Birbirlerine karşı esen rüzgarlar
İşte buyurun: demokrasinin bileşenleri iş üzerinde. Venezüella liderini diktatör ve despot suçlamalarından temize çıkaran serbest ve adil bir referandum. Referandum sonuçları, her ne kadar Venezüella liderinin istediği gibi gitmediyse de (yüzde 49-51 aleyhinde), dünyada mağdur durumda bulunan birçoklarının umutlarını yeşertti.
Venezüella Başkanı Hugo Chavez, Güney Amerika'nın az gelişmiş ülkelerindeki birçoklarına göre bir kahraman.
Pax Americana'ya meydan okumanın bir sembolü olarak görülmesi dolayısıyla gelişmekte olan ülkelerde çok popüler olan Chavez, kendilerini 3. dünya liderleri olarak gösteren, ahlaksızlığa meyilli sıradan insanlar arasında rahatlatıcı bir tezat olarak karşımıza çıkıyor.
Kelime anlamının da ifade ettiği gibi, bir referandumun seçim sunması gerekir. Venezüellalılar bu hafta gerek kendi ülkeleri ve batı yarıküresi gerekse Asya, Afrika ve Orta Doğu’daki gelişmekte olan ülkeler için büyük önem taşıyan bir referandumda oy kullandılar. Chavez halkına bir seçim hakkı sundu ve besbelli ki ülkenin orta sınıfı reformları reddetti. Bununla birlikte fakir ve temel sosyal haklardan mahrum kalan kesim Chavez’i destekledi. Bu fenomenin kavranması hayati önem taşıyor. Muhtemelen çoğu kişi yükselen petrol fiyatları ile desteklenen Venezüella’nın, Güney ve Orta Amerikanın en zengin ülkesi olduğunun farkında değil. Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) değerlerine göre Venezüella 2008 yılında 10,170 Dolar seviyesinde bir gayri safi yurtiçi hasıla değerine erişecek. Şili'nin gayri safi yurtiçi hasılasının ise 7,300 Dolar olacağı tahmin ediliyor. Bu rakamlar batı standartlarına göre düşük olabilir fakat Latin Amerika ve gelişmekte olan ülkeler için etkileyici değerler.
Buna rağmen, neredeyse bütün Latin Amerika ve gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Venezüella’yı da bekleyen tehlikeli belirsizlikler bulunmakta. Gelir dağılımındaki büyük eşitsizlikler henüz olgunlaşmamış bölge demokrasilerini tehdit etmekte. Işte tam bu yüzden, Venezüella Meclisi hükümet başkanına, kanun çıkarmada özel yetkiler tanıyan bir yasa tasarısı hazırladı. Chavez eğer isterse referandum sonuçlarını baypas edebilecek.
Ülkedeki temel sosyal olanaklardan yoksun fakir kesim artık sabırsız ve ekonominin yönetilmesinde radikal değişiklikler yapılmasını istiyor. İşte bu yüzden Chavez'e destek verdiler. Daha önce ülkedeki engin petrol zenginliğinden yararlandırılmayan, daha da kötüsü ülkedeki karar verme mekanizmasında söz hakkı bulunmayan gerek ekonomik gerekse politik olarak güçten düşürülmüş bu kesim Chavez'in göreve gelmesiyle söz hakkı elde etti. Bunun yanısıra Chavez ülkede sosyalist bir ekonomi planı izleyip, ülkedeki ihtiyaç sahibi, zayıf kesimi öne çıkardı. İşte bu yüzden, referandum sonuçlarından sonra bile çekinmeden çıkıp "Reformların virgülüne bile dokunmayacağım" diyebilmekte. Chavez ülkedeki fakir yurttaşlarının desteğini aldığının farkında ve ne olursa olsun izlediği rotayı değiştirmemeye kararlı.
Bunlara rağmen, Venezüella’da da Şili'de olduğu gibi büyük bir orta sınıf mevcut ve bu kesimin büyük çoğunluğu ve elit tabaka, Chavez'in fakir kesimin tarafını tuttuğunun farkındalar. Anayasanın 112. maddesine yapılan değişiklik fakir kesimin sosyal ve ekonomik durumunun daha da iyileştirilmesini öngörüyor. Venezüella’daki referandum sadece sınıflar arası bir mücadele bağlamında anlaşılabilir. Uygulanan politikalar dolayısıyla dezavantajlı duruma düşenler ve orta sınıf, nelerin söz konusu olduğunun ve bunun neler getireceğinin farkındalar . Mücadele henüz bitmedi. Venezüella çabaları dünya çapında neticeleri olan bir savaş.
Referandum sonuçlarının açılımı işte tam bu noktada yatıyor. Chavez hak bir dava uğrunda uğraş vermesi sebebiyle güçten düşmedi. Öte yandan kuvvetli rakipleri de bu noktada sonuna kadar mücadeleye kararlı olduklarını göstermiş oldular.
Chavez, sağlam sebepler göstererek Amerika’yı referandum sürecine karışmakla suçladı.
Irak ve Afganistan’daki fiyaskolarından sonra, Washington Post’da yayınlanan ve objektif olmaktan uzak bir makalesinde, eski Amerika savunma bakanı Donald Rumsfeld, “makam sevdalısı despot” Chavez'i izlediği politikaların yol açacağı acı sonuçlar hakkında uyarma küstahlığında bulundu. Söylediklerinin mutlak doğruluğundan şüphesi olmayan Rumsfeld görüşlerini, "Venezüella halkı, bugün, geçmesi takdirinde demokrasinin geri kalan son parçalarını da yok edecek olan bir referandumla karşı karşıya" şeklinde bir açıklama yaptı. Öte yandan Rumsfeld makalesinde Chavez'in Washington için Batı Yarıküre'de oluşturduğu asıl tehditleri açıklığa kavuşturmadı.
Rumsfeld ve Rumsfeld gibilerinin "Makam sevdalısı despot" tabirlerinin altında yatan asıl sebep, Chavez’in anayasada yaptığı özel sektörün kamulaştırılmasını kolaylaştıran ıslah çalışmaları.
"Herhangi bir mülkün kamulaştırılması sadece halkın çıkarları ve sosyal kazanımları doğrultusunda, adil şartlar altında vakitli bir ödeme yaparaktan ilan edilebilir." (115. fıkraya teklif edilen düzeltme)
Rumsfeld'in bu söylemleri ile amacı asılsız temellere dayanan eleştirilerine sahte bir inanılırlık süsü vermekti. Venezüella'da gerçekleşen referandumda söz konusu olan demokrasi değil, çok önemli ekonomik kazanç kapıları ve bunların yol açtığı sosyal içerikli devasa uzantılarıydı. İşte bu yüzden batı medyası referanduma giden süreçte Chavez'i karalama kampanyası başlattı. Anlaşmazlığa yol açan asıl sebep Chavez'in muhtemelen demokratik olmayan, diktatör yetkileri ile donatılıp donatılmaması değil aksine ihtilafın can alıcı noktaları Chavez'in toplumun içinde bulunduğu sosyalist değişimlerde, Merkez Bankasının ülkenin uluslararası rezervleri üzerindeki yetkilerinin azaltılmasında, kamulaştırmada ve çalışma saatlerinin 8 den 6 ya indirilmesinde geniş bir yetkiye sahip olup olmamasıydı.
Hakkında ileri sürülen bütün diktatörlük ve otoriter rejim iddialarına rağmen, Amerika pazar günü demokrasinin Venezüella’da varolduğunu inkar edemez. Venezüella’daki soru işareti batı tarzında bir demokrasi hakkında değil. Chavez ve muhalifleri arasındaki mücadele politik veya kişisel bir çekişmede değil. Chavez önüne çıkan bu aksaklığa karşı koymaya hazır. Her şeyden öteye sosyalist bir düzene olan ilerleyişi kendisinin ifadesiyle emperyalizmin yol açtığı türbülans veya engelleyici rüzgarlar karşısında rotadan ayrılmayacak.