Belgeler ve TSK'nın tavrı
Arkası arkasına, TSK'nın farklı birimlerine ait olduğu iddia edilen belgeler yayınlanıyor. "Kafes" kod adlı en sonuncusunun muhtevasını medyadan takip edebilirsiniz.
Bunların tamamı, TSK'nın sivil hayata yönelik birtakım kurgularını ifşa ediyor ve bu kurgular ancak "korkunç" denebilecek bir muhteva taşıyor.
Burada bence asıl soru, TSK zirvesinin bu belgelerle ilgili tavrının ne olduğu noktasında toplanıyor.
Bu konuda birkaç veri var elimizde:
1-TSK bu belgelerin yayınlanmasına kızıyor ve bunları TSK'ya karşı yürütülen asimetrik savaşın uzantısı olarak görüyor.
2-Bu belgelerin bir kısmının varlığını reddediyor.
3-Bu belgelerin bir kısmının varlığını kabul ediyor ve Başbakanlık tarafından kendisine verilen görevin ifası çerçevesinde sayıyor.
4-TSK'ya ait olduğu bildirilen gömülü silahlar konusunda ret-kabul arasında net bir yaklaşım görülmüyor.
5-Bazı belgelerin TSK'ya aidiyetinin yargıda ortaya çıkacağı beklentisi oluşturuluyor.
6-Bu arada kimi zaman da yargıya kuşku ile bakılıyor.
Şu sıraladığımız tavırların tümünde, belgeler konusunda yapılan yayınlara öfke ve TSK mensuplarına yönelik koruyucu bir nitelik bulunduğu söylenebilir.
Bu doğru, sağlıklı bir tavır mıdır?
Bu sorunun cevabını verirken, belgelerle ilgili yayının, kamuoyundaki etkisine bakmak gerekiyor.
Şu söylenebilir:
-Bir kesim, Asker'in yaklaşımını, yani "belge yayınının TSK'nın alanını daraltmak için yürütülen psikolojik mücadelenin parçası olduğu kanaati"ni benimsiyor.
-Ama bir başka kesim, belgelerle Türkiye'de yaşananlar arasında bağlantılar kurup, örtülü operasyonların belgelerle açığa çıktığı kanaatine ulaşıyor ve bunu TSK içindeki cunta oluşumlarına bağlıyor.
-Bir başka kesim ise belgelerin yayını karşısında Genelkurmay'ın tavrının "koruyucu" nitelikte olmasına dikkat edip, acaba her şey emir-komuta zinciri içinde gelişiyor da, şimdi bu illegal oluşum ortaya çıktığı için herkes kapatma telaşına mı kapıldı sorularını soruyor.
-Ve bir başka kesim, "Asker bunları yapıyorsa iyi yapıyor. Her şeyi bu sivillere bırakırsanız memleketi felakete sürüklerler, hatta satarlar, öyleyse Asker'in koruyucu kanatları hep üzerimizde olmalı, sivil kadrolar Asker tarafından denetlenmeli, bazen de dövülmeli" yaklaşımını sergiliyor.
Bu son paragrafta yer alan kesimin, bir ucunun Asker bünyesinde olduğu ve yapılanları "Koruma kollama misyonu" içinde değerlendirdikleri düşünülebilir.
Tabii, buraya kadar, memlekette asıl sorumluluğun sivil-siyasi iradede olduğunu hiç gündeme getirmedik. Oysa, demokraside seçimler var ve millet, ülkeyi yönetme yetkisini sandıkta seçilmişlere veriyor. Askerin eylemlerinden de bu sivil irade sorumlu.
O zaman, bu belgeler konusunda sivil irade ne yapıyor sorusu akla geliyor.
Askere sorsanız belki de bu belgelerin yargı önüne gelmesine de razı olmayacak. Çünkü özellikle kimi muvazzaf askerlerin (Dursun Çiçek ve Cemal Temizöz örneğinde olduğu gibi) yargıya "kerhen" gönderildiği gibi bir izlenim var.
Siyasi kadrolar da, belgelerin ve darbe girişimlerinin yargı önüne gelmesiyle yetinme duygusu içinde, hatta Türkiye şartlarında böyle bir olguyu bile şükranla karşılama izlenimi veriyor.
Ama doğrusu, sağlıklısı bu mudur?
Bence değil.
Bu, Asker'i koruyor gibi gözükse de, korumuyor.
Ortaya şöyle bir manzara çıkıyor:
Başbakan'la Genelkurmay Başkanı konuşuyor. (Büyükanıt'la Dolmabahçe'de konuşulduğu gibi) ve bu işlerin suhuletle halledilmesinde anlaşıyorlar.
Acaba anlaşıyorlar mı?
Acaba zaman içinde bu tortuları temizleyelim gibi bir noktaya mı geliniyor?
Bu da kuşkulu.
Çünkü, bu görüşmelerin sonrasında Asker'in belgeler konusundaki tutuk ve savunmacı tavrı devam ediyor.
Başbuğ, kamuoyu önünde "Demokrasi dışı oluşumlar TSK içinde ba-rı-na-maz" dedi ve bunu kendi şerefiyle temin etti.
Toplum buna tabii ki güvenmek istiyor.
Ama tutuk ve savunmacı tavır da kuşkuların büsbütün atılmasına imkan vermiyor.
"Şu anda Türkiye'de bir Genelkurmay Başkanı nasıl tarihe geçer" sorusu etrafında bir düşüncemi paylaşayım:
-Sanırım, TSK'yı tamamen ülkenin dış güvenliği ile sorumlu tutan, içerideki güvenlik görevlerini tamamen sivil iradenin inisiyatifine bırakan ve ancak sivil irade talep ettiği takdirde devreye girecek konuma çeken bir statünün oluşmasının yolunu açmakla... Bu nedir? TSK İç Hizmet Kanunu 35'inci maddenin bu yönde değiştirilmesi talebinin, bizzat Genelkurmay Başkanı tarafından Yasama organının önüne konmasıdır.
Düşünüyorum:
-Acaba Başbakan bir görüşme ortamında Genelkurmay Başkanı'na, "Bu belgeler, kategorik savunmacı bir üslupla ikna edici bir yoruma kavuşmuyor ve Asker üzerinde gölgeler kalıyor. Askerimizi bundan kurtarmak için daha ikna edici bir yöntem bulmalıyız" diyor mu? Bence demeli.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.