Medeniyet ve milletlerin karakteri üzerine
İslam'dan sonra Müslüman Arapların ilk karşılaştığı kavimlerden birisi Türkler olmuştur. Bu karşılaşma başta pek dostane olmamıştır. Lakin zamanla Türkler topluca İslamiyete dehalet ederek Arapların yerini almış ve İslam'ın şevketi ve asabiyesi olmuşlardır. Lakin ara dönemde bazı müfessirler Ye'cüc ve Me'cüc kavminin Türkler olabileceğine dair tefsirlerinde bazı görüşler serdetmişlerdir. Haliyle zamanın fiili yorumu, bu tefsir örneklerini nakzetmiş ve butlanını ortaya koymuştur. Bilahare Türklerin, Kur'an ifadesiyle Allah'ı seven ve Allah'ın da kendilerinden razı ve hoşnut bir millet olduğu taayyün etmiştir. Sahne dışına çıkan Arapların boşluğunu dolduran bir millet oldukları fiilen tahakkuk etmiştir. Zamanla milletlerin de karakterleri menfi ve müspet surette kesbi yani harici amillerle değişebilmektedir. Moğollar, İlhanlılar döneminde İslam'ın içlerinde erimişlerdir. Buna mukabil, Altınordu Devleti döneminde Rusları 200 yıl boyunca boyunduruk altında tutan ve yöneten Tatarlar daha sonra birbirine düşmeleri nedeniyle tekelden ve tek merkezden yönetilen Rusların kontrolüne girmişlerdir. Bu esaret de yaklaşık 500 yıl sürmüştür. Dolayısıyla zamanla vahşi olan bedevi kavimler medeni olabilmekte ve medeni olan kavimler de bedeviyete geçebilmektedirler. Bu anlamda, kuzeyden gelen Vikingler Roma'yı yıkarken doğudan gelen Moğollar da Abbasi devletini yerle bir etmişlerdir. Lakin bu milletler bilahare tarih sahnesinden çekilmiştir. Daha sonra Korkunç İvan ile Stalin gergefinde ve aralığında bu önceki gayri medeni milletlerin yerini bir nevi Ruslar almışlardır. Fransız Devrimi sırasında da Fransızlar vahşileşmişlerdir. Tanrılar Susamışlardı kitabında Anatole France bu vahşeti ve bedeviyete dönüşü anlatır. Zamanla komünizmin Rus ve Çinlilerin karakterini değiştirdiği söylenebilir. Dolayısıyla milletlerin karakterleri de sabit kalamıyor.
Fransız Devriminin en iyi analizcilerinden birisi olan hiciv ustası Antoine RİVAROL milletlerin karakterinin değişimi hakkında şunları yazar: "En uygar ve medeni milletler bile barbarlığa en parlak madenin pasa olduğu kadar yakındırlar..." Medeniyet de eğitim gibidir, eskir. Bu bağlamda Ebu'l Hasan en Nedvi şöyle yazar "Eğitim bir elbiseye benzer yamadıkça eskir..." Bundan dolayı dinimiz sürekliliğini vurgulamak için 'beşikten mezara' tabirini kullanmıştır. Medeni kalabilmekte beşikten mezara bir uğraşı gerektirir. Milletlerin doğuştan kazandıkları sosyolojik bazı özellikler var mıdır ve bu özellikler manevi değerlerle terbiye edilebilir mi? Belki çokları bilmez. Gazali ve İbni Hazm gibi İbni Haldun'un kitapları da tarihte bazı meydanlarda ateşe verilmiştir. İbni Haldun'un Mukaddimesi veya diğer kitaplarının ateşe verilmesi başka bir nedendendir. Arapların zor bir millet olduğunu ve inkiyat ve denetim altına girmediklerini ve onları yönetmenin zor iş olduğunu yazar. Bunu hakaret kabul eden Araplar Arapça yazılı kitaplarını meydanlarda ateşe verirler. İbni Haldun'a göre, içtimai olarak Araplar medeniyetten ziyade bedeviyete ve vahşete daha yatkındırlar.
Arapların ancak din sayesinde zaptu rabt altına girebileceklerini söyler. Bazen bu içtimai hasletleri veya karakterleri dini boyutta da ortaya çıkabilir. Tarihte Haricilik ve 1700'lü yıllardan itibaren Vehhabilik içtimai boyuttan dini boyuta geçmiş bir eğilimin tezahürüdür. Rivarol gibi, İbni Haldun da fikirleriyle birçok ciheti kızdırmış ve öfkelendirmiştir. Araplar hakkındaki kanaati nedeniyle Arapları ve Mehdi meselesiyle ilgili görüşlerinden dolayı Şia'yı hadislerle ilgili görüşlerinden dolayı muhaddisleri kızdırmıştır. Yani sevenleri de yerenleri de çoktur. Her ekolden hasımları vardır.
Lakin Arapların ancak dini hislerle ve hissiyatla kontrol altına alınabilecekleri gerçeği ilginç bir tespittir. Bediüzzaman bunu genel olarak şarklıların bütününe mal eder. Dini hisle ayağa kalkmak şarka özgüdür. Ve şöyle der:
"İçimizde kalblere hâkim, hiss-i dinîdir. Kader-i Ezelî ekser enbiyayı Şark'ta göndermesi işaret ediyor ki; yalnız hiss-i dinî Şark'ı uyandırır, terakkiye sevkeder. Asr-ı Saadet ve Tâbiîn, bunun bir bürhan-ı kat'îsidir." Bunu günümüzde ayan beyan görebilmekteyiz. Türkiye'nin Filistin konusunda çıkışları ve ahlaken ve dinen düşük olsa da Türk dizileri Arapların kalplerini cezp etmiş ve fethetmiştir. Tabii ki bu örnekte hissiyat tek yönlü yani sadece dini değildir. Hatırlatmaya gerek olmadığı gibi nefsani bir boyut da vardır. Bu da genel olarak hissi boyuta tabi olduklarını apaçık bir surette gösterir. Dolayıyla şark kavimleri hissi boyutla ayağa kalkar ve hissi boyutla da sukut eder.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.