü”nden söz et, hem “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan at... “Hem bağımsız yargı istiyoruz” diye bağır, hem bağımsız yargı olasılığını ortadan kaldıracak darbe örgütlenmesine sahip çık... Hem yasadışı dinlemeye karşı olduğunu söyle, hem altı yıl boyunca yasadışı dinlemeye takılmış siyasetçi için kılını kıpırdatma...
Madem hukuku çok seviyorsun, devleti değil, bireyi savun...
Asker değil, avukat ol...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.