Tere satanlara dikkat edin!

Tere satanlara dikkat edin!

Bir toplumun kendine yabancılaştığına dair en önemli bilgi, o toplumun kendi hakkında kamuoyu araştırmaları yapmaya başlamasıdır desem, ne dersiniz? Bence işin mantığı içinde doğru bir kanaat olur bu. En başından işin kolayına kaçıp, "Kamuoyu araştırmalarını toplum yapmıyor ki, toplum hakkında belli konularda yargılara, bilgilere, bulgulara ulaşmak isteyen medya ya da başka kurumsal unsurlar yapıyor?" tezini ileri sürebilirdim elbette. Ama bunu yapmayacağım, çünkü en azından bizim ülkemizde toplumun genelinden yansıyan bir "Ne saçmalıyor bu adamlar!" diklenişi görmüyorum. Aksine, toplum kendisiyle ilgili araştırma sonuçlarını son derece tuhaf bulduğum bir merak ve ilgiyle izliyor. Aslında sağlam kafa ile on dakika düşünen her insanımızın bu kamuoyu araştırmalarındaki doğruları zaten bildiğini, yanlışlarıysa hiç yutmadığını fark edebileceğini düşünüyorum. Hatta bundan eminim. Ancak maalesef o sağlam kafalar yerinde değil artık. Hayatımızı bir zihinsel karambol ortamında sürdürüyoruz. Bir sabah köşedeki büfeden gazetemizi alıyoruz ve oradan toplumumuzun yüzde bilmem kaçının yolda yürürken gönül rahatlığıyla ellerini pantolonunun cebine soktuğunu, yüzde bilmemkaçının bunu yapmayı pek doğru bulmadığını, yüzde daha aç bilmemkaçının da elleri cebindeyken dengesini kaybettiğini okuyoruz. Muhtemel ki biraz önce o araştırmada sözü edilen yollardan birinden yürümüşüz, değilse az sonra kesin yürüyeceğiz, hatta belki bir elimizle gazeteyi okuyor, diğer elimizi cebimize sokarak o yollarda yürüyenlerdeniz. Bu durum bana çok acayip görünüyor. Yüzme biliyorsak, bunun farkında olmamız için yüzme bildiğimizi gazetelerin yazması gerekmiyor, öyle değil mi? O yollarda yürüyen insanların o yollar, o meydanlar, o şehirler hakkında kanaat sahibi olmaması düşünülebilir mi? İnsanın çevresiyle böyle bir tanışma ve bilişme içinde olmaması düşünülebilir mi? Yürüyen, duran, konuşan, selamlaşan, birbirine bakan, önüne bakan ve daha bir çok şeyi her gün doğallıkla yapan bütün bu insanların kendi hayatlarının bu kadar yabancısı oldukları düşünülebilir mi? Sosyolojik süreçler, sosyal alanın etrafından dolaşabilir mi?

Konuyu abartılı bir bağlamda tartışıyorum evet... Böyle yaparak bana gerçekten çok acayip gelen birtakım durumları açık etmek istiyorum çünkü. Birileri kolumdan çekip, "Biliyor musun bu toplumda şöyle şöyle alametler belirdi!" diyerek zihinsel bir emrivâkiye kalkışıyorsa, içimden "Yuh artık, beni yaşadığım toplumdan bihaber mi sanıyorsun!" diklenmesini geçiriyorum. Bunu herkesin yapmıyor oluşuna da hayretler ediyorum.

Kamu biziz, oy bizim oyumuz, yani fikirler, davranışlar, eğilimler hepsi bizimle ilgili... İyi ama, hayatın kağıt üstüne dökülmüş haline haklı nedenlerle şaşıran yabancı zihinlerin safında durup onlarla birlikte biz de şaşırmak zorunda mıyız? Ben değilim bilesiniz! Biri bana allayıp pullayıp, eğip büküp, yamayıp tıraşlayıp kendi memleketimi satmaya kalkıştığında gülüp geçiyorum. Çünkü ben bu memleketi ciddiye alıyorum. Bu memleketin zamanın en hoyrat dalgalarına direnmiş saf zihinlerini seviyorum. Bu memleketin insanlarının terecileri ciddiye alır hale gelmelerine de çok üzülüyorum.

Son olarak, bundan böyle, sırf kamuoyu araştırmacılarının işi zora girsin diye yolda bir elimi cebime sokacağım, diğerini sokmayı edepsizlik sayacağım, bir yandan da fena halde dengemi kaybedeceğim.

Madem öyle, işte böyle!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi